Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim - page 7

yilli hale gelmesi aile kurulmasını güç-
leştirmektedir. Türkiye Yeşilay Cemiye-
ti olarak bizim “bağımlılıklara karşı ön-
leyici tedbir” anlamında aile kurumunun
teşvik edilmesi ve korunması hususunda
taraf olmamız ve yalnızlaşmayı engelle-
meye çalışmamız gayet tabiidir.
Aile içindeki eğitimin ve iletişim-
de sergilenen yanlışlıkların kötü alış-
kanlıkları tetiklemesi ve bu alışkan-
lıklara olan ilgiyi beslemesi ihtimal
dâhilindedir. Koruyucu ve önleyici bir
tedbir olarak aile içinde verilen eği-
tim ve terbiyenin önemine odaklanır-
ken, burada yapılan yanlışların, bire-
yi süratle kötü alışkanlıklara ve bağım-
lılığa sürükleyebildiğini görmemiz ge-
rekir. Aile içinde olup bitenlerin doğru-
dan çocuğa ve gence yansıdığını bile-
rek ailenin fedakârlık üzerine kuruldu-
ğunu herkese hatırlatmamız gerekmek-
tedir. Birinci olarak ailede yaşanan veya
yaşanabilecek olumsuzlukların çocu-
ğa veya gence yansıtılmaması gerek-
mektedir. Bu, ailenin çektiği sıkıntılar-
dan bireyi haberdar etmeme demek de-
ğildir. Eğitimin ve terbiyenin en önem-
li ayağı, dert ve sıkıntı yani zorluklardır.
Bu zorluklara ortak edilen çocuk veya
genç hayata karşı daha hazırlıklı ve do-
nanımlı olacaktır. Geç kurulmuş ailele-
rin temel karakteristiği az çocuk ve bu
çocuk etrafında oluşmuş bir çocuk kül-
tüdür. O güne kadar kendi ayakları üze-
rinde durmak için durmadan çabalamış
bir bireyin bütün birikimini genelde bir
veya iki tane olan çocuğa yansıtması ve
ona dikensiz gül bahçesi hazırlaması
aslında onu hayat ve toplum karşısında
korumasız bırakmaktadır.
Burada yapılması gereken “çocuk” al-
gısını değiştirmek olmalıdır. Bizim ge-
leneksel aile yapımızda çocuk o bütü-
nün bir parçası olarak vardır. Fakat mo-
dern dünyada çocuk, bu bütünün merke-
zi olarak konumlandırılmıştır. Tabiri ca-
izse çocuklara “şehzade” muamelesi ya-
pılmakta ve aile çocuk etrafında şekil-
lenmektedir. Bu aşırı bağımlılık, çocuğun
ilerleyen yaşlarda kopuşunu getirmek-
te, ya çocuk ya da aile bu bağımlılığı sür-
dürememektedir. Ya çocuk bu aşırı ilgi ve
baskının dışındaki dünyayı keşfetmek-
te, ya da aile beklentilerini karşılamayan
bu bireyden sıkılmaktadır. Aile ortamın-
dan koptuğunda ise, hayat ve zorluklar ya
da dışarıdaki ışıltılı dünya bu yeni bireyi
kolayca avucuna almakta ve onu kendine
bağımlı hale getirmektedir.
Aile içi iletişimle kötü alışkanlıkla-
rı önlemek için ilk olarak bu algıyı doğ-
ru yerleştirmemiz gerekmektedir. Sonra-
sında bireye zorlukları yaşamasını ve baş
etmesini öğretmemiz icap eder. Bu yeni
bireyi “başarı fetişizmi”nden uzak tut-
mamız gerekmektedir. Başarının tek ge-
çer akçe olduğu bir hayat anlayışında ba-
şarının gelmediği her durum bir felaket-
tir ve bu felaketin arkasında bağımlılı-
ğın gölgesi durur. Başarıyı tek gerçek ve
ideal olarak yansıtan ebeveyn unutma-
malıdır ki, hayat karşısında yaşlandıkla-
rı ve güçlerinden düştükleri için kendi-
leri de “başarısız” olacaklardır. Bu yüz-
den sadece başarıya odaklanan bir ha-
yat oyununda sahnenin dışına atılmaya
mahkûmdurlar. Başarıyı milli ve mane-
vi değerlerle birleştirerek, hatta milli ve
manevi değerler için çalışmayı bir başa-
rı hikâyesi kabul ederek sağlıklı bir adım
atılabilir. Sağ ve sol omzunda meleklerin
kendisiyle birlikte olduğunu bilen, sof-
raya kendisiyle birlikte meleklerin otur-
duğuna inanan bir çocuğun hayat ve in-
san telakkisi farklı olacaktır. Sabretme-
yi, şükretmeyi, başkası için sevinmeyi,
başkası için yaşamayı öğrenen bireyler,
yarın kötü alışkanlıkların kapısına gel-
dikleri zaman mutlaka tutunacakları bir
yerler bulacaktır.
Aile içinde yaşanan bu tür güzellikle-
rin yerleşmesine yardımcı olacak birçok
vesile vardır ve bulunabilir. Mesela bay-
ramlar bunun en güzel örneğidir. Fark-
lı coğrafyalarda, farklı iklimlerde yaşa-
salar da, aileler en azından bayramda ge-
niş aile olabilmelidir. Burada çocuk veya
genç, çekirdek ailenin verdiği yalnızlık-
tan ve güçsüzlükten kurtularak bir olma-
nın ve hayat karşısında birileriyle birlik-
te var olmanın ne kadar önemli olduğunu
kavramalı ve farklı hayatlardaki acıyı ve
sevinci paylaşmayı öğrenmelidir. Sürek-
li kendisinin öznesi olduğu bir hayattan
kurtulup, başkalarının duygularına do-
kunmayı öğrenmelidir. O zaman bu ço-
cuk veya genç toplumun ve milletin bek-
lediği çabaya daha kolay girişecek ve bu
yolda fedakârlık yapabilecektir.
Bugün hala aile bağlarımızın güç-
lü olmasından dolayı birçok problemin
üstesinden gelebiliyoruz. Gelişmiş batılı
ülkelere kıyas ettiğimiz zaman çok güç-
lü bir aile kurumumuz var. Birçoğun-
da toplumsal örf ve anane nesilden ne-
sile aktarılmaya devam ediyor. Bırakın
kötü alışkanlıkları alenen sergilemeyi,
büyüklerinin yanında bacak bacak üs-
tüne atmayı ayıp sayan nesillerimiz ye-
tişmeye devam ediyor. Bu, hala en bü-
yük sermayemiz. Bireyselciliği, hedo-
nizmle beslenmiş bir özgürlüğü herke-
sin burnuna sürtmeyi marifet sayanla-
rın batı toplumundaki problemlere daha
yakından bakmaları gerekir. İnsanoğlu,
olmaya öykündüğündeki yanlışları gör-
memeye meyillidir. Bizim toplum olarak
yaptığımız hata da burada yatmakta-
dır. Başkalarının feryat figan ağıt yaktı-
ğı güzellikler bir şekilde senin bünyende
mevcut ise yapılacak şey bunları koru-
mak için geceni gündüzünü feda etmek
olacaktır. Eskiler “küfran-ı nimet edenin
nimeti elinden alınır” derler. Bütün top-
lum olarak aile yapımızı koruyup yaşa-
tacak tedbirlere odaklanmalıyız. Görü-
lecektir ki bu sayede birçok problem gün
yüzü görmeden çözülmüş olacaktır.
Ailenin güçlü olduğu, aile içinde sağ-
lıklı ve dengeli bir iletişimin kurulduğu,
yeni yetişen kuşakların bağımlılık karşı-
sında ailesinden ve çevresinden güç ala-
bildiği bir toplumu el birliğiyle yaşatabil-
mek dileğiyle.
PROF. DR. M.İHSAN KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı
1,2,3,4,5,6 8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,...68
Powered by FlippingBook