Yeşilay Dergisi-Nisan-2013-Yeme-İçme Bağımlılığı - page 7

yonlarcasını çöpe atmak için! Çocuklarımız meyvelerin,
sebzelerin mevsimlerini öğrenemiyorlar ve bu gidişle de
öğrenemeyecekler! Sahi, aldığınız bir yiyecek için çocuk-
larınızın sevindiğini hiç gördünüz mü?
“Ekmek kapısı”, “ekmek kavgası”, “yediği ekmeğe
nankör olmak” gibi tabir ve deyimleri üretmiş olan halk
muhayyilemizin ne dediğini, “fazla ekmek yememesi”
gerektiği ile ilgili tavsiyeler duyan, diyet yapan çocukları-
mız anlamıyor. Hastanelerin, tıp merkezlerinin en çok iş-
leyen iki servisi var: Psikiyatri ve Diyetisyen. Buna belki
estetik bölümünü de eklemeliyiz. Bu garip değil mi? Bir
taraftan yiyoruz; şeklimiz şemailimiz bozuluyor; bundan
kurtulmak için spor salonları, güzellik salonları… Ve ta-
bii kendimizi o kadar şımartmışız ki bunlar bize yetmiyor
ve soluğu psikiyatristlerde alıyoruz. Aslında kendimizle
kavga ediyoruz. Bedenimizin yaptığını beynimiz, aklımız
reddediyor ve çatışma başlıyor.
Modern insanın bunalımlarını anlatmak için şehir ha-
yatı, yalnızlaşan insan, konfor, zevk, eğlence ve haz ile
bunları elde etme arasına sıkışmış benlik gibi birçok ta-
nımlama getirebiliriz. Fakat hiçbiri bunları anlatmaya
yetmez. Her gün saatlerce reklama maruz kalıyoruz; te-
levizyonda, sokakta, çalıştığımız masada, bilgisayarda,
cep telefonumuzda, konuştuğumuz insanın üzerinde…
Galiba sadece uyurken kurtulabiliyoruz… Uyanıkken za-
ten onlar bizi uyutuyorlar. Hepimizi, tüketen makinele-
re dönüştürmüş durumdalar… Atalarımız -belki birçoğu-
muz hatırlayacaklardır- düne kadar dükkân tabelaların-
dan başka reklama maruz kalmamışlardı. Tek-tip ekmek
yiyen, doymadan kalkmayı bir erdem bilen insanlar bizim
babalarımız, annelerimiz, ninelerimiz değiller miydi? Her
şeyi makinelerin yaptığı bir çağda bize niye bozuk bir şe-
kil ve bozuk bir sağlık kalmasın ki!
Yediğimiz bozuk, içtiğimiz bozuk! Her şeyin hor-
monlarla üretildiği, büyütüldüğü, korunduğu bir çağ-
da bizi kim koruyacak! GDO’lu ürünler, fast-food, gazlı
içecekler, endüstriyel ürünler… Merdivenaltı üretimin
geldiği nokta; arı görmeden bal, süt olmadan peynir;
et koymadan sucuk, salam, sosis… Bunları saymıyo-
rum bile! Hiç bir şeyden şikâyet etmeye hakkımız yok!
Biz midemizin üçte birini doldurunca sofradan kalkma
erdemini göstermeden, her meyveyi mevsiminde bek-
lemeden, nimete bir kutsiyet atfetmeden hiçbir şey-
den şikâyet etmeye hakkımız yok! Günde 12 milyon
ekmeğin çöpe gittiği bir memlekette ekmek buluyor-
sak, o memleketin havasına, suyuna tekrar tekrar kur-
ban olalım. Bizim iştahımız olmasa mevsimler bozul-
mayacak, bizim iştahımız olmasa tavuklar yumurta-
dan sofraya bir ayda gelmeyecek, bizim iştahımız ol-
masa sosislerde, salamlarda et olacak, bizim bu aç-
gözlülüğümüz olmasa aç kimse olmayacak!
Obezite ile ilgili haberler artık sıradanlaştı. Amerikan
halkının üçte biri obez… Bizde de giderek artıyor. Diğer
taraftan dünyada bir milyar insan açlık sınırında. Bunla-
rın bir bölümü yarın yiyecek bir şey bulamazsa ölecek du-
rumdalar. Böyle bir dünyada mevsimlerin normal seyret-
mesi anormal olmaz mı? Vicdanlarını mideleriyle sıkıştı-
ranların dünyaya verecek bir şeyleri olamaz. Dünya ola-
rak korkunç bir sona doğru gidiyoruz. İnsanoğlu eşyanın
tabiatını, canlıların fıtratını, insanın insanlığını bozdukça
daha büyük felaketlere uğrayacak… Her şeyi her an elde
etmek için her şeyin tabiatını, zamanını ve bununla bir-
likte lezzetini bozmak zorunda kalacağız. Şekli, görün-
tüsü güzel ama tadı ve lezzeti ortalarda görülmeyen yi-
yecekler ile bunları üretmek ve muhafaza etmek için akıl
almaz ilaçlar, hormonlar…
Ne yapmalıyız? Her şeyden önce elimizi –varsa tabi-
vicdanımıza koyacağız ve bu tüketme çılgınlığından vaz-
geçeceğiz. Biz “komşusu açken tok yatmayı” ayıp sayan
bir terbiyeden geliyoruz. Bir milyar aç yatanın olduğu bir
dünyada tıka-basa yiyen-içen, yetmedi obez olan (sağlık
sorunları olan insanlarımızı tenzih ediyoruz) insanın, vic-
danının hormonlu olduğuna inanıyoruz. “İktisat”ı sınır-
lı kaynakların sınırsız istekleri karşılamak için kullanımı-
na indirgeyen bir zihniyeti reddederek, her nimete ve gü-
zelliğe zamanında ve tadında sahip olmayı bir hayat tar-
zı haline getirmeyi; sahip olmak ve tüketmek için ihtiyaç
duymayı şart olarak görüyoruz. Bu yeme-içme de olabi-
lir, eşyaya sahip olma da olabilir. Yediğimiz içtiğimiz şey-
ler için ne kadar ödediğimize değil, insanlık olarak ne be-
del ödediğimize bakmayı öneriyoruz.
Biz Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak, insana ve insan-
lığa zarar veren her türlü bağımlılığın karşısında olduğu-
muzu tekrar ediyor ve insanları insanlığa sahip çıkmaya
davet ediyoruz.
Bu sayımızda, yeme-içme ve tüketme ile ilgili bir-
birinden değerli tespit ve tahliller sizleri bekliyor. Gelin,
oturduğumuz yerde olup biteni seyredip kendi menfaati-
mizi düşünmeyelim. Herkesin küçük hesaplar peşinde ol-
duğu bir dünyada büyük hesabı bütün insanlık ödeyecek!
Bağımlı olmayın, ölçülü tüketin, sağlıklı kalın!
PROF. DR. M.IHSAN KARAMAN
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı
1,2,3,4,5,6 8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,...76
Powered by FlippingBook