Son zamanlarda cemiyette tebellür eden (beliren) ve yer tutan
bir sınıf gençlik görülüyor. İdmancılar. Bu temiz yolun azim-
kâr yolcuları şüphesiz ki gençliğin en nezih bir tabakasını işgal
ediyorlar. Filhakika genç bir dimağı muayyen bir gaye peşinde
muntazam bir say ile koşturan idmanın yeni nesillerimizde te-
min edildiği nezahet ve doğruluk gayr-ı kabil-i inkârdır. Sefih
ve sefil emellerden uzak, muntazam bir cemiyet ve arkadaşlık
hayatı, iyi gıda, suiistimallerden tevakki gibi idmancılık vasıfları
o gencin vücudu ve ruhunu inceden inceye işleyen ve yüksel-
ten birer amil oluyor. Mücadeleye hazırlanan iki rakip boksörün
oyuna başlayan iki futbol takım kaptanının el sıkarak başlayıp
yine öyle bitirdikleri müsabakaların ruhundaki kardeşlik ve in-
celiği takdir etmemek kabil değildir. Böyle bir terbiye gençlik
ruhunu hayat mücadelesinde de şahsi kin ve garezlerden ma-
sun, cemi gayeler ve ideal sahibi kılıyor. Siyasi ve ilmi mücade-
lelerinde de asil ve mert oluyorlar. Şüphesiz bazı alil ruhlular
burada istisna teşkil ederler. Ve aksarlar. Zaten bunlar asosyal
bir takım ahlak aptallarıdır. Yerleri cemiyet-i beşeriye sıraları
değil aslen hastaneler, bimarhanelerdir.
Maalesef memleketimizde son zamanlarda idmancı hayatına
hariçten yabancı ve muzır bir takım sesler karışmaya başla-
dı. Tıpkı tiyatro münekkitlerindeki velüt-i mebzuliyet gibi her
gazete ve mecmuada birer spor münekkit ve muharriri belirdi.
Ekserisi sporcu ruhundan ziyade gazeteci zihniyeti taşıyan bu
kalemlerden idman hayatımızın beklediği faydalar yerine pek
nahoş zararlar hâsıl olmaya başladı. Sırf gazete sürümünü ve
mensup olduğu kulübün propagandasını düşünen muharrirler
enmühimolanmemleketin umum idmancılığını ihmal ediyorlar.
İdmancılarda şahsi hırslar tevlit ve onları nezih bir müsabaka-
dan ziyade adi bir kavgaya teşvik ediyorlardı. Aynı tesir seyirci
kitlesinde de hasıl oluyor. Bilfarz bir futbol meydanı boğuşmak,
didişmek isteyen insanların bir meşheri haline kani alıyordu.
Bunun pek feci bir misalini geçen Türkiye turnuvasındaki Fe-
nerbahçe-Galatasaray maçıdır. Eski Romalılar zamanındaki
gladyatörlerin dövüşü şüphesiz daha hun-rizane değildi. Za-
vallı futbolcular belli ki daha müsabakadan aylarca evvel ta-
raftarlarının zehir-nak ve ihtiras-alut teşvikleriyle dolmuş “kır,
ye …” diye bağıran, çırpınan seyircilere tıpkı “Sezar! Senin için
ölenlerin son selamını kabul et!” diye feryat eden eski Romalı
pehlivanlar gibi ümitsiz nazarlar fırlatarak oyuna, daha doğru-
su boğuşmaya başladılar. Aman Ya Rabbi o ne Kerbela’ydı! Be
arslan… Kır yavuz! diye bağrışıyorlardı. Kendisi gibi bir idman-
cı kardeş değil mi? Ne elim hal… Halk da uyanan behimi heye-
candan ne kadar olsa idmancılar da müteessir oluyor. Asabı
gerilen gençler oyunu curcunaya çeviriyorlardı. Yine şayan-ı
şükürdür ki birbirlerini parçalamaya teşvik eden muhitlerindeki
havayı kin ve ihtirastan mümkün mertebe beri kaldılar. Ya ta-
raftarlarına uysalar ve birbirlerini kırıp yeselerdi! Boğa dövüşü
seyircilerinin zihniyetini bir an takınan bu temaşakerlerin çirkin
nümayişlerinde ihtirası alevleyen spor tenkitlerinin pek büyük
mesuliyeti vardır.
Hilal-i Ahdar, 13 Mayıs 1341 (1925), C.1, No: 7 S:53
İDMANCI RUHU VE SPOR
MUHARRİRLERİ
yesilay.org.tr
81
YEŞiLAY
•
ŞUBAT 2016