Kuğunun Son Şarkısı
BeşirAyvazoğlu
Hüsn ü Aşk, kuğunun, yani medeniyetimizin son güzel şarkısıydı.
Gâlib bu şarkıyı Sultan III. Selim, Hattat Mustafa Rakım ve Dede
Efendi'yle birlikte söyledi ve sustu. Söz artık "Nasıl bu taze maârifle
eskiler âlayim" diyenlerdeydi. Ancak, beş yüz yıllık birikimiyle
karşılarında bir heyula gibi duran ve inanılmaz zenginliklere
sahip olan divan şiiri, Galib’in
getirip bıraktığı parıltılı noktada
hâlâ gözleri kamaştırıyordu.
Bu şiirin asla ölmeyen bir tarafı
vardı; şiirimizin damarlarında bir
usare gibi, Tanzimat şairlerinin
pek farkına varamadıkları bir
akışkanlıkla, fırsat bulur bulmaz
yepyeni bir hayatiyetle gün ışığına
çıkmak üzere dolaşıyordu. Bu
saf şiir usaresi Şeyh Gâlib şiirinin
ibriğinde damıtılmıştı.
Momo –
MIchael Ende
Momo, büyük bir kentin tiyatro
harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır.
Buldukları ya da kendisine hediye edilenler
dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü
bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir
dinleyicidir ve bunun için oldukça bol
zamanı vardır. Birgün hayaletimsi topluluk
“duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı
planlar kurup insanların zamanını çalarlar.
Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur.
Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında
bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın
da yardımıyla koskoca duman adamlar
ordusunun karşısında tek başına durur.
Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek
başına alt edebilecek midir?
Satranç –
StefanZweIg
Stefan Zweig, çok geniş psikoloji birikimini
eserlerinde bütünüyle kullanmış ender
yazarlardandır. Zweig ölümünden hemen
önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden
biri olan Satranç’ı kaleme aldığı sırada, karısı
Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya’da
yaşamaktaydı. Satranç’ta da olay yeri olarak New
York’tan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu
gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı
sonucu karşılaşan üç kişi: Yeni dünya satranç
şampiyonuMirko Czentovic, sıradan bir satranç
oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta
bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır
satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün
aktörleridir.
Huzur Sokağı
Şule Yüksel Şenler
Huzur Sokağı, satış rekorları kırmış, her
yaştan ve her kesimden insanımızın soluk
almadan okuduğu, elden ele dolaşıp,
adeta kapışılan bir eser olarak haklı şöhret
kazanmıştır. Huzur Sokağı hasretiyle
kavrulduğumuz huzurlu bir cemiyetin,
birçok ana hatlarıyla küçük bir sokakta
sembolleşmiş şeklidir.
Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu
Peyami Safa
Peyami Safa’nın
şaheserlerinden Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu, Türk
edebiyatında “insan
ruhunun derinliklerinde ve
labirentlerinde dolaşan ilk
roman” olması, ayrıca hasta
bir insanı ve onun psikolojisini
ele alması bakımından önemli
bir yere sahiptir. Birçok
araştırmacı ve yazar tarafından
Türk edebiyatında bir ilk kabul
edilen Dokuzuncu Hariciye
Koğuşu, Tanpınar’ın dediği
gibi, “acının ve ıstırabın yegâne
kitabı” olarak hemnicelik hemde nitelik bakımından başka hiçbir eser
olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir
eserdir. Peyami Safa’nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden fazlasıyla izler
taşıyan roman hemumudu ve umutsuzluğu hemde sevinci ve felaketi aynı
sayfalara sığdırabilmiş olması bakımından insanın eşsiz bir tarifini sunuyor.
İçimizdeki Çocuk
DoğanCüceloğlu
İçimizdeki çocuk, yaşamımıza yön
veren güçlü bir varlıktır. İçimizdeki
çocuk ve içimizdeki ana-baba,
duygu, düşünüş ve davranışlarımızı
sürekli yönlendirdiği halde, çoğu kez
onların varlığından bile haberdar
olmayız. Bu kitap, içinde yetiştiğiniz
ailenin ve yakın çevrenin sizin
iç dünyanızı ve şimdiki duygu,
düşünüş ve davranışınızı nasıl etkilediğini incelemektedir. Doğan
Cüceloğlu, “iç çocuk” ve “iç ana-baba” ilişkisinin nasıl oluştuğunu,
bu ilişkinin duygu, düşünüş ve davranışlarımıza nasıl yansıdığını
günlük örnekler kullanarak sağlammantıksal kurgu ve yalın
anlatımıyla veriyor. İç dünyasına denge, ahenk ve huzur getirmek
isteyen okura bir program çerçevesinde alıştırmalar sunuyor.
MAYIS 2020 45