TELEVİZYON VE DEĞERLER EĞİTİMİ
Yaşadığımız tüketim toplumunun içinde hızla
yitirdiğimiz değerler alanındamedyanın büyük payı
var. Ailelerden, televizyon yöneticilerine değin,
toplumun her kesimi üstüne düşen görevi yerine
getirmeli.
Televizyonun toplumüzerindeki etkileri konusunda
2000 yılında önemli bir çalışma yapan araştırmacı
Robert Putnam televizyonun Amerikan toplumunda
sosyal sermayeyi azalttığı sonucuna varmış. Türk
toplumunda da aynı durumun söz konusu olduğu
açık bir gerçek. RTÜK tarafından 2009 yılında Türkiye
genelinde yapılan bir araştırmada;
●
Ankete katılanların yüzde 54,6’sı 1 adet,
yüzde 36,4’ü 2 adet ve yüzde 9’u 3 adet ve üzeri
sayıda televizyona sahip.
●
Hafta içi günlük ortalama televizyon izleme
süresinin cinsiyete göre dağılımına bakıldığında,
kadınlar 4,5 saat, erkekler ise 4,1 saat televizyon
izliyor. Genel ortalamanın 4 saat olduğunu kabul
etsek bile bu, bir günün 1/6'sı televizyon karşısında
geçiyor demektir.
●
Ankete katılanların yüzde 73’ü ev ve çocukları
ile yeterince ilgilenemiyor, yaklaşık yüzde 81’i
geç uyuyor, yaklaşık yüzde 82’si yeterince kitap
okuyamıyor, yüzde 75’inin ise hemçevre ile
etkileşimleri azalıyor hemde izledikleri. kahramanlar
gibi davranıyorlar.
DEĞİŞENAİLE RESMİ
Çocukların televizyon izleme
alışkanlıkları ise ayrıca üzerinde
durulması gereken çok ciddi
bir konu. Zira çocukların
çizgi filmlerdeki karakterleri
içselleştirdikleri, ister komedi
formatında olsun isterse diğer
formatlarda, çizgi filmlerin
ciddi oranda şiddet içerdikleri
ve çocuklarda şiddet eğiliminin
artmasına sebep oldukları tespit
edilmiş. Sonuç olarak ister endüstrileşme,
şehirleşme, göç, teknoloji, modernite, pop kültür,
isterse de postmodernite veya başka bir sebep
söyleyelim, sonuç aynı: 'aile resmimiz' değişmiş ve
değerler eğitimimiz erozyona uğramış. Geçmişte
değerler eğitimi zincirinin en temel ve kuvvetli parçasını
nine ve dedelerimiz oluştururken; çocuklar bu
eğitimini aile büyüklerinden öğreniyordu.
Ancak aile yapısının değişmesiyle bumüthiş
öğretmenler aile resminin dışına çıkarıldı,
sonuçta sadece aile 'çekirdek' hale
gelerek, değerlerde de çekirdekleşme
yaşandı.
Televizyon programları incelendiğinde,
bunların çocuklara değerler eğitimi için
faydalı olduğunu söylemekse iyi niyetten
öteye gitmiyor. Toplumüzerindeki olumsuz
etkileri göz önünde bulundurulduğunda, yine
televizyonmerkezli çözümlere gidilmesi gerekiyor.
Bireyler, izledikleri televizyon programlarında seçici
davranmalı, değerler eğitimine önemveren programları
izlemeli. Öte yandan aileler, değerler eğitimine
hassasiyetle eğilmeli. Bu bağlamda, çocukların aile içinde
değerler eğitimini edinmesi sağlanmalı, hemanne hem
de baba bu konuda iyi birer rol model olmalı.
DEĞERLER EKİBİ ÇALIŞMALI
Televizyon kanallarının yöneticileri ile programyapımcıları
ise bu konuda herkesten daha duyarlı davranmak
durumundalar. Kültürümüze ve değerlerimize ters,
popüler kültürü cazip gösteren ve dolayısıyla bir değerler
erozyonuna sebep olan/olabilecek programlara fırsat
verilmemeli. Haberlerde “Sûi-misâl, emsal teşkil etmez”
kaidesinden hareketle, kötü olaylar ve failleri özendirerek
vermek değil, -haber değeri açısından illa gösterilecekse
bile- bu haberler haber yönü ön plana çıkarılarak değerler
tahribatına yol açmadan verilmeli. Günümüzde önlem
olarak dizilerden önce gösterilen farklı semboller, basit
semboller olarak kalıyor. Değerlerin erozyonuna sebep
olan ihanet, hırsızlık, şiddet, saygısızlık, küfür, zararlı
madde kullanımı ve benzeri olumsuz içeriklere yer
verilmemeli. Bunun yerine, değerler eğitimi adına rol
model oluşturabilecek karakterlerin olduğu, toplumsal
dokuyla uyuşan, milli vemanevi değerlerimizi önceleyen,
her yaşa hitap edecek seviyede programlar, özellikle
diziler hazırlanmalı. Her televizyonda bir 'değerler ekibi'
olmalı ve her filmve program, hatta birkaç saniyelik
bir reklambile bu ekibin onayından geçmeli, uygun
görülmeyenler yayınlanmamalı. Devlet bu konudamilli ve
manevi değerlerimizi ön plana çıkaran, aile ve toplumsal
hayata dair kültür kodlarımızın sağlıklı bir biçimde
devamına yönelik politikalar geliştirmeli ve uygulamalı.
Bu politikalar, salt pozitivist mantığın hakimolduğu
kuru kanunlar değil, aksinemilli vemanevi değerlerin
gözetildiği, uygulanabilir, toplumsal karşılığı olan
politikalar olmalı.
Televizyonda
kültürümüze ve
değerlerimize ters,
popüler kültürü cazip
gösteren ve dolayısıyla
bir değerler erozyonuna
sebep olan/olabilecek
programlara fırsat
verilmemeli.
yesilay.org.tr
27
YEŞiLAY
•
HAZİRAN 2015