

Günlerden Pazar’dı. Gül Nine ve Can,
vapur seyahati yapmak için anlaşmışlardı.
Havanın yağmurlu olduğunu gören Can,
üzgündü.
Gül Nine, “Dert etme. Anlaştığımız gibi
bugün vapura bineceğiz. Yağmurlu
havada İstanbul Boğazı’nın seyrine doyum
olmaz” dedi.
Yağmurluklarını giyinip, şemsiyelerini
almayı ihmal etmeden yola koyuldular.
Üsküdar İskelesi’nden Eminönü vapuruna
bindiler.
Hem yağmurdan korunup hem de etrafı
seyredebilecekleri için vapurun üst
tarafına geçtiler. Sıcak çay ve simitsiz
olmazdı doğrusu. Simitleri ellerine
alır almaz, martılar haber almış gibi
uçuşmaya başladılar. Simitleri koparıp
havaya atarak ikram ediyorlardı.
Derken merdivenlerden gelen bir gürültü
duyuldu. Kalabalık bir grup yukarı çıktı ve
yan taraflarındaki boş yerlere oturdular.
Öyle yüksek sesle konuşuyorlardı ki
sohbet mi ediyorlar yoksa kavga mı
ediyorlar, belli değildi.
Gül Nine ayağa kalktı. Gruba doğru
birkaç adım attı. İçlerinden birkaçı bu
yaşlı hanımı fark ederek merak içerisinde
bakmaya başladı.
Gül Nine elini çantasına soktu. Ve çıkardığı
poşeti ciddi bakışlarla gruptan birine
doğru uzattı. Poşetin içerisinde iki üç tane
simit vardı.
Gül Nine, “Buyrun gençler, size simit ikram
edeyim. Karnı aç olanlarınız yesin. O
kadar çok yüksek sesle konuşuyorsunuz
ki enerjiniz tükenmiş olabilir. Yok, karnınız
aç değilse simitleri martılara ikram edin.
Gürültünüzden neye uğradıklarını şaşırdı
yavrucaklar. Hem gönüllerini almış hem
de özür dilemiş olursunuz. Haydi size iyi
Pazarlar.” dedi, gülümseyerek el salladı.
Gruptakiler neye uğradıklarını şaşırmış
gibiydi. Birkaçının yüzü kızarmıştı, bazıları
ise anlamsız bakışlarla birbirlerine
bakıyorlardı. Elinde simit poşeti
tutuşturulan genç, simitleri koparıp
martılara atmaya başladı.
Gül Nine, Can’ın elinden tutup aşağı indi.
Kendinden emin ve neşeli duruşu, Can’ı
ferahlatmıştı.
Can, “Nineciğim, her ne kadar emekli olsan
da halen çok iyi bir öğretmensin.” dedi.
Birbirlerine bakıp gülüştüler. Günü neşe
içerisinde geçirip evlerine döndüler.
Vapurla Yolculuk
12
Mavi Kırlangıç - Ekim