

Hafta sonu tatiliydi. Can, sabah alışık
olduğu saatte uyandı. Okula gitmeyeceğini
hatırlayınca, biraz daha uyabileceği için
sevinerek yeniden uykuya daldı. Annesinin
“Çabuk olun!” seslenişiyle kendine geldiğinde
“Hiç olmazsa hafta sonu çabuk olmak
zorunda kalmasak?” diye geçirdi içinden ama
o gün anneannesine ziyarete gideceklerini
hatırlayınca neşeyle kalktı. Kahvaltıya
davet etmişti Gül Nineleri torunlarını.
Hazırladığı sofradan çok ninesinin
sohbeti heyecanlandırırdı Can’ı. Kardeşi
Ayşe ise kendisini bekleyen sürpriz için
sabırsızlanırdı.
- Benim çiçeklerim gelmiş, diyerek karşıladı
Gül Nine onları.
Güle oynaya kahvaltı edildi. Gül Nine, Ayşe
için hazırladığı bez bebeği verdi. Ayşe
sevinerek oynamaya koyuldu bebeğiyle.
Gül Nine, Can’ı kütüphanenin olduğu odaya
çağırdı. Masanın üzerinde boş, beyaz
kâğıtlar, bir şişe mürekkep ve daha evvel
görmediği türden tüy kalemler vardı.
Yakın gözlüğünü taktı, eline kütüphaneden
rastgele bir kitap aldı.
- Can her kitabın, ortak bir hikâyesi
olduğunu biliyor musun?
- Nasıl yani? Her kitapta farklı bir hikâye
olduğunu sanıyordum ben.
Gül Nine, gülümseyerek oturdu koltuğuna,
anlatmaya başladı:
- Kâğıt, mürekkep ve kalemin hikâyesi bu.
Kâğıtların elde yapıldığı, kitapların
elde yazıldığı
zamanlarmış.
Sayfa sayfa boş
kâğıt, kitap
gibi güzelce ciltlenmiş bir halde
kütüphanenin rafında öylece duruyormuş.
Kâğıt boş durdukça, üzülüyor, kendi
kendine hayıflanıyormuş. “Bomboş duruyor
sayfalarım. Ne bir defterim, ne de bir
kitap! Ne anlamım var benim bu halimle!
Ne işe yarar ki varlığım?” diyerek halinden
şikayet ediyormuş.
Bir masanın çekmecesinde de içi mürekkep
dolu bir şişe varmış. Bu mürekkep de
kendisiyle yazılacak kelimelere, çizilecek
resimlere hasretmiş. O da halinden hiç
memnun değilmiş. Bir an evvel durduğu
çekmeceden çıkmak ve birbirinden güzel
harflere dönüşmek için can atıyormuş.
Bir kuğunun kanatlarından kopan ve bir
ustanın elinde kaleme dönüşen tüy kalem
de, kutusunda yıllardır kullanılacağı
günü bekliyormuş. “İncecik ucum, zarif
bir gövdem var. Ama kullanılmadığım
sürece bunlar ne işe yarar ki?” diyerek
üzülüyormuş.
Hikâye bu ya, bir gün mucize gibi bir olay
gerçekleşmiş. Kâğıt, mürekkep ve tüy kalem
bir araya gelmiş. Tanışıp arkadaş olmuşlar.
Bu arkadaşlık onları öyle mutlu etmiş ki,
üzüntülerinin yerini sevinç almış. Çünkü
birlikte, dertlerine çare olacak bir karar
almışlar. Biraraya gelip, birbirinden güzel
hikâyeler yazmışlar.
Kalem mürekkebi almış şişesinden, kağıdın
üzerinde harflere dönüştürmüş. Kâğıt,
üzerinde cümleler belirdikçe neşelenmiş. O,
artık bir kitap olmuş. O gün bugündür, üçü
bir araya gelir, yepyeni hikâyeler yazarmış.
Bu hikâyenin sonu yok. Çünkü onların
arkadaşlığı, sonu olmayan güzelliklerin
başlangıcı olmuş.
Yeşilay Çocuk-Kasım
8