* Hilal-i Ahdar, Yeşilay Cemiyeti’nin ilk ismidir. Aynı zamanda 1925
yılından bu yana yayınlanan Yeşilay Dergisi’ne de adını vermiştir.
Hilal-i Ahdar* 18 Mayıs 1341 (1925), C:1, No: 8
Hilal-i Ahdar
Müessisi Doktor Mazhar Osman
Başmuharrir Doktor Fahrettin KerimGökay
On beş günde bir neşrolunur sıhhi ve içtimai içki düşmanı gazete
İÇKİ KURBANLARI
İçkiye karşı bu derece fazla husumete mana veremeyen arkadaş-
larımdan biri “Doktor, bu kadar meşguliyetin arasında içki cengine
çıkışına, ön safa geçişine hayret ediyorum, bu ne derin kin” diyordu.
Tabii çok defa işittiğim bir sözdü. Muhatabıma uzun bir konferans
vermeye hazırlanıyordum. Karşımıza dilenci kıyafetiyle biri çıktı
“Mazhar Bey, beni kurtar, dünyada mukaddes ne tanıyorsan ona
ihtiramen beni bu sefaletten kurtar” dedi. Bunu söylerken üzerin-
deki yırtıkve kirli setreyi açıyordu. Gömleksiz, çamaşırsız, çırılçıplak
bir vücut meydana çıktı. Hâlbuki hava soğuk ve şiddetli bir rüzgâr
esiyor, yağmur serpintileri de yüze çarpıyordu. Karşımızdaki sima
buruşmuş, yarısına kadar yağlı ve kalıbı büzülmüş bir fes, birçok
yerinden yamalı ve yırtık eski bir pantolon, bağsız, boyasız, yanı
patlamış bir potinle sefalet numunesi olan bu adamı derhal tanıdım.
“Yarın hastaneye gel, yatırayım, bak yine ne hale girmişsin” dedim.
Oh, binlerce teşekkür… Yarın mutlak geleceğim. Köpek gibi sokak-
ta aç ve çıplak, çamurlar içinde gebermektense hastanede deliler
içinde insanca yaşarım. Fakat vapur param yok, diye ağlamaya
başladı. Hem içini çekiyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor, hem de rüzgârla
ara sıra açılan eski sütresi ile örtünmeye çalışıyordu. Ben gözlerinin
içine baktım, vücudundaki tahribatı alışkın bir gözle muayene edi-
yordum. “Evet" dedi, "Bu geceyi geçirecek param yok” Ben gayet
soğuk bir eda ile “Ali Nadir, bunu bana söylemeye lüzum yok. Se-
nin beş kuruşun olmadığını bilirim, çünkü olanı meyhanede tüket-
mişsindir. Bak, ağzın ne kadar pis kokuyor. Meyhanede biraz fazla
zehirlenmen için sana para veremem. Yol parası diye vereceğimi
de alacak, meyhaneye gideceksin” dedim. Tabii yemin ve ısrar etti,
reddettim. Yarın sabah beraber gideceğimizi, vapur bileti alacağımı
söyledim. Ya bu geceyi diyordu. Bu gece için gel bir lokantaya gö-
türeyim yahut şimdi vapura bindireyim. Karşıdan adamlarım seni
alıp hastaneye götürsünler dedim. “Hayır, hayır, dedi. Ben karşıya
geçmenin yolunu bulurum, sade emrediniz beni kabul etsinler” ve
ayrıldı. Arkadaşım “sefil herif, çamaşırsız geziyor, açlıktan şikâyet
ediyor, hala rakıya para veriyor” diye söylendi. Demin niçin içkiye
düşmanolduğumu soran arkadaşıma fırsattan istifade ile şu iğrenç
gördüğü adamın hayatını anlattım; dedimki:
Bu adambenden üç dört yaş büyüktür. Tali mektepte arkadaşımdı.
Benden iki sınıf evvel ve sınıfın birincisiydi. Gayet abid ve zahit bir
adamın evladı, zeki, çalışkan, mektebin iftihar ettiği bir gençti. Ho-
calarımız bize aşağı sınıflara numune-i emsal olarak Ali Nadir’i gös-
terir ve ona benzememizi temenni ederlerdi. Tevzi-i mükâfatlarda
kucak dolusu mükâfatlar alan bu efendinin her şeyine imrenirdik.
Temiz giyinir, ağırbaşlı, kibar tavırlı, bir delikanlı idi. Mektepten diplo-
mayı aldıktan sonramüsabaka ilemekatib-i aliyedenbirinegirdiğini
iki senesonradamektebi terkederekAvrupa’yafirar ile JönTürkle-
re iltihakettiğini duymuştuk. Ali Nadir gözümüzdedaha büyümüş-
tü…Bilmemnasıl oldu… (Devamı gelecek sayıda)
yesilay.org.tr
81
YEŞiLAY
•
TEMMUZ 2016