Can in Can Sikintisi
ve Güzelya cicegi
'
.
.
'
)
'
Gül Nine, ikindi üzeri
yürüyüşe çıkmıştı.
Biraz soluklanmak için
mahalledeki çocuk parkında
bir banka oturdu. Okuldan
çıkış vakti olmalıydı. Kiminin sırtında, kiminin
omuzlarında çantası birçok öğrenci şakalaşıp
gülüşerek önünden geçmeye başladı. Gül Nine,
şefkatli bakışlarla seyrediyordu çocukları.
Derken bir tanesinin çantası tanıdık geldi,
gözlerini kısarak daha dikkatli baktı. Çanta
tanıdıktı, çünkü torunu Can’ındı.
- Can! Can! Merhaba!, diye seslendi.
Ancak tek başına yürüyen Can, biraz dalgındı.
Gül Nine’nin sesini duyurabilmek için ona üç
kez seslenmesi gerekti. Gül Nine, yanına gelen
torununda farklı bir hal olduğunu sezdi.
- Can’ımın, canı sıkkın galiba. Hayrolsun
bakalım. Paylaşmak ister misin?
- Pek iyi hissetmiyorum bugünlerde. Nedenini
tam olarak bilmiyorum ama. Sanki hiç bir
işte başarılı olamayacakmışım gibi bir hisse
kapıldım.
Gül Nine daha evvel Can’ı hiç böyle görmemişti,
endişeli bir sesle sordu:
- Peki, neden?
- Matematik yazılısında bildiğim konularda bile
hata yaptım. Türkçe dersinde ise yazdığım
kompozisyona kardeşim Ayşe bile katıla
katıla güler herhalde. Bir türlü kuramadım
istediğim cümleleri. Bazı spor dallarında
okul takımı seçmeleri var. Basketbol ve
futbol seçmelerine katılmak istiyordum
geçen seneden beri. Ama biliyorsun yazın
bacağım kırıldığı için uzun süre alçıda kaldı.
Artık yeterince hızlı olamayacakmışım gibi
hissediyorum.
- Keyfini kaçırmaya değecek bir şey yok
Can’ım, diyerek nazlattı Can’ı ninesi, yanına
oturtturup başını okşayarak:
- Her şey zamanla yoluna girer. İlk önce
gözünde büyütmemeyi başarmalısın. Şimdi
etrafına bak, parkta neler var? Bir bir söyle.
- Ne olacak nineciğim? Ağaçlar, çiçekler,
kuşlar, böcekler… İyi ama ne ilgisi var bunların
benim sorunumla?
- Öyle mi acaba? Biraz düşünelim bakalım. Şu
gördüğün ağaçlar, çiçekler, minicik tohumların
toprakta geçirdiği bir sürü maceradan sonra
filizlendi.
- Evet, biliyorum.
- Güneşle buluştuktan sonra da olgunlaşmak
için birçok evreden geçtiler. Büyümek için
bazılarının daha uzun süre sabırla beklemeleri
gerekti. Sonunda uzun ağaçlar, mis gibi kokan
çiçekler çıktı ortaya. Bak! Aklıma gelmişken
sana bunlardan birinin öyküsünü anlatayım:
Yemyeşil kırlara renk katan çiçeklerden
biriymiş Güzelya. Öyle güzel bir çiçekmiş
ki, etraftaki tüm canlılar doyamazmış onu
seyretmeye, kokusunu duymaya. Ancak
Güzelya, çok dertliymiş kendisinden yana.
Nasıl göründüğünü hiç görmemiş doğduğundan
beri. Çevresinde de kendi türünden başka bir
çiçek daha yokmuş ki bilsin neye benzediğini.
“Gövdem dümdüz yemyeşil bir ot, yapraklarım
da sıradan. Diğer çiçeklerin hepsi benden daha
nitelikli” diye düşünerek üzülüyormuş.
Günler geçmiş, mevsimler değişmiş. Bir gece
sabaha kadar yağmur yağmış, Güzelya’nın
önünde küçük bir gölet meydana gelmiş.
Güneşin ilk ışıklarıyla uyandığında yerdeki su
birikintisinde güzeller güzeli bir çiçek görmüş.
Öyle çok şaşırmış ki! Böyle güzel bir çiçek,
bir gecede nasıl filizlenebilmiş? Merakından
duramayıp çiçeğe selam vermiş. Ama yanıt
alamamış.
Yeşilay Çocuk-Aralık
8