Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  46 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 46 / 84 Next Page
Page Background

hanesine götürmek üzere istedi.

Delikanlı, tatlıyı tarttı (tahminen

bir kilo kadar vardı), hemen

paketleyip takdim etti. Uğur Bey,

bedelini sorunca aralarında şu

konuşma geçti:

-Bir lira yeter.

-Olur mu canım, sen gerçek fiyatı

ne kadarsa onu söyle!

-Bir lira, fiyatı bir lira ağabey, bu

kadar yeter, dua edin!

Şüphe yok ki, delikanlı dar

gelirliydi, belki de yoksuldu,

gün kazanıp gün yiyorlardı,

ama olsun, ona ecdadından bazı

değerler intikal etmişti, bunların

arasında “veren el olmanın,

yoksullara yardımın, insanlara

ikramın, bayram neşesini

paylaşmanın doyulmaz manevi

hazzını yaşama ve ebedi mutluğa

götüren sevaba erme” de vardı.

İşte bu noktada benim boğazıma

yaşlar düğümlendi, orada

da duramayıp gözlerimden

boşanmaya başladı; bu yaşlar

sevinç yaşlarıydı, Allah’a

şükran duygularımın gözyaşına

dönüşmüş kelimeleriydi.

Seviniyor ve şükrediyordum;

çünkü her şeye, bütün

yapılanlara ve yıkılanlara rağmen

hala böyle duygularımız, böyle

erdemlerimiz kalmıştı. Bu

değerlerin kaynağı şüphe yok

ki dinimizdi, bu yüce dinin

yoğurduğu geleneklerimiz

ve öz kültürümüzdü. Ferde

ve topluluğa huzur, barış

ve mutluluk getiren bu

değerlerimizi korumak, onları

koruyarak çağdaşlaşmak

yerine bu ülkenin okumuş

yazmış kesimi (tabii bir kısmı,

ama etkili ve hakim kısmı);

özünde egoizmin, bireyciliğin,

maddeciliğin yer aldığı bir başka

medeniyeti, bir başka kültürü

-daha iyisine, daha ilerisine gibi

boş laflar ederek- taklit etmeye

yöneldiler. Israrla uyguladıkları

kültür ve eğitim politikaları,

yetişen nesillerle dinin arasına

mesafe koymaya ayarlandı,

bunun sonucu da şu oldu:

Küçük yerleşim merkezlerinden

büyüklerine, az okumuşlardan

çok okumuşlara doğru gittikçe

bu programın daha fazla tuttuğu,

hedefine büyük ölçüde ulaştığı

görülüyor. Ama demokrasi

güçlendikçe halk, kendi öz

kültürünü okula ve eğitime

yansıtmanın yollarını aradı,

arıyor. Bir yandan da ailede

maziden gelen değerler yeni

nesillere intikal ediyor. Beni

sevinçten ağlatan ve bu bayramın

bana armağanı olan “insanlık

manzarası” işte bu aile okulunun

eseridir.

Eski bayramlarla günümüz

bayramlarının arasında nasıl

farklar var?

Bayramlara mahsus sevinme,

neşelenme, mutlu olma sebepleri

vardır; bunlardan dolayı

bayramı idrak edenler sevinirler,

çeşitli vesilelerle (ziyaret,

mektup, telefon, elektronik

posta, mesaj vb.) sevinçlerini

sevdikleriyle paylaşırlar, çocuklar

çevrelerindeki bu değişikliğin

farkına varırlar, buna bir de

büyüklerin onlara gösterdikleri

ilgi, bayramlık giysiler, el öpme

ve öpülmeler, şeker, mendil, hele

de para hediyeleri eklenince

bir başka sevinir, mutlu olurlar.

Bizim çocukluğumuzda

mahallenin, şehrin, ülkenin ve

dünyanın bayramını radyo veya

televizyondan seyredip haberdar

olmak ve bu yoldan onlara

katılmak mümkün olmadığı

için bayram yerleri kurulurdu.

Bayram yemeği yenip eller öpülüp

haşlıklar (harçlıklar) alınınca

arkadaşlarımızla uçar gibi bayram

yerine ulaşır, bir oyuncaktan

öbürüne koşar, paramız bitinceye

kadar eğlenirdik. Şimdi bayram

yerlerinin yerini evdeki elektronik

oyuncaklar ve televizyonlar aldı.

Bunlarla oynarken radyasyon

yüklenen çocuklarımız, gergin

ve neşesiz oluyor, mutlulukları

zor oluşup çabuk bitiyor, evlerde

bayramın manevi ve deruni

tarafı da fazla yaşanamıyor.

Benim burada paylaşmak

istediğim “bayram neşesi” farklı

bir neşe. Bir zamanlar Uğur

Arslan’ın sunduğu “Deniz Feneri”

programını seyrediyordum.

Uğur Bey, bir yoksul evine ilahi

rahmet inercesine, devlet kuşu

konarcasına inmek ve konmak

için giderken sokakta, camekanlı

arabasında tatlı satan bir

delikanlıya yaklaştı ve ondan tatlı

almak istedi. Delikanlı, gönlünden

bütün arabasındakileri vermek

istediği besbelli olarak tatlı ikram

etti. Uğur Bey, küçük bir parça

vermesinde ısrar etti ve büyücek

bir parçayı da satın alıp yoksulun

“Bizim çocukluğumuzda

bayram yerleri kurulurdu.

Bayram yemeği yenip

eller öpülüp haşlıklar

(harçlıklar) alınınca

arkadaşlarımızla uçar

gibi bayram yerine ulaşır,

bir oyuncaktan öbürüne

koşar, paramız bitinceye

kadar eğlenirdik.”

yaşam

Yeşilay

46