işe yarar uygulamaların
yapılmasını, sorun çözücü
ve/veya önleyici pratiklerin
geliştirilmesini istiyorlar.
Sadece uygulama yapan değil
aynı zamanda çalıştıkları
alanda politika geliştirmesini
ve karar vericileri etkilemesini
bekliyorlar. Bütün bu
beklentilere bakıldığında
Türkiye’deki STK’ların
karnelerinin pek de iyi olmadığı
aşikâr. Bu bağlamda gidilecek
çok yolumuzun olduğu
söylenebilir. Türkiye’deki
STK’lar zikredilen hususlardan
daha çok görünür olma telaşı
içindedir. Görünürlük ile etkinlik
arasında doğrudan bir ilişki
kurmaktalar. Uygulamanın,
politikanın görünür olması
başka STK’nın görünür olması
başka. Dünya ile kıyaslandığında
bu görünür olma arzusunun bizi
birçok açıdan geride bıraktığını
söylemek mümkün.
Türkiye’de 2000 yılı
sonrasındaki STK
yapılanmalarında büyük bir
değişim ve çeşitlenme söz
konusu. Bunun hakkında ne
düşünüyorsunuz?
1996 yılında İstanbul'da
gerçekleştirilen Habitat-II
Konferansı ve 1999 yılındaki
Marmara Depremi, Türkiye’deki
STK’ların tarihinde önemli bir
yere sahiptir. 2000’li yıllarda
STK’ların görece sayısını
artmasında ve etkinliklerinin
oluşmasında bu iki tarihin
önemli olduğunu düşünüyorum.
Habitat-II Konferansı
çerçevesinde STK’lara önemli
roller verilmesi, Türkiye’de
STK’ların önemine dair bir
farkındalığa neden olduğu
söylenebilir. Marmara Depremi
ise devletin yetişemediği
hak eksenli çalışmaların
etkinlikleri olabilmektedir.
Bununla beraber bu iki gruptaki
STK’ların etkinliğini azaltan
hususlar bulunmaktadır:
İdeolojik ayrışma, yenilikçi
pratikler üretememe, yapısal ve
yönetsel sorunları aşamama,
STK alanında teorik bir birikim
oluşturamama. Zaman zaman
STK’ların etkinlikleri artsa
da zikredilen bu hususlar,
etkinliğin sürdürülebilirliğini
azaltmaktadır.
İnsanların STK’lardan
bekledikleri neler? Türkiye bu
beklentileri karşılama açısından
dünyaya göre ne aşamada yer
alıyor?
İnsanların STK’lardan farklı
beklentileri var. Bu beklentiler
STK’lara ne tür bir işlev
yüklendiğiyle yakından
ilişkili. Bu nedenle ortaklaşan
beklentilere odaklanmak daha
doğru olabilir. Bunlar çokça
zikredilen, klişe beklentiler
olarak kabul edilebilir ama
önemli olduğunu düşünüyorum.
Örneğin, katılımcılık. İnsanlar
parçası oldukları, birlikte
inşa ettikleri fikirlerin ve
eylemlerin içerisinde yer almak
istiyorlar. Aslında STK’ların
oluşum dinamiği tam da bu
noktaya oturur. STK’ların
organizasyonel yapılanması/
örgütlenme biçimi bu nedenle
önemli. Mesela gençlerin
rahatlıkla çalışabileceği
modeller olması, uzun süren
STK başkanlıklarının olmaması
örgütlenme biçimi açısından
temel hususlar. İnsanlar
STK’ların açık, şeffaf, hesap
verebilir olmasını bekliyor.
Gönüllülük süreçlerinin net
ve tanımlanmış olmasını,
gönüllülere değer verilmesini,
bir alanda STK’ların hızlıca
örgütlenebilme kapasitesine
sahip olduklarını görmelerini
sağlamıştır. Bununla birlikte
her iki tarihte de Türkiye’deki
STK’lar dünyadaki farklı
STK’larla etkileşim içerisine
girmişlerdir. Bu etkileşimin de
STK’ların kendilerini yeniden
yapılandırmasında önemli bir
etkisi olmuştur. Ayrıca 2000’li
yıllarla birlikte AB fonlarının
kullanılmaya başlanması ve
AB’nin STK’ların kapasitelerinin
geliştirilmesine yönelik hibe
ve fonlarının devreye girmesi
özellikle yerel STK’ların
gelişmesinde itici güçlerden
biri olmuştur. Bunun yanı sıra
özellikle yardım alanında çalışan
STK’ların Afrika, Ortadoğu,
Uzakdoğu gibi dünyanın
çeşitli alanlarda yürüttükleri
çalışmalar sırasında hem
yerel hem de uluslararası
kuruluşlarla tanışmaları,
ilişki ve işbirliği geliştirmeleri
bir diğer önemli faktördür.
Dolayısıyla yerelde ortaya
çıkan sorunlar ve uluslararası
alandaki etkileşimin artması
Türkiye’de STK alanında büyük
bir değişimin ve çeşitlenmenin
yaşanmasına neden olmuştur.
Bu süreçte önemli ölçüde
kapasite gelişimleri sağlansa
da STK’ların faaliyet türlerinde
yeterince çeşitlenmenin olduğu
söylenemez. Zira Türkiye’de
hemen her alanda olduğu gibi
uzmanlaşma yerine birbirini
taklit etme motivasyonunun
daha etkin olduğu görülmektedir.
Bununla birlikte bu kadar
uluslararası etkileşime rağmen
hâlihazırda STK’ların önemli bir
kısmının bahsedilen sorunları
(organizasyon yönetimi,
katılımcılık, şeffaflık vb.)
aşabildiği söylenemez.
“Türkiye’deki
STK'ların
çoğudahaçok
görünürolma
telaşı içindedir.
Görünürlük ile
etkinlikarasında
doğrudan
bir ilişki
kurmaktalar.
Uygulamanın,
politikanın
görünürolması
başkaSTK’nın
görünürolması
isebambaşkabir
şeydir.”
EKİM 2017 19