Yeşilay Dergisi-Ağustos-955.Sayı-Aile İçi İletişim - page 52

lılık geliyor. Günümüzde cep telefonu da, inter-
net de bir bağımlılık. TV seyretmeden durama-
mak da bir bağımlılık. Dizi bağımlılığı var. İn-
sanların bir; sevdiği, takip ettiği dizi var; bir de
yeni sezonda daha çekilmemiş, senaryosu bile
olmayan ama insanların onları düşündüğü dizi-
ler var. İnsanlar yaşamaktan neden bu kadar çok
korkuyor, bunun araştırılması lazım. Sosyolog-
lara, psikologlara burada büyük iş düşüyor. İn-
sanlar yaşamaktan korkuyorlar. Sürekli ‘dizi ol-
sun, internet olsun’ başına çekileyim diyorlar.
Sanal hayata bağımlılık var. Dolayısıyla siz Yeşi-
lay olarak, ben Cem Arslan olarak topluma sade-
ce madde bağımlılığını değil, manevi konularda-
ki bağımlılığın da altını eşeleyerek bilgi verme-
miz gerekiyor.
Teknolojinin gelişmesi bizleri daha çok bağımlılığa
yönlendirdi diyebiliriz o halde…Peki, bağımlılığa düş-
memizin, ortaya çıkan o boşluğun sebebi nedir?
Bu konunun herkesçe bilinen bedava bir ceva-
bı var; eğitim şart. Bu bence dünyanın en beda-
va, hiçbir anlam içermeyen, insanların söyle-
yecek bir şeyi bulamadığın-
dan ortaya attığı saçma bir
laf; eğitim şart. Birçok in-
san var üniversite mezunu
ama Türkiye’nin başkentini
sor, neredeyse bilemeyecek-
ler. Eğitim şart diyoruz, ama
başımıza ne gelirse eğitimli-
lerden geliyor. Eğitim almış-
lardan ziyade o aldığı eğiti-
mi kişi günlük hayatında ne
kadar çok kullanıyor, bunun
sorgulanması lazım. Yok-
sa kuru kuruya okula kaydı-
nı yaptıran, belirli imtihan-
lardan notlar alıp, bir liseye,
üniversiteye kaydını yaptıran
bir sürü insan var aramızda.
Ama onlarla oturup beş da-
kika konuşamıyorsun. İn-
sanların maddeye bulaşma-
sının en büyük sebebi bir-
birleriyle ortak payda bula-
mamalarından kaynaklanı-
yor. İnsanların ortak paydada buluşabilmesi, ya-
şamayı seçmesi için hareket etmesi gerekir. Or-
tak payda bulamadıkları için yaşamayı seçemi-
yorlar. Teknoloji ilerledikçe insanlar bireyselleş-
tiler. Kişi ‘akıllı bir cep telefonum olsun, interne-
tim olsun, yeterlidir bana.’ diyor. Bir köşeye çe-
kiliyor, birine mesaj atıyor, birilerine yorum ya-
pıyor. Bireyselleştiğimiz zaman maalesef bir so-
nuca varamıyoruz. Kimse kimsenin gerçek duy-
gularına sahip değil. Herkes herkesin sanal duy-
gularına sahip. Şu anda sosyal medya sayesin-
de toplum birbirinin bilgilerini sağıyor diyoruz
ya; şimdi gir Twitter’a, gündemle alakalı bir sürü
espri var, yorum var, fikir var. Biz de kendimizce
zannediyoruz ki; Twitter, Facebook sayesinde in-
sanların fikirlerini aldık, fikirlerini öğrendik, fi-
kir verdik. Herkes herkesin fikrini öğreniyor di-
yoruz. Hayır, herkes herkesin sanal fikrini öğre-
niyor. Şimdi internette alıntı veya kendi üretimi
olan birinin cümlesini okuduğunda kişiyi dört
dörtlük sanıyorsun. O eşsiz yorumunu okudu-
ğun adamla bir yerlerde tanıştığın zaman bu ne
biçim adam diyorsun.
İnsan ilişkilerimiz ilerlemiyor.
Genellikle flört dönemi iyi
geçer de evlilik dönemi ne-
den kötü gider? Çünkü flört
döneminde insanlar sevgili-
siyle geçireceği o iki üç saat
için hazırlanırlar; parfüm,
makyaj, giyim kuşam... Ko-
nularını bile önceden hazır-
layanları biliyorum. O 2-3
saat çok verimli geçer. İn-
sanlar ben bu 3 saati çok iyi
geçirebiliyorsam neden bir
ömür boyu bu insanla bera-
ber olmayım duygusuna ka-
pılır. Ama 3 saat dışında ki-
şide bir şey yoksa, en dolu
hali o saatler ise, onun dışın-
da boşsa kadın ya da erkek,
işte o zaman ilişkiler durma
noktasına geliyor. Hayat iliş-
kisi de böyle bir şey. İnsanlar
Diksiyon, kelime dağarcığı, bilgi birikimi-
ne sahip olmak illa insanların çok beğen-
diği bir programı yapacaksınız anlamına
gelmiyor. Samimiyet gerek.
İnsanların bağım-
lılıklara karşı ortak
paydada buluş-
ması ve yaşamayı
seçmesi gerekir.
1...,42,43,44,45,46,47,48,49,50,51 53,54,55,56,57,58,59,60,61,62,...68
Powered by FlippingBook