ifade etmekten çekinmemeyi
beraberinde getiriyor. Bu
eşikten geçilince de, çevrenin
eleştirilerini görmezden
gelebilmek kolaylaşıyor. Aslına
bakarsanız, fabrika ayarlarımızın
öngördüğünü, ancak ileri yaşta
uygulayabiliyoruz, kendimize
gecikmeli izin veriyoruz. Kültür
ve coğrafi şartlar da bu konuda
bir avantaj veya kısıt olabiliyor.
Örneğin Hindistan, Afrika ve
Güney Amerika ülkelerinde
renkli giyim, yaş sınırı olmaksızın
kendini gösteriyor. Son olarak da
belirtmek isterim ki, yaş aldıkça
gözlerde renkleri ayrıştıran koniler
yıpranıyor. Bu da sıcak ve kendini
daha çok gösteren renklerin
tercih edilmesi anlamına geliyor.
Kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda
renk seçimi yaptıklarını bilmek ve
saygı duymak gerekiyor.
Renk analizlerini nasıl
yapıyorsunuz? Nelere dikkat
ediyorsunuz? Renkler üzerinde
mi, tonlar üzerinde mi
duruyorsunuz?
Herkes her rengi giyer ancak
herbirimize yakışan kırmızı,
mavi, yeşil tonu farklıdır
diyerek başlayalım. Her birimiz,
kabaca 4 renk ailesinden birine
dahiliz. Bu renk grupları
da, ilgili mevsimde doğada
gördüğümüz renk paletinden
ilham alınarak isimlendirilmiş.
Tonların farklılığı sıcak veya
soğuk alt tonlu oluşlarından,
netlik veya yumuşaklıklarından
kaynaklanıyor. Renk analizi
seansında, yaklaşık 2 saatlik bir
süreçte, ayna karşısında kumaş
yansımalarını değerlendirdiğim,
kişinin cilt tonunu değiştiren
tonları elemek suretiyle bir çalışma
yapıyoruz. Cildi karartmayan veya
Yüzlerce kişiye renk analizi yapan Oya
Komar’a, “Ya sizin renkleriniz?” diye
sorduğumuzda şunları söylüyor: “Canlı
renkler kullanmıyorum, çünkü önüme
geçiyor. Benden rol çalıyorlar. Bu nedenle
soğuk alt tonlu yumuşak renkleri ve küçük
desenli kumaşları tercih ediyorum.
Pembe, mor ve mavi, birincil renklerim.”
Eylül 2017 45