

çerçevesinde devam etmesine ve
başka çocuklara da yayılmasına
sebep olur. Öğretmen, çocuğu/
genci karşısına alarak durumun
farkında olduğunu belirtmeli
ve bu konuyla ilgili nasıl
yardımcı olabileceğini sormalı.
Çocuğun yaşı gereği, 18 yaşın
altındaysa bu durum aileye haber
verilmeli. Ailenin bilgilendirilme
şekli de önemlidir. Okul ve
aile iş birliğiyle çocuğu kötü
alışkanlıklardan uzaklaştırmak
için çözüm bulmaya çalışmalı.
Boş vakti olan, akademik yönden
başarısı düşük çocuklar kötü
alışkanlıklara yönelebiliyor. Böyle
bir durumda çocuğu gözetim
altında tutarak boş zamanlarını
faydalı aktivitelerle geçirmesini
sağlamak, derslerine yardımcı
olmak fayda sağlar. Artık,
okullardan rehber öğretmenlerin
uyuşturucu kullanan öğrencileri
ihbar etme yükümlülüğü yok. Bu
da onlara inisiyatif sağlıyor. Böyle
bir durumda çocuğu/genci tekrar
kazanmaya yönelik müdahalede
bulunmak önemlidir. Öncelikli
amaç, suçu cezalandırmak yerine
bu çocukları tekrar zararsız
bir ortama çekmek ve topluma
kazandırmak olmalı! Eğer
uyuşturucu kullanım sıklığı
artmış bağımlı bir genç ise,
mutlaka tedaviye yönlendirilmeli.
Çocuk/genç, aile ve öğretmenler
tarafından, uyuşturucunun
zararları ve tedavini gerekliliği
hakkında bilgilendirilmeli. Başta
öğretmenler ve okul idarecileri
bunu bir suç olarak değil tedavi
edilmesi gereken bir hastalık
olarak görürse, aileye durumu
yansıtma biçimleri ve gence
yaklaşım biçimleri de daha faydalı
olur.”
BAĞIMLILIK ZAYIFLIK
DEĞİL HASTALIKTIR
Şeker, bilimsel veriler ışığında
bağımlılara karşı toplumda
oluşan ön yargının değişmesinin,
bağımlılıkla mücadelede çok
önemli bir aşama olduğunu
belirterek şöyle devam ediyor:
Artık, okullardan
rehber öğretmenlerin
uyuşturucu kullanan
öğrencileri ihbar etme
yükümlülüğü yok. Bu
da onlara inisiyatif
sağlıyor.
kadar toplumsal bir olgu. Bir
kişinin bağımlı olması, aileden
başlayarak içinde bulunduğu
çevreyi, ortamı hatta bütün
toplumu etkiliyor. Aslında
herkesin sorunu! İnsanların,
‘Ben bağımlı olmam’ ya da
‘Benim çocuğum bağımlı
olmaz’ demek yerine konunun
varlığını ve gerçekliğini kabul
ederek bilgilenmeleri gerekiyor.
Ailelerin eğitilmesi çok önemli.
Çünkü her bireyin eğitimi ve
bilinçlenmesi ailede başlıyor.
Çocuğunuza suçlayıcı bir
tavır takındığınızda, kendisini
savunmaya geçiyor ve yaptığının
yanlış olduğunu bilse bile bunu
kabul etmemeyi tercih ediyor.
Uyuşturucu kullandığını ya
inkar etme yoluna gidiyor ya da
suçu başkasına yöneltiyor, ‘Çok
üstüme geldiniz o yüzden ben
de içiyorum, bu sizin suçunuz’
diyebiliyor ya da ‘Ben bir şey
kullanmıyorum, size öyle geliyor’
diye inkar yolunu seçerek aileyi
ikilemde bırakıyor.”
“Bilimsel camia tarafından
bağımlılık bir beyin hastalığı
olarak görülüyor. Yani bu bir
irade meselesi ya da ahlak sorunu
değil. Uyuşturucu maddeler,
kullanan kişinin beynine zarar
veriyor, dolayısıyla davranışları
ve düşünceleri değişiyor.
Oysa toplumsal çerçevede
bağımlılık halen bir tabu.
İnsanlar çoğu zaman bu durumu
gizlemeye meyilli oluyorlar
çünkü toplumda bağımlılığa
karşı, ‘Uyuşturucu kullanan
insan kötüdür, iradesizdir,
sorumsuzdur’ gibi bir bakış var.
Bu bakış da bağımlı kişilerin
yardım arayışının daha sınırlı
olmasına yol açıyor. Yardım
arayışında bulunmadıklarında
uzun süre uyuşturucu kullanımı
devam ediyor ve erken
müdahale edilme fırsatı varken
bu fırsat kullanılamıyor, bu
kişiler uzun süre topluma geri
kazandırılamıyor. Bu bakış
açısının değişmesi çok önemli.
Bağımlılık bireysel olduğu
Bilimsel camia tarafından bağımlılık bir beyin
hastalığı olarak görülüyor. Yani bu bir irade
meselesi ya da ahlak sorunu değil. Uyuşturucu
maddeler, kullanan kişinin beynine zarar veriyor,
dolayısıyla davranışları ve düşünceleri değişiyor.
KASIM 2018 17