

Röportaj: Sümeyya OLCAY
Fotoğraf: Semih AKBAY
kurtarmaya çalışıyor, okullarda
da kolları var. Ee biz niye burada
olmayalım? Başladık okullarda
çalışmaya. Konferanslar verdik,
münazaralar yaptık, öğrencilerle
sürekli bir araya geldik.
“SİNEMA KULÜBÜ KURDUK.
FİLM DE ÇEKMEK İSTEDİK,
PARAMIZ YOKTU”
O devirde “zikretmek” kelimesi
bile din dışı telakki ediliyordu.
65’lerde Rahmetli Yücel
Çakmaklı’nın başkanlığında
üniversite de bir de sinema
kulübü kurduk. Rahmetli
Şişli’de bir sinema tuttu, haftada
bir film izlerdik. Mesela bir
film var halen unutamam.
La Ballade du Soldat, Bir
Askerin Türküsü. Siyah beyaz.
Müthiş bir şey. Okullardan da
gençleri topluyoruz, sinema
izlettiriyoruz, konferanslar
veriyoruz. Al sana zararlı
alışkanlıktan uzak durmak için
en güzel alternatiflerden biri.
Sonraları sinema kulübümüze
karşı çıkanlar oldu, günahtır vs
deyip. Aslında biz bir de film
çekmek istiyorduk ama paramız
yoktu. Bir arkadaşımızın babası
da zengin, “Git babana söyle
bize yardım etsin” dedik. O da
Hocaya sorayım demiş. Hoca
da “Aman zinhar demiş, bir
defa sinemaya giden 70 bin
sene cehennemde yanacak vs.”
demiş. Yok öyle bir şey. Ama o
dönemlerde para bulamadığımız
için film çekemedik. İdeolojik
davranıyorduk. İdeolojimiz
milli kültüre, değerlere bağlı
olmak. 65-67 yılları arası
dünyada öğrenci olayları olduğu
gibi ülkemizde de vardı. Biz
de Milli Talebe Birliği, Yeşilay
gençliği olarak bu olaylara
karşı mücadele veriyorduk.
Münazaralarımız da bu anlamda
çok heyecan vericiydi.
G
ençlik yıllarınız
Yeşilay’da geçti. Nasıl
tanıştınız?
1960’lı yıllarda bütün milliyetçi,
İslamcı hareketlerin merkezi
Marmara Kıraathanesi’ydi. Çoğu,
doğunun sefilleri anlamında
söylenen esafiri şarktı. Marmara
Kıraathanesi’ne tarihçisinden
profesörüne, tekke şeyhinden
avantüriye kadar herkes
gelirdi. Bir de Kara Ateş Hanı
vardı; Yenikapı taraflarında.
Orası aynı zamanda Aydınlar
Ocağı’ydı. Burada rahmetli
Nurettin Topçu, Necip Fazıl
Kısakürek, Ayhan Songar ve
diğer ilim insanları konferanslar
verirdi. Ayhan Songar 1964’te
Yeşilay’ın başkanıydı. O sıralarda
Milli Talebe Birliği, Türkiye
Tabipler Federasyonu gibi
birçok dernek 60 ihtilalinin
getirdiği baskıya karşı yeni
bir hamle gerçekleştirmek
istiyordu. Yeşilay’da ise Prof.
Dr. Fahrettin Kerim Gökay’dan
kalma rotaryenler vardı. O
sırada biz gençler bir gençlik
şubesi kongresiyle Yeşilay’a dahil
olduk ve rotaryenler yerine
Yeşilay’da yer almaya başladık.
Bunda tabii Ayhan Songar gibi
büyüklerimizin de etkisi var.
Nihayetinde 1964’te bir Gençlik
Şubesi kurduk ve Başkanı
seçildim.
Tam olarak Yeşilay’da
yer almanızın sebebi 60
ihtilaline karşı bir uyanış mı
gerçekleştirmekti?
Yeşilay’ın faaliyeti anti-alkolizm
ve çocukları zararlı alışkanlıktan
korumak, onlara bir Yeşilaycı
aidiyeti kazandırmak. Bizler
çoğunlukla İmam-Hatip ve İslam
Enstitüsü kökenliydik. Yeşilaycı
bir yaşam tarzını yaşıyorduk
esasında. İhtilalin çocukların
zihnine zarar vermemesi için
okullara kadar ulaşmamız
lazımdı. Baktık, Yeşilay gençliği
Erdoğan bir
Yeşilaycıydı. Bir
derdi vardı. Ben
de bu yolda, bu
mücadeleye katkı
sağlayacak bir
Yeşilaycı gençlik
bekliyorum,
Yeşilaycı bir
gençlik görmek
istiyorum.
“Bizler çoğunlukla
İmam-Hatip ve İslam
Enstitüsü kökenliydik.
Yeşilaycı bir yaşam
tarzını yaşıyorduk
esasında. 60 ihtilalinin
çocukların zihnine zarar
vermemesi için okullara
kadar ulaşmamız
lazımdı. Baktık, Yeşilay
gençliği kurtarmaya
çalışıyor, okullarda da
kolları var. ‘Ee biz niye
burada olmayalım?’
dedik.”
MAYIS 2017 61