

Yeşilay’da da başkanlık odası
sadece özel günler, konferanslar,
özel ziyaretçiler ve toplantılar için
kullanılır, bunun dışında bizim
çalıştığımız büro kısmındaki
masasında oturup çalışırdı. Ne
masasının ne de sandalyesinin
bizimkilerden farkı yoktu. Hatta
ben bilgisayarda çalıştığım için
döner koltukta otururdum, o
sandalyede otururdu. Koltuk
aldıramamıştık kendisine.
“Arkadaş biz burada hizmet için
varız. Bakın, kapıya en yakın
masada ben oturuyorum ki, günü
gelince gitmesi kolay olsun.”
derdi. Eğer biz meşgulsek, işimiz
yoğunsa, gelen misafirlere kendi
elleriyle çay ikram ederdi. Yeşilay
Dergisi için konuları araştırır,
haberleri takip ederdi. Gazete
kupürlerini keser, mizanını dahi
kendisi yapardı. Kapakları da
kendisi seçerdi. Derginin her bir
sayfası için büyük emek harcardı.
Hayatının son 40 yılını
Türk gençliğinin zararlı
alışkanlıklardan korunmasına
adamıştı. Tabii ki ona
can-ı gönülden destek olan
arkadaşlarıyla birlikte. Yeşilay’daki
bu 40 yılın son 16 yılını birlikte
çalışarak geçirdiğimiz için,
babamı daha yakından tanıma
fırsatı bulabildim. Ve bu
yüzden de kendimi çok şanslı
addediyorum.
“İlme, ilim adamlarına âşıktı”
Hep mütevazı bir insan olarak
yaşadı. Reklamdan ve şöhretten
mümkün olduğunca uzak
durmaya çalıştı. İlme ve gerçek
ilim adamlarına âşıktı. Ehlisünnet
itikadına sıkı sıkıya bağlıydı. Son
nefesine kadar okumaya, sürekli
bir şeyler öğrenmeye çalıştı.
Öğrenmeyi ve öğretmeyi çok
severdi.
Kitapları ve kütüphanesi onun en
kıymetli eşyalarıydı. Aldığı kitabı
önce naylonla kaplatır, sonra
okurdu. Kitaba çok saygı gösterir,
sanki okurken incitmeye korkardı
ve kitaba saygı gösterilmemesine,
hor davranılmasına hiç tahammül
edemezdi.
Babamın her hareketi
çocukluğumdan beri benim hep
ilgimi ve hayranlığımı çekmiştir
ve benim için her zaman örnek
alınması gereken özel bir insan
1920 doğumlu olan babam, 12
yaşında askeri okula girmiş.
1941 yılında da topçu subayı
olarak ordu saflarına katılmış.
Çeşitli kademelerde 27 yıl hizmet
ettikten sonra, kendi isteği ile
1963 yılında emekli olmuştu.
Yeşilay’da 1964 yılında görev alan
babam, 5 yıl Genel Sekreterlik'ten
sonra, 1969 yılında Genel
Başkanlık'a getirildi. 35 yıl süren
Genel Başkanlık görevinden ise
2004 Mart ayı sonunda, sağlık
sebeplerinden dolayı istifa etti.
Yeşilay’da görev aldığı 1964
yılında ben daha 9 yaşında bir
çocuktum. Bu tarihten itibaren
Yeşilay bizim hayatımızın en
önemli parçası olmuştu. Çünkü
babamı Yeşilay’la paylaşmak
zorunda kalmıştık.
“Kendisini Yeşilay’a adamıştı”
Hayatının son 40 yılı Yeşilay’a
hizmetle geçmişti. Hem de öyle
severek, öyle kendisini adayarak
ki, bazen, Yeşilay’dan başka bir
şey düşünmez oldun demeye
kalkanlara; “Efendim, Yeşilay’a
hizmet, Allah-ü Teâlâ’nın ‘Emr-i
bil ma’ruf, nehyi ani’l münker’
emrine hizmettir” diye cevap
verirdi. Bu yüzden de kendisine
gelen milletvekilliği, senatörlük
ve yüksek maaşlı yöneticilik
tekliflerini hep geri çevirdi.
“Efendim, onlar paralı işler,
oraların talibi çok olur ama
Yeşilay’a hizmet parasız olduğu
için garip kalan bir Cemiyet. O
yüzden ben burayı bırakamam.
Sonra Allah’tan bunun cezasını
görürüm. Rabbim bana
bir emekli maaşı nasip etti
elhamdülillah, Allah kabul
ederse, ben de onun karşılığında
O'nun yolunda hizmet ediyorum”
derdi. Bu yüzden de emekli
ikramiyesiyle aldığı zemin kat
bir dairesinden başka mal varlığı
olmadı. Çünkü mal mülk onun
için hiçbir zaman önemli olmadı.
O, yolcu olarak geldiği dünyada,
hiç bir zaman yolcu olduğunu
unutup, hancı olmaya çalışmadı.
Hep bir yolcu gibi yaşadı.
Babam, yolcu
olarak geldiği
dünyada, hiçbir
zaman yolcu
olduğunu unutup,
hancı olmaya
çalışmadı
“Yeşilay’da başkanlık
odası sadece özel
günler, konferanslar,
özel ziyaretçiler ve
toplantılar için kullanılır,
bunun dışında bizim
çalıştığımız büro
kısmındaki masasında
oturup çalışırdı”
MAYIS 2017 65