

dosya
yüzden izleyici tepkileri açısından da
oldukça heyecanlıyım.”
Öke’nin oynadığı hat hocası Eşref
Selimoğlu karakteri yeniliğe karşı
ve bir anlamda sanatına küsmüş
bir karakter. Öke hem karakterini
sorguluyor hem de eskiyi bugüne
taşımak için daha hoşgörülü
olmak gerektiğini savunuyor: “21.
yüzyılda geleneksel sanatlarımız,
kadim geleneğimiz, bilgeliğimiz
ve sanat kültüre bakışımızla ilgili
çok dövünenler var. Babaannemi
seviyordum ama yeniden
hortlatmam yani. Biraz da güne
söyletmek lazım… Sıkıntının
içinde yaşayan bir adam var, Eşref
Selimoğlu. Eskiden ne güzeldi,
altın günler vardı falan diyor. Öbür
taraftan da bir sokak ressamı geliyor
birbirleriyle buluşuyorlar. Aslında
bunun hattatlığı kadim geleneği
hat üzerinden evrensel bir tema
yaratmak. 21. yüzyılda yaşıyorsan
değerleri bugüne taşıyacaksın ama o
değerler aynen taşınmaz…Herkes
bir yaralı ceylandır, herkesin bir
derdi vardır. Birbirlerinin derdini
giderecek olanlar yine onlardır…
21. yüzyılda geleneksel sanatlarımız,
kadim geleneğimiz, bilgeliğimiz ve sanat
kültüre bakışımızla ilgili çok dövünenler
var. Babaannemi seviyordum ama yeniden
hortlatmam yani. Biraz da güne söyletmek lazım…
YönetmenMurat Pay:
“Hesabını verebileceğimizbir film”
Herşeyhatsanatıileilgilibelgeselfilmyapmaniyetiylebaşladı.
Kolay altından kalkabileceğimiz bir süreç gibi düşünmüştük.
Ne var ki, öyle olmadı. Bunun üzerine hem hat sanatına
bizzat nüfuz edebilmek hem de belgesel film düşüncesini
diri tutabilmek maksadıyla hat meşkine başladık. Kıymetli
hocamızHattat Cavide Pala’nındizinindibinde hat sanatının
deryasına dalmaya çabaladık. Öyle bir derya ki yüzyıllara
yayılannadidekültürünhikâyesigeliptek"nokta"nınnıniçinde
manakazanabiliyordu; bu "nokta" edebiyatı, şiiri,mimariyi ve
musikiyiiçindebarındırıyordu.Hayretduygumuzarttı.Hatile
ilgili ulaşabildiğimiz bütün kaynakları okumuş, alanın önde
gelen isimleriyle görüşmüştük. Nihayetinde çalışmalarımız
bizi belgeselden ziyade kurmaca bir anlatıya yönlendirdi.
Hat sanatının yüzyıllara yayılan birikimini referans alarak
günümüzde geçen bir hikâye üzerine odaklandık. Klasik
birikimi diri tutmaya çalışan usta ile hafızasında yolculuğa
çıkmak isteyen çırağın hikâyesi… Aşağı yukarı bir yıla
yayılan yazma sürecinde bir yandan meşk
sürecimizdeki tecrübelerimizi filme dâhil
ettikbir yandandahesabını verebileceğimiz
bir film yapma düşüncesini sürekli
zihnimizde tuttuk.
de çalıştık. Gerçek bir İstanbul
hanımefendisi... Biz mesela
Cavide Hanım’la hat meşki
yaparken derin tasavvuf
sohbetleri de yaptık. Buna
isterseniz tasavvuf deyin, ister
estetik deyin bu duygular filme
de yansıdı.”
Öke’ye göre insanın kendini
arama yolculuğu olan
tasavvufla bağlantısı olan
geleneksel sanatlarımız, kişiyi,
bağımlılıklardan da koruyor:
“Geleneksel sanatlarımız
kişiyi sigara, alkol gibi zararlı
maddelerden de korur. İnsan
kendine doğru yol almak istiyorsa,
ki geleneksel sanatlarımız aslında
bunu amaçlar, bağımlılıklar da
doğal olarak hayatlardan elenir…
Kişiyi yolundan, amacından
döndüren her tür bağımlılık
tasavvufa akraba olan geleneksel
sanatlarımızla hayatımızdan
çıkar…En azından çıkmasında
etkin rol oynar.”
Yaralı ceylanlar birbirinin yarasına
merhem olurlar. Çok farklı
yerlerden dört insan birbirinin
yarasına merhem oluyor bu
filmde. Enteresan bir kesişme.
İlginç olan senaryoda (o da
yönetmen ve senaristimizin
Murat Pay’ın başarısı), Eşref
Selimoğlu hattında efsane. Hattın
gerektirdiği tarzda küskün falan
ama hala zaafı var, nefsani tarafı
var. Böbürlenmesi, kibri var. Hala
adamın dönüşmesi gereken yerler
var. Hiç beklemediği bir anda
bir genç adam düzeltiyor onu.
Senaryonun en büyük başarısı
budur…Her şeyin yumuşacık
ve sahici olması senaryonun
güzelliği.”
Filmin hat danışmanı, hattat
Cavide Pala, ekibe yol gösteren
kişi olmuş: “Hat danışmanımız
ve hocamız Cavide Hanım'dan
sadece hat sanatına ilişkin
bilgileri değil, ondaki güzel
halleri izleyerek filmdeki hallere
Yeşilay
36
BIRAKABİLİRSİN! "O" GÜN "BU" GÜN