

EYLÜL 2018 63
Bu şehri anlayabilmek
için tek yapmanız
gereken Mardin
Kalesi’ne çıkıp uzun
uzun etrafa bakmak.
Buradan çekeceğiniz
bir fotoğrafta
muhtemelen evlerin
damları, bol miktarda
taş, minareler ve
Mardin Ovası olacak.
Bir zamanlar İstanbul için söylenen “ta-
şı toprağı altın” deyişi Mardin için hâlâ
geçerli. Mardin’in sarı kalker taşından
yapılan ve üzeri geleneksel motiflerle
süslü ünlü evleri, turist sayısının artma-
sıyla butik otellere rağbet artınca altın gi-
bi değerlendi.
Bin yılların tanığı Mardin’de taş, taş ol-
manın çok ötesine geçer. Taş konuşur mu
diye sorarsanız, bu sorunun cevabı Mar-
din’de evettir. Mardin’in hemen hemen her
sokakta karşınıza çıkan geleneksel evler,
birbirinden güzel taş işçilikleriyle süslenmiş tarihi eserler bu ce-
vabın en güzel kanıtı. Kent yapılarını incelerken Süryani usta-
ların bir kilim veya dantel dokurcasına işledikleri kesme taşlar
karşısında şaşar kalırsınız Mardin’de. Saatlerce başka hiçbir şey
yapmadan zevkle izleyebilirsiniz taşa işlenen bu muhteşem sa-
natı. Geçen her dakika bir zamanların taşı dile getiren ustalarına
olan hayranlığınızı arttırır burada.
TAŞINMUCİZESİ
edilmiş olduğu tahmin edilen, halen
Süryani KadimKilisesi dahilinde
faaliyet gösteren Kırklar Kilisesi
de mutlaka görülmesi gerekenler
listesinde. Heybetli mimarisiyle
dikkatinizi hemen çekecek olan
Mardin Arkeoloji Müzesi ve hemen
sağındaki MeryemAna Kilisesi’ni
de tabii ki unutmuyorsunuz.
Özellikle Arkeoloji Müzesi
Mardin’in kadim tarihinden önemli
eserleri barındıran ve mutlaka
görülmesi gereken bir mekân.
KEŞFEDİN!
Hıristiyanlık tarihinin önemli
merkezlerinden biri Mardin.
Katolikler için Vatikan ne ise
Süryaniler için de Deyrülzafaran
Manastırı o kadar önemli. Burası
1932’ye kadar Süryani Ortodoks
patriklerinin ikametgâh yeriymiş.
1937’de Süryani Patrikliği’nin
Suriye’ye taşınmasına rağmen,
hâlâ Süryanilerin Hac merkezi
olarak kabul ediliyor. Bu nedenle
de dünyanın her yanındaki
Süryanilerce çok sık ziyaret ediliyor.
Üç katlı bina 5. yüzyıldan başlayarak
zaman içinde yapılan eklemelerle
18. yüzyılda bugünkü halini haline
kavuşmuş. En esrarengiz bölüm
ise manastırın en eski bölümü
olan güneş tapınağı. Birkaç ton
ağırlığında taş bloklardan inşa
edilmiş ve bunu taşların arasına harç
katmadan tamamen taşların bir
arada dengede durmasına yönelik
ince hesaplamalarla yapmışlar.
Tepeye, kubbelerin yanına
terasa çıktığınızda, yine bütün
sonsuzluğuyla Mezopotamya’yla
karşı karşıya kalıyorsunuz.
BİRAZUZAKLAŞIN!
Midyat, Mardin’in bir küçük
kopyası gibi. Siluetinde kiliselerin ve
camilerin gezindiği, çan sesiyle ezan
sesinin birbirine karıştığı bu kadim
diyarda da aynı huzur karşılayacak
sizi. Sıla dizisiyle ünlenen Devlet
Konuk Evi, duraklarınızdan biri
olabilir. Midyat’ta gezilecek yer çok
elbette. Midyat’taki Deyr ul Umur
Manastırı (Mor Gabriel) da en az
Deyrülzafaran kadar etkileyici.
bir sarnıç) ve su arkı mutlaka
görülmeli.
Mardin turunuzu bitirmeden
uğramanız gereken bir başka yer
de Hasankeyf. Midyat’la arasında
45 dakikalık bir mesafe var.
Şehir, Dicle nehrine uzanan bir
tepe üzerine, Raman dağlarının
karşısına kurulmuş. Kireçtaşının
oyulması ile oluşturulanmağaralar
tarih boyunca yaşam alanı olarak
kullanılmış. Romalılar, Persler,
Artuklular, Eyyübiler ve Osmanlılar
burada hüküm sürmüş. Ticaret
yollarının kesiştiği bir nokta olması
kenti önemli kılmış. Neredeyse
tamamen yıkılmış olduğu için
bugün Dicle’nin iki yakasını
birleştiremeyen Hasankeyf köprüsü
de ciddi bir miras.
Doğu’nun ünlü Süryani bilginlerini
yetiştiren, “Tanrı hizmetkârlarının
dağı” Tur Abdin’de irili ufaklı
yüzlerce kilise ve manastır tüm
gizemiyle keşfedilmeyi bekliyor.
Savur ise Mardin’in Midyat kadar
bilinmeyen ilçelerinden biri. Sanki
Mardin’in küçük bir minyatürü
gibi. Aynı sarı taştan işlemeli
evler, aynı dar sokaklar ve her
dilden ve dinden, merhabalarını
eksik etmeyen aynı güler yüzlü
insanlar…
Öte yandan Nusaybin yolu
üzerindeki Dara Antik Kenti,
Mardin’deki uygarlıklar silsilesini
çarpıcı biçimde gözler önüne
seriyor. Pers, Yunan, Roma ve
Bizans yerleşimlerinin bir arada
bulunduğu Dara’da zindan (aslında