Halit Akçatepe nasıl bir ailede doğdu?
          
        
        
          Rahmetli annem babam, Sıtkı-Leman Akçatepe
        
        
          de oyuncuydu. Rahat bir ailede yetiştim. Sinemaya
        
        
          başlangıcım ailem sebebiyle oldu diyebilirim. Annem
        
        
          daha oyuncu değildi ben ilk oyunumu oynadığımda.
        
        
          Babam iyi bir tiyatro oyuncusuydu. 1943 yılında bir
        
        
          film çekilecekti Nasreddin Hoca’nın Düğünü diye.
        
        
          Orada bir erkek çocuğa ihtiyaç olmuş, kimi çağıralım
        
        
          demişler. Sıtkı’nın oğlanı var, onu çağıralım dediler.
        
        
          Çağırdılar beni, koydular kamera önüne, bir daha da
        
        
          çıkarmadılar, orada kaldım.
        
        
          
            1943’te ilk film. 5 yaşındayken… Erken başlamışsınız
          
        
        
          
            sinemaya. Oyunculuk hayatınız nasıl ilerledi?
          
        
        
          Babam benim oyuncu olmamı istemiyordu. Okumamı
        
        
          istiyordu. Ben de onun dediğini yaptım. Okudum. Saint
        
        
          Benoit Fransız Koleji’ni bitirdim. Ama sinemadan da
        
        
          koparmadı beni; setlerdeydim hep. Yardımcı olurdum
        
        
          babama. Çocuklu dönemimde mahallede birdirbir
        
        
          bile oynamamışımdır. Üç üniversite bitirdim. Babamın
        
        
          istediği her şeyi yaptım ama yine de oyuncu oldum.
        
        
          Babam da bundan dolayı “Gel ulan buraya okumuş
        
        
          serseri.” derdi.
        
        
          
            Babanız da oyuncu olmak için evden kaçmış. Ama
          
        
        
          
            diğer yandan sizin oyuncu olmanızı istememiş…
          
        
        
          Evet. Babamın da oyuncu olmasına izin vermemiş-
        
        
          ler. O da kaçmış evden, oyunculuk yapmaya baş-
        
        
          lamış. Ama eve gidemiyormuş, çünkü almıyorlar
        
        
          eve. Babamın babası yok o zaman. Babamın babası
        
        
          çok erken öldüğü için amcalarıyla birlikte hep. İki
        
        
          sene eve gidememiş. Annesinin ısrarı üzerine eve
        
        
          gelmesine izin vermişler. Kendisi de şöyle anlatırdı:
        
        
          “Evladım kapıyı açıp içeri girdiğim zaman kendimi
        
        
          divan-ı harbe girdim zannettim”. Bütün amcalar,
        
        
          dayılar, kuzenler subay. Deniz subayı olan dayısı
        
        
          “Gel, affettik seni, ama şunu bil ki mesleğini çok
        
        
          güzel seçtin ama memleketini yanlış seçtin, bu
        
        
          memlekette senin yaptığın iş olmaz” demiş.
        
        
          
            Babanız bu şekilde devam etmiş yine de mesleğine…
          
        
        
          Allah rahmet etsin, çok severdi işini. Dinine de düşkün
        
        
          bir adamdı, namazını da kılardı, orucunu da tutardı.
        
        
          Ama Allah benim canımı sahnede alsın derdi. Düşün bu
        
        
          kadar dinine bağlı bir adam ama böyle söylerdi. Çünkü
        
        
          çok seviyordu işini.
        
        
          
            Profesyonel olarak oyunculuğa başladığınız yıllarda
          
        
        
          
            sinema sektörüne nasıl bir bakış vardı?
          
        
        
          İnanın, Türk sineması sektörü hiç bir zaman olumlu
        
        
          bir hale gelmedi, gelemedi. Çünkü sinema para ister.
        
        
          Para işidir, teknik işidir. O teknik Türkiye’de yoktu ki o
        
        
          zaman. İşte fotoğraf çekeceksin, kamerayı yükselte-
        
        
          yesilay.org.tr
        
        
          YESiLAY
        
        
          •
        
        
          Mart
        
        
          2014
        
        
          61