![Show Menu](styles/mobile-menu.png)
![Page Background](./../common/page-substrates/page0068.jpg)
kültür
Yeşilay
68
Antalya’yı; Hitit’ten Lidya’ya,
Pers’ten Büyük İskender’e,
Likya’dan Roma ve Bizans’a ve çok
çok daha fazlasına uzanan antik
kültürlerin zengin izleri de onu her
adımda keşfedilecek, dev bir açık
hava müzesine dönüştürüyor.
Madem bu seferki vesilemiz
bahar, o halde kendimizi
yollara vurup yüzümüzü
doğaya dönelim. Üstelik o yol
Fethiye’nin Faralya Köyü’nden
başlayıp Antalya’da sona eren
Likya Yolu ise atacağımız her
adım tabiata teşekkürlerimizi
sunmaya dönüşebilir. Akdeniz'in
en güzel sahillerini, yaylalarını
ve dağ köylerini birleştiren
509 kilometrelik Likya Yolu,
Antalya'nın büyüleyici arka
bahçesine açılan antik bir
patikalar ağı.
Her defasında önünüze serilen
inişli çıkışlı bir yol, size nefes
aldığınızı hissettirecek bakir
bir doğa ve istediğinizde
yorgunluğunuzu unutturacak
Akdeniz’in mavi suları… Eğer
Likya Yolu’nu yürüme şansına
sahip olanlardansanız Likya
uygarlığının izinde bir zaman
seyyahı oldunuz demektir.
İngiliz gezgin Cate Clow, antik
kaynaklarda 'ışığın ülkesi' adıyla
anılan Likya Uygarlığı'nın
Anadolu'nun güneybatısına
kurulmuş 23 kentini birleştiren,
Türkiye'nin uluslararası öneme
sahip ilk işaretli yürüyüş rotasının
mimarı. Teke Yarımadası ise
Likya Yolu’nun en heyecan
verici bölümü kuşkusuz. Patara,
Kalkan, Kaş, Olimpos ve Tekirova
üzerinden Antalya’ya uzanan
parkur boyunca tercihe göre çadır
kampında, köy pansiyonlarında
ya da konforlu otellerde
konaklamak da mümkün.
İşin içine daha fazla mitoloji
katmak isterseniz Antalya’nın
açıkhava müzeleri de sizi bekliyor
olacak. Bu şehir, sayısı yüzlerle
ifade edilebilecek, uygarlık
tarihi açısından pek çok önemli
iz barındırıyor. Bu kadar üst
üste geçen medeniyet katmanı
sahip bu tiyatro hâlâ, ipeksi bale
dokunuşlarını, coşkulu dansları,
evrensel ve eşsiz melodileri tüm
dünyaya ulaştırıyor.
Ve gelelim Antalya’nın serin
kaçamaklarına… Her yıl doğal
güzellikleriyle milyonlarca
ziyaretçi toplayan Antalya’da
şelalelerinin seyrine doyum
olmaz. Manavgat, Kurşunlu,
Düden… Birbirinden güzel bu
şelaleler, onları çevreleyen doğal
güzellikleriyle bahar mevsiminin
tüm coşkusunu hissettiriyor
ziyaretçilerine.
“Benim tatil anlayışım doğadan
bağımsız olmaz.” diyenlerdenseniz
planlarınıza bu üç ünlü şelaleden
en azından birini mutlaka dahil
etmelisiniz. Kır lokantalarında
yerel lezzetler, bin bir türlü bitkiyle,
çiçekle, böcekle süslü yeşil alanlar
ve suyun şifası. Daha ne olsun!
dünyanın çok az coğrafyasında
rastlayabileceğimiz bir zenginlik.
Aspendos, Perge, Side, Patara,
Myra, Limyra, Phaselis,
Xanthos, Termessos, Olimpos,
Kekova, Simena ve burada
sayamayacağımız daha onlarcası.
Bu muazzam mirasın izini sürmek,
bugünün misafirlerini, tarihin
sayfaları arasında gezinecekleri
mitolojik serüvenlere davet ediyor.
Biz bu konuda, ‘güzel sesler kenti’
Aspendos’u yakın planımıza
alıyoruz, ancak diğer bütün antik
kentlerin ayrı ayrı ziyaret edilmeyi
hak ettikleri notunu düşerek…
Bazilikadan agoraya, caddelerden
su kemerlerine kadar bir antik
kente özgü tüm güzelliklere
Aspendos’ta rastlayabilirsiniz.
Bir de tiyatrosu var ki işte bakın
onunla hiçbir kentin tiyatrosu
yarışamıyor. İnanılmaz bir akustiğe
Her defasında önünüze
serilen inişli çıkışlı bir yol,
size nefes aldığınızı
hissettirecek bakir bir doğa
ve istediğinizde
yorgunluğunuzu
unutturacak Akdeniz’in
mavi suları… Hepsi ve
fazlası, Ege ve Akdeniz
rotasında sizi bekliyor.
Patara, Kalkan, Kaş, Olimpos ve Tekirova
üzerinden Antalya’ya uzanan parkur boyunca
tercihe göre çadır kampında, köy pansiyonlarında
ya da konforlu otellerde konaklamak da mümkün.