Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  65 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 65 / 84 Next Page
Page Background

AĞUSTOS 2018 65

DOĞU’NUN EN ÖNEMLİ

AÇIK HAVA MÜZESİ: AHLAT

Van gölü kıyısında bir ilçe

merkezi Ahlat. Bir nevi

Anadolu’nun giriş kapısı

olan bu ilçe, Selçuklular içi

İslamın kubbesi, Osmanlılar

içinse ata şehridir. Ahlat daha

çok Selçuklulardan kalma

mezarları ve kümbetleriyle ünlü.

Kaynaklar Ahlat'ta 100'ü aşkın

kümbetin varlığından söz etse

de günümüzde 15 kadarı ayakta

ve ikisi yarım vaziyette. Ama

bu rakam bile Türkiye'nin diğer

yerlerinde bulunan kümbetlerin

toplamından daha fazla. 13. ile

15. yüzyıllar arasındaki üç asırlık

bir sanatsal gelişime ışık tutan

Ahlat kümbetlerinin en gözdeleri

Şeyh Necmeddin, Erzen Hatun,

Usta Şagirt ve Bayındır adlarını

taşıyor.

Bitlis ve çevresinde

Selçuklulardan kalan izlere bolca

rastlamak mümkün. Cami, türbe,

kümbet, medrese ağırlıklı bu

yapılar özellikle inanç turizmi

açısından önem taşıyor. Yapı

malzemesi olarak yöreye özgü

kızıl, kesme taşlar kullanılmış.

Yazılı kaynaklar, burada elliye

yakın caminin varlığından

bahsediyor ancak şu an pek azı

kullanılır durumda. Mimari

özelliklerini koruyan camilerin

başında Ulu Camii ve Şerefiye

Camii geliyor. Her iki cami de

şehrin merkezinde yer alıyor.

1150 yılına tarihlenen Ulu Camii

kıble tarafında bulunan konik,

külahi dış örtüsü ile camiden ayrı

bir kule gibi yükselen mimarisiyle

dikkat çekiyor. Medrese,

imaret ve bir türbeyi de içinde

bulunduran Şerefiye Camii’ne

ise daha giriş kapısındaki

süslemelerini gördüğünüzde

hayran kalıyorsunuz. Farklı

mimari tarzıyla Küfrevi Türbesi

de mutlaka ziyaret edilmeyi

hak ediyor. Feyzullah Ensari

Hazretleri Türbesi’nin ise yöre

halkı için oldukça ayrı bir manevi

değeri var. Ensar Camii’nin

alt katında bulunan türbe,

Bitlis halkının ve diğer illerden

gelen ziyaretçilerin gözbebeği.

Diyebiliriz ki eğer yeterli vaktiniz

ve gücünüz varsa, Bitlis’te

medreseye, türbeye, hamama,

köprüye doyuyorsunuz.

turumuza bu kez Bitlis tarafından

başlıyoruz. Bitlis, tarihsel

yapıların ağırlıkta olduğu bir

vadide kurulduğundan, “vadideki

güzel şehir” diye anılıyor. Fazlaca

arkeolojik kazı yapılmış olmasa

da Neolitik döneme uzanan

bir tarihi var şehrin. İl sınırları

içindeki Süphan ve Nemrut

Dağları’nda bulunan obsidyen

bunun en güzel kanıtı. Yani

kadim bir şehir Bitlis. Dağların,

verimli ovaların ve gölün

mevcudiyetinin bu şehre nasıl bir

güzellik bahşettiğini söylemeye

gerek yok herhalde. Şehrin

merkezinde, çarşının hemen dik

yamacında yer alan Bitlis Kalesi

şehri bütünüyle görebileceğiniz

en âlâ yer. MÖ 312’ye tarihlenen

kale, Büyük İskender’in

emriyle kumandanlarından

Leys Bedlis tarafından inşa

ettirilmiş ama ne yazık ki içi

toprakla dolu olduğundan,

kaleyi gezmek mümkün değil.

Sadece çıkıp şehrin birkaç

panoramik fotoğrafını çekmekle

yetiniyorsunuz. İyi haber, kalede

birkaç yıldır ara verilen kazı

çalışmalarının geçtiğimiz ay

yeniden başlamış olması. Proje

hedeflendiği gibi ilerlerse Bitlis

Kalesi ve çevresi, önümüzdeki

yıllarda turistik bir merkez olarak

misafirlerini karşılayacak. Kale

haricinde Bitlis’in en yüksek ve

manzaralı yeri Şerifbey Tepesi.

Buraya çıkıp şehre bakmadan

Bitlis’ten ayrılmak Bitlis’i hiç

görmemek demek.

Doğu'nun kültürleri

kucaklayan derin

düzlükleri, kendisini

aydınlatacak her fikre,

her dine kollarını

açmış. Tıpkı Bitlis'te olduğu gibi.

Müzeleri aratmayacak zenginlikteki

bir tarihi miras, Bitlis topraklarında

ziyaretçileri bekliyor.

Bitlis ve çevresinde

Selçuklulardan kalan

izlere bolca rastlamak

mümkün. Cami, türbe,

kümbet, medrese

ağırlıklı bu yapılar

özellikle inanç turizmi

açısından önem taşıyor.

İhlasiye Medresesi