

AĞUSTOS 2018 71
sakin denizine, tarihî geçmişine
usta şair Can Yücel’i de eklemiş. Şair
de boşuna gelmemiş ya buralara;
Datça’nın denizine, suyuna, havasına
âşık olmuş.
İlçe tıpkı Bozburun gibi diğer Ege
kıyılarından ayrılıyor. Türkiye’nin en
güneybatı ucunda yer alan Datça,
hemüretimhemde doğal güzellikler
açısından oldukça bereketli. Halkın
çoğu yıllardır tarımla uğraşıyor.
Kimi zeytinyağı üretiyor kimi
badem satıyor. Bozburun’da omuz
omuza veren balıkçılar gibi onlar da
her şeyi elbirliği ile yapıyorlar. Yıllar
ilerleyip de Datça’nın doğal güzelliği
keşfedilince, geçim kaynağına
turizmde ekleniyor. Küçük
işletmeler açan Datça sakinleri, Özel
Çevre Koruma Bölgesi kabul edilen
ilçenin doğal yapısı bozulmadan
gelişmesi için ellerinden geleni
yapıyorlar. Can Yücel’in evinin de
bulunduğu Eski Datça’nın tarihini
taşıyan taş yapılı binalarında bunun
yansımalarını görmek mümkün.
Ancak asıl tarih ilçenin dağlarında,
Antik Knidos Kenti’nde yatıyor.
Dik yamaçlarda kurulmuş antik
kent ilçeyi bir tiyatro gibi altına
sermiş. Kentin tepesinde mevsim ve
zamanı gösteren bir güneş takvimi
bulunuyor. Apollon ve Afrodit
tapınaklarının da bulunduğu antik
kentin kalıntıları arasında sabah
güneşini selamlamak Datça’nın en
muazzam anlarından biri olarak
hafızalara kazınıyor.
için kendini şanslı hissediyor kimi
kalan ömrünü burada geçirdiği için.
Evlerinin önünde toplanıp birlikte
sebze, meyve ayıklayan kadınlar,
ufacık masaların etrafında toplanmış
yaşlı insanlar, hepsi güler yüzlü.
Balıkçılıktan kalan zamanlarını
arkadaşlarıyla şakalaşarak geçiren
ahali, hepsi de mutlu. Sıkışan
trafiğin açılmasını beklemekten ya
da otobüse binebilme yarışından
kaynaklanan bir telaş yok ortalıkta.
Hayat olduğu hızında ilerliyor
sokaklarda. Tıpkı dükkânlar gibi
telaş da kararında. Bir tek ağ
toplarken bir telaş kopuyor. O da ağa
takılan balıkları bir an önce görme
isteğinden.
DATÇA’DAGÜNEŞİ
SELAMLAMAK
Can Yücel almış eline kâğıdını
kalemini Ege’nin en uç noktasına
kadar gelmiş. Denize bakmış bir
şiir yazmış, güneşe bakmış bir
şiir daha yazmış…Kelimeleriyle
güneşi denize kavuşturmuş, ayın
güzelliğiyle baş başa kalmış.
Bir yüzü Ege’ye diğer yüzü Akdeniz’e
bakan Datça, bereketli toprağına,
Efsaneyi duyduğumuzda, sahili
gezerken yaşadığımız mutluluk bir
anda hüzne dönüyor: Evvel zaman
önce birbirini seven ama karşı
kıyılarda yaşayan iki genç varmış.
Karşı kıyıdaki kız eteğindeki kumları
denize dökerek sevdiğine ulaşmaya
çabalamış. Ne yazık ki eteğindeki
kumlar bir gün tükenmiş ve kız
sevdiğine kavuşamamış. Kızdan
geriye ise bu kızıl kumlar kalmış.
SAKİNYAŞAMINADRESİ:
BOZBURUN
Denizden uzakta yaşayanların
temennisidir hayatını bir sahil
kasabasında geçirmek…Ufak ama
müstakil bir taş evde, yine ufak
bahçesinde yetiştirip toplayarak
hazırladığı yemekten yemek…
Eline bir kova alıp, akşama kadar
oltaya takılacak bir balığın gelmesini
beklemek…Akşam, bazen dolu
bazen boş bir kova ile eve dönmek…
SanırımBozburun bu hayallerin
peşinden koşmak isteyenlerin
hayran kalacağı bir yer.
Bozburun, Marmaris’te denize
kıyısı olan beldelerin arasından
bir adım öne çıkıyor. İlçenin dışa
dönük ruhunu burada neredeyse hiç
hissetmiyoruz. Yerelliğini korumayı
başarmış, huzurunu kaybetmemiş.
Yerli halkı da dağları çıplak beldenin
renkli sahipleri olmuşlar. Burada
yaşayanların çoğu balıkçılık ile
uğraşıyor. Gece yarısı birkaç
arkadaşın omuz omuza verip denize
attığı ağ, sabaha karşı yine el birliği
ile toplanıyor. Topladığı balıklardan
birkaçına ortak olmak kaydıyla
sahibine yoldaş olan köpek de biraz
ileride, “Haydi rastgele…” der gibi
bakıyor. Yıllardır balıkçılıkla uğraşan
belde halkı değişime az da olsa ayak
uydurmuş. Denize kıyısı olan bir
köy görünümünü hiçbir zaman
kaybetmese de eve ekmek götürülen
yollar değişmeye başlamış.
Burada her şey kararında, ihtiyaç
fazlası dükkânlar yok. Az eşya
ile yaşayıp çok huzur arayanlar
beklediklerinden daha fazlasını
bulabilirler. Görmeyi unuttuğunuz
mutlu insanlara burada
rastlayabilirsiniz. Kimi yerlisi olduğu
Her yerin bir
efsanesi, bir aşk
masalı mutlaka
vardır. Marmaris’te
de Kızkumu’nun bir
efsanesi var.