yaşam
sorunu şekillendirmiş oluyoruz.
“Elinizde sürekli çekiç taşırsanız
etrafındaki her şeyi çivi olarak
görmeye başlarsınız” derler. Önce
verileri toplamak ve ardından
problemi tanımlamak, son
aşamada da alternatif üretmek
gerekiyor. Problem çözme
aşamasında alternatifleri elemek
ve birini seçmek bizi karar verme
aşamasına taşıyor. Son olarak
da “bunu satmak, ikna etmek,
takip etmek” geliyor. Bunlar
problem çözmenin altı aşamasını
oluşturuyor.
BİRPROBLEMİ ÇÖZERKEN
ONANASIL YAKLAŞMALIYIZ?
Albert Einstein, “Hiçbir problem,
onun farkına vardığınız andaki
kafa yapısıyla çözülemez. Mutlaka
farklı bakış açısı yakalanmalıdır”
diyor. Olayı bizden bağımsız
çözmek, probleme bakan
kendimize uzaktan bakabilmek
önemli bir beceri. Bu, problemi
gerçekten çözmeyi sağlayacak
bir adım. İçindeyken olayı
farklı görmemize imkan yok.
“O problemi çözmeye çalışan
kendinize” uzaktan bakmayı
denemelisiniz. Böyle baktığınızda
alternatifler geliştirebiliyorsunuz.
Böyle bakarken de zihnin sol
tarafını kullanabilmeliyiz. Yani bazı
şeyleri sıralamalı, hangi alternatifin
hangi durumda iyi, avantajlı, hangi
durumda kötü olduğunu tespit
etmeliyiz. Böylece en “yararlı”
karara ulaşabiliriz.
Problemi görselleştirmek için
‘zihin haritası’ neden kullanılmalı?
1970’lerin ortasında zihin
haritası kullanımı yaygınlaşmaya
başladı. Son beş yıldır ÖRAV
(Öğretmen Akademisi Vakfı)
yaptığı eğitimlerde “Bunu
çocuklara öğretin ve dersleri
böyle izah edin” diyor. Zihin
haritası düşündüğümüz gibi not
almamızdır aslında. Beynimizle
elimizi senkronize etmemizi
sağlıyor. Sağ ve sol beynimiz aynı
anda çalıştığı zaman olaylara
holistik bakabiliyor. İlkokul birinci
sınıftan itibaren bize öğretilen
şey sol yukarıdan başlamak
ve sağ aşağı doğru inmek yani
lineer bakmaktı. Halbuki zihin
haritası daha geniş bir resim
veriyor, parça bütün ve bütün
parça arasında kaybolmadan
gidip gelmeyi sağlıyor. Karar
verirken alternatifleri, bunların
hangisinin iyi olacağını çok daha
iyi gösteriyor.
ZİHİNHARİTASI NASIL
YAPILIR?
Konuyumerkeze koyup bütün
unsurları çevresine yayarak
yapılıyor. Beyindeki her bir hücre
kendini beyninmerkezi sayıyor;
bunumodelliyoruz. Temel kuralı
şudur, saat 12 yönünde çıkılır ve
saat yönünde dönülür. Mesela
merkeze “karar verme” yazdık ve
ondan bir ok çıkarttık, çevreye
yayılan kollarda konuyu izah
ediyoruz. Kollarımız ne olabilir?
Teknikler, basamaklar, tuzaklar,
araçlar, çevresel faktörler olabilir
ya da bunlarla ilgili başarılı ve
başarısız örnekler olabilir. Bunları
çizip açıklamaya başlıyoruz, bu
kollardan da oklar çıkıyor. Kollarda
sadece kelime, çizim ve renk
kullanıyoruz. Renk monotonluğu
azaltıyor, manayı güçlendiriyor.
Ana konumerkezdeyken ilk
kolu çıkardınız ve bunu da ikiye
ayırdınız, hatta bunları da ikiye
ayırdıysanız çok geniş bir resme
bakıyorsunuz demektir. Einstein,
“Herhangi bir olguya üç kere ‘nasıl
oluyor’ diye sorun” diyor. Biz bunu
kağıda taşımış ve görselleştirmiş
oluyoruz.
ELEŞTİRELDÜŞÜNMENEDİR
VENE İŞİMİZE YARAR?
Eleştirel düşünmede bütün
varsayımları sorgularız. En uygun
hareket tarzını, aksiyon planını
yaratırız. Riskleri, umulmayan
fırsatları görürüz. Eleştirel
düşüncede bilginin nereden
geldiğini, bilgi kaynağının
doğruluğunu, bilgiyi nereden teyit
edeceğimizi araştırırız. “Bu dahilse
bu niye değil?” gibi sorgulamalar
yaparız. Bu bir nevi “soğanın
cücüğüne” inme işlemidir. Mesela
herhangi bir olguya beş kere
“Niçin?” diye sormak önemli bir
tekniktir.
Varsayımları listelemeli ve her bir
varsayımın köküne inmelisiniz.
Onların köküne indiğinizde
birtakım trendler göreceksiniz.
Böylece sivrisineklerle değil,
bataklıkla mücadele edecek,
daha etkin ve güçlü çözümlere
kavuşacaksınız.
“Problemi anlamak
ve asıl konunun
kaynağına inmek
önemli. Birçok
durumda asıl neyi
çözmeye çalıştığımızı
anlamıyoruz. Asıl
konu ne? Neyi
gözden kaçırıyoruz?
Ne istiyoruz?
Önce problemi ortaya
koyup sonra veri
toplamaya
başladığınızda sorunu
şekillendirmiş
oluyoruz.”
Yeşilay
52