

Antik Yunan da ayakkabı
konusunda epey yol almıştı.
Bağcıklı sandaletler, tabanı olmayan
aba ayakkabılar, çok yüksek bir
mantar tabanı bulunan ve tiyatroda
trajedi oyuncularınca giyilen
kothornos’lar akla ilk gelenler…
Tahmin edebileceğiniz gibi bu kısa
özet dönüşerek yavaş yavaş dünyayı
dolaştı. Ayakkabının yolculuğu
zaman ilerledikçe önüne yeni
coğrafyalar ve yeni biçimler katarak
devam etti.
TOPUKLARTIRMANIYOR…
Ortaçağ’a kadar modeller genel
olarak çok basit bir tasarımdan
ibaretti. Devir değiştikçe
ayakkabılara tokalar, bantlar,
tabanlar eklendi. Deriye alternatif
olarak da kumaşlar, kadifeler
çıktı. İnsanlık tarih boyunca
hep sandaletlerle, düz tabanlarla
dolaşmadı elbette. Zamanın akışıyla
birlikte ayakkabıların görüntüsü
değişmeye, topuklar da yükselmeye
erkekler için de yavaş yavaş bir
arzu nesnesine dönüşmeye başlasa
da onların ayakkabıyla ilişkilerine
tutkularını çok az karıştırdıkları bir
gerçek. Tarihte de ayakkabı ve tutku
konusu hep kadınlarla anılmış. Ta
Mısır’a, Roma’ya kadar uzanıyor bu
ilişki.
İlk ayakkabıyı kimin ne zaman
giydiğini bilmiyoruz tabii, ama
dünyanın taşına, dikenine karşın
mağara devri insanlarının bile
yapraklardan, ağaç kabuklarından,
giderek hayvan derilerinden
ürettikleri çözümlerle ayaklarını
korumaya çalıştıkları kayıtlarda var.
Bu ilk üretimler için ayakkabının
ataları diyebiliriz. Zamanla değişime
uğrayan ilk ayakkabılar, Mısır’da,
Antik Yunan’da, Roma’da karşımıza
hayli gelişmiş örnekler olarak
çıkıyor. Islatılmış kumda ayaklarının
kalıbını çıkarıp ellerindeki ham
deriyi bu kalıba uyarlayanMısırlılar
bu konuda oldukça ustalaşmışlardı.
Mısır’da Tutankhamu’nun hazinesini
ziyaret etme şansınız olursa, orada
gördüğünüz sandaletlerin, bugünün
moda dünyasına ilham verecek
kadar şık bir tasarımla üretildiğine
tanıklık edersiniz. Altın varaklı,
işlemeli, epeyce süslü bu sandaletler,
günümüz dünyasındaki kadınların
kalbini çalacak kadar ayrıcalıklı
görünüyorlar.
Zaten o yıllarda ayakkabıları
statüden ve ayrıcalıktan bağımsız
düşünmek pek mümkün değildi.
Kadınlar mücevherlerle süsledikleri
ayaklarını sergilemeye, erkekler
ise deri kayışlara ender bulunan
değerli taşlar takmaya başlayarak
bir nevi mensubu oldukları asil
sınıfın gücünü ifade ediyorlardı.
Roma İmparatorluğu’nun altın
tabanlı sandaletleri de ayakkabı
ve statü ilişkisinin bir diğer zirve
noktasıydı. Romalılar, ayakkabı
loncaları kurup sağ ve sol ayağa
göre kalıplanmış ayakkabılar
geliştirerek ayakkabıcılığı birkaç
adım ileri taşımış, böylece ayakkabı
çeşitliliği giderek zenginleşmeye
başlamıştı. Öyle ki ayakkabılar
cinsiyetlere ve sosyal statüye göre
farklılaşabiliyordu…
başladı. İlk topuklu ayakkabılar
konusunda bilgimiz net değil, ancak
anlatılanlar bizi 1500’lü yıllara
götürüyor ve karşımıza Leonardo
da Vinci ismi çıkıyor. En yaygın
bilinen hikâye ise 1533 yılının
İtalya’sına işaret ediyor. Rivayete
göre Floransa’nın ünlü ailelerinden
olanMedici’lerin kızı Catherine
de Medici bir dükle evlenecektir.
Catherine, ufak tefek bir kızdır,
fakat tören oldukça görkemli
olacaktır. Aile bir çözüm bulmak
için birçok kişiye başvurur. Aranan
çözüm ise Leonardo da Vinci’den
gelir. Bu topuklu bir ayakkabıdır.
Törende kadınlar Catherine’nin
görünüşünden o kadar etkilenirler
ki, topuklu ayakkabı trendi
yayılmaya başlar ve tabii ki o da bir
statü sembolü olur.
Muhtemelen yakın yıllarda
modanın beşiği Fransa'da da
topuklar yükseliyordu. 14.
Louis'ninmeşhur Versailles
Sarayı’nda görülen kırmızı
5FLOPMPKJ NPEB
UBTBSN MàLT EFSLFO
BZBLLBC
Zà[ZMB
TBEFDF POMBSDB ÎFĆJU
NPEFMMF HJSNFLMF
LBMNBE BZO [BNBOEB
CJS BS[V OFTOFTJ PMNB
Ú[FMMJĈJOJ EF LPSVEV
"SUL NPEBOO
UBNBNMBZD CJS
BLTFTVBS EFĈJM CBĆM
CBĆOB CJS NPEB JLPOV
BZBLLBC
(R]EGE RP QEVOEPEVØR OSPIOWM]SRPEVØRHE ]IV
EPER HYHEO YpYOPEXER VEOEQPEVPE EPØGØ FYPER
XEWEVØQ QSHE ZI XIORSPSNM pPW]PI H}RĽXOpI
H}RĽIR E]EOOEFØ FYKR WEHIGI EPØGØPEVØ MpMR
HIĴMP SRPEVØ XEWEVPE]ERPEV MpMR HI FMV EV^Y RIWRIWM
KASIM 2019 51