

OCAK 2020 61
Yorgancılar Kapısı bugün hâlâ
yerli yerinde duruyor, ama gelin
görün ki koca çarşıda mesleği
bir tek İstanbul Yorgancı ve
Hallaç Esnafı Sanatkârları Odası
temsil ediyor. 2015 verilerine
göre odaya kayıtlı yorgancı
esnaf sayısı yaklaşık 450. Hadi
diyelim ki bir bu kadar da kayıtsız
çalışan yorgancı var. Yani nüfusu
neredeyse 20 milyona dayanan
koca şehirde bu yorgancıları
görebilmek için yürüdüğümüz ara
sokaklarda her köşeye bakmamız
gerekebilir, zira ana caddelerde
onlara rastlamak artık pek
mümkün değil. İstanbul Yorgancı
ve Hallaç Esnafı Sanatkârları
Odası Başkanı Nazmi İnce’nin,
birkaç yıl önce basına yansıyan
şu demeci, mesleğin yaşadığı
sıkıntıyı da özetliyor: “Bu sanata
yıllarını vermiş bir usta olarak
çırak bulamıyoruz. Esnafımızı
dolaşıyorum, çırakların yaş
ortalaması 50. Şu anda en büyük
sıkıntımız çırak bulamamak. Yaş
ortalaması 50’nin altında olan
sadece bir çırak gördüm koskoca
İstanbul’da…”
saklanırdı. Onların mutlaka bir
hatırası vardı. Ata yadigarıydı
belki, belki kıymetli bir çeyizin
parçaları olarak kuşaktan kuşağa
aktarılmıştı. O yüzden yılın
belli zamanları dışarı çıkarılıp
havalandırıldıktan sonra
özenle saklandıkları yerlere
özenle yerleştirilirlerdi yine.
O keskin naftalin kokusu hâlâ
hafızamdadır…
Mahalle deseniz, aşağı yukarı,
sağa sola birkaç tur yaptığınızda
en az üç yorgancı dükkanıyla
karşılaşırdık. Geleneksel mahalle
yaşantısının devam ettiği semtlerin
en güzel taraflarından biri, bu
tür geleneklerin yaşamasına izin
vermesiydi. Bugünün çok katlı,
yüksek güvenlikli, aynı tip site
muhitlerinde bu türden zenginlikle
sokakta kendine yer bulabilir mi
pek emin değilim. Zaten hayatımız
mahallelerimizden sitelerimizdeki
dairelere taşınca yorgancılar da bir
bir gözden kaybolmaya başladı.
Onlar kaybolunca da evdeki
yorganların yerini teknoloji
harikası, yeni nesil kardeşleri aldı.
Yeni evlerimiz gibi yeni yaşantımız
da bu tür aile yadigarı emanetlerin
bir köşede saklanıp sonraki
kuşaklara aktarılmasına izin
vermiyor maalesef. O yüzden eşe
dosta, ihtiyaç sahiplerine dağıtıla
dağıtıla hayatlarımızdan çıktı
geleneksel yorganlar. Çıkan sadece
fazlalık bir eşya olmadı elbette;
renkleri desenler, kumaşlar,
yükler arasında binbir zahmet ve
yaratıcılıkla hayat bulan zengin
bir kültürel mirastan da mahrum
kaldık böylelikle.
Halbuki vaktiyle bir loca altında
toplanacak kadar kalabalık bir iş
koluymuş yorgancılık. Meraklı
gezginimiz Evliya Çelebi, ünlü
Seyahatnamesi
’nde tabii ki bu
konudaki gözlemlerine de yer
vermiş. Çelebi, İstanbul esnaflarını
anlatırken sadece Kapalıçarşı’daki
yorgancı dükkanı sayısının 105,
çalışan sayısının ise 400 olduğunu
belirtir. “Esnaf-ı yorgancıyan” diye
bahsettiği yorgancıların piri ise
Kamil Hindi’dir. Kapalıçarşı’daki
RENK RENK, DESEN DESEN
BİR KÜLTÜR MİRASI
Yorganlara sadece bir eşya olarak
bakmak büyük bir haksızlık
olur, çünkü bu zanaat yüz
yıllardır Anadolu’da varlığını
sürdüren, doğadan, bulunduğu
coğrafyadan beslenen, ustasının
mahareti kadar yaratıcılığını,
hayal gücünü de yansıtan,
halk estetiğinin hayat bulduğu
bir kültür aracı. Tüm bu
sebeplerden ötürü yorgancılığı
bir sanat, yorgancı dükkanlarını
ise bir sanat galerisi olarak
değerlendirmek yanlış olmaz.
Çeyizlerin en değerli parçası,
yeni doğum yapmış annelerin
lohusalık dönemlerinin göz alıcı
süsü, sünnet merasimlerinin
vazgeçilmezidir yorganlar.
Onlar olmasaydı, bütün bu özel
ritüellerin boynu biraz bükük
kalırdı. Yorgan aynı zamanda
Türkçe’nin bütün lehçelerinde
yaşayan bir kelime olmasıyla da
dikkat çekiyor. Eski Türkçe’de
“yapurgan”, “yavurgan” şeklinde
kullanılan yorgan sözcüğü,
atasözü, deyim, masal, mani ve
Kapalıçarşı’daki Yorgancılar Kapısı bugün hâlâ
yerli yerinde duruyor, ama gelin görün ki koca
çarşıda mesleği bir tek İstanbul Yorgancı ve Hallaç
Esnafı Sanatkarları Odası temsil ediyor. 2015
verilerine göre odaya kayıtlı yorgancı esnaf sayısı yaklaşık 450.
Beyoğlu Yorgan Dikim,
İstanbul'un kalan son
yorgancı dükkanlarından
biri. Tophane
Boğazkesen
yokuşundaki dükkanda,
Bekir Usta ve Zafer Usta
mesleği devam
ettirmeye çalışıyor.