Yesilay Dergisi-Eylul-944.Sayi-Televizyon - page 35

süren dizileri izleyecek vaktim yok. Televizyonda
sadece akşamüstü, geç vakit kafamı dinlendirmek
için polisiye diziler izlerim. İzlediklerim de yabancı
diziler oluyor. Belli bir olay 40 dk. içerisinde anla-
tılıyor, sebep sonuçlar ortaya atılıyor, çözülüyor ve
ne iyi rahatlıyorsunuz. Ben kendi zamanım bakı-
mından çok seçici olmak zorundayım. Çünkü ar-
kamda bırakmak istediğim daha nice kitap var.
Seyirci eğitimi diye bir eğitimden bahsedebilir miyiz?
Yoksa seyirci önüne her geleni izleyen bir güruh, asıl dik-
kat etmesi gereken kanallar mıdır?
Toplumlar eğitimli oldukça, kültür olayı toplum-
da yaygınlaştıkça film ve dizilerde genel olarak sa-
natın seviyesi de yükseliyor. Biz bu açıdan çok eği-
tilmiş, çok kültürlü toplum değiliz. Bir kere bizde
okuma olayı hiçbir zaman tam olarak gerçekleş-
medi. Dünyanın en az okuyan toplumlarından bi-
riyiz. Herhangi bir topluma bakın; yazın plajlarda,
kışın otobüslerde her yerde insanların ellerinde bir
gazete, bir dergi, bir kitap vardır. Bizde okumadan
görselliğe geçmek bir hata oldu. Biz sinemayı sev-
dik, toplum olarak dizileri de çok seviyoruz. Ama
bunu seyirci olarak da, sanatçı olarak da besleyecek
bir okuma kültürü ne yazık ki gelişmedi. Türk top-
lumu hala daha kendi klasiklerini okumamış, dün-
ya klasiklerini ise hiç okumamış bu açıdan da bi-
raz geride kalmış bir toplumdur. Dizilerin ve filmle-
rin kusuru en çok bu dezavantajdan kaynaklanıyor.
Eğer daha çok okumuş olsaydık her şey yerli yerine
koyar ve hem yapımcı olarak, hem de seyirci olarak
daha sağlıklı yargılara varırdık diye düşünüyorum.
Bir yazınızda bir gazetecinin sinema eleştirisi hak-
kındaki yazısını eleştirmiştiniz. Sorduğunuz soru
önemliydi. Sinema gerçekten gelip geçenin vurması
gereken bir şamar oğlanı mı?
Basını iyi takip ederim, bu konuda sağ-sol ayır-
mam. Bahsi geçen gazeteci, o yazısında adeta züca-
ciye dükkânına girmiş bir fil gibi kırıp dökerek fi-
kirler üretiyordu. Sinema, kitle iletişim aracına en
yakın bir alandır, çok izleyicisi vardır. Üzerinde tar-
tışan kişi sayısı tiyatro ve müzik üzerine, resim-
heykel üzerine tartışanlardan on misli, yüz misli
fazladır. Köşe yazarları da birer aydın olarak haliyle
bu filmleri izliyorlar. Köşelerinde yazmamak için de
bir neden yok. Ama bu konuda asgari bir bilgi, gör-
gü ve sinema bilgisine sahip olunması gereklidir.
Bunlara sahip değilseler yazmasınlar mı? Hayır,
yine yazsınlar ama böyle bir bilgi olmadığı zaman
da bizim onları eleştirme hakkımız doğar. Bunu da
metodik olarak yapmam ve her beğenmediğim si-
nema yazısını da eleştirmem. Şu anda zaten köşem
de yok, olduğu zaman da eleştirmiyordum. Ama
bazen hakikaten çok uç noktalar oldu. Zamanında
bu konu hakkında Ahmet Hakan’a da, Akif Beki’ye
de eleştiri getirmiştim. Hıncal Uluç’u ise hayli hayli
eleştirdim. Hıncal Uluç, sevdiğini tam seven, doğ-
ru olsun veya olmasın hoşuna gitmeyeni de sonuna
kadar eleştiren bir isim. Ben ise daha ılımanımdır.
Sinemanın her alanını, her ürününü severim çünkü
o benim en büyük aşkım. Sinema da tabi ki tek bir
düzeye indirilemeyecek kadar karışık bir olaydır.
Teknolojiye kapılmış bir gençliğimiz var. Bilhassa izledik-
lerinde seçici davranmaları ve teknolojiye çok fazla ka-
pılmamaları için gençlerimize ne gibi tavsiyelerde bulu-
nursunuz?
Elimizdeki telefonlar artık bilgisayar, laptop, te-
levizyon oldu. Gençlere naçizane şunu tavsiye et-
mek isterim; Bir kere bu teknolojik aletlere kapı-
lıp hayattan kopanlar
çok oluyor. Hayat-
tan kopmayın!. Ben
gençleri de, yetişkin-
leri de görüyorum;
bir restaurantta, top-
lulukta veya bir ula-
şım aracında gözle-
ri ve elleri hep tele-
fonlarında. Ya biraz
etrafınıza bakın. En
son uzun bir tur yap-
mıştım ve orada şa-
hit oldum; dünya se-
yahatinde bile en güzel manzara karşısında olsalar
dahi cep telefonundan, tablet bilgisayarından ko-
pamayan genç insanlar var. Hayat etrafımızda dö-
nüyor, hayat bunların içinde değil. Bunların için-
de kitle iletişim var, bilgi var, referans, kaynak ama
hayat yok. Hayat etrafımızda olup bitiyor. Dolayı-
sıyla insanlarımızı bu kadar da hayattan koparma-
malıyız. Aynı ölçüde TV de izlemeliyiz, bilgisayarın
da başında zaman geçirmeliyiz ama en önemli-
si okumalıyız. Müzik dinlemeli, konserlere gitme-
liyiz. Hayat o kadar cazip, o kadar olaylarla yüklü
ve o kadar hızlı akıp gidiyor ki gençlerin mekani-
ze olduğu bu teknolojik çağda, onların hayatları-
nın adeta ellerinden akıp gittiğinin fark etmedik-
lerini düşünüyorum. Birden bire bir bakacaklar
40’lı, 50’li yaşlarına gelmişler ve en azından bili-
yorum ki hayatı bizimki kadar yoğun yaşama-
mış olacaklar. Maalesef gençler böyle düşüne-
cekler ve kaybettikleri zamana karşı üzülecek-
ler. Bu nedenle gençler daha çok sokağa çıksın-
lar ve toplu sanatsal üretim olaylarına daha çok
katılsınlar. Tüm bunlar hayatı oluşturan şeylerdir.
33
1...,25,26,27,28,29,30,31,32,33,34 36,37,38,39,40,41,42,43,44,45,...68
Powered by FlippingBook