

/ØÀÞi½ `Øâ}Ø >i >Þ>ÌhÞ> `> Ài Ã>>ÌXh>Àh`> >ÀiÌ ÛÀÌØâØ -iÀ> >œÀh]
}iXÌœâ }ØiÀ`i âi LÀ i Ì>À>vh`> º9hh >L>Ãh» ÃiX`° Õ ÛiÃiÞi >œÀh i i
Øâœ i `i >i >Þh ÕŮÌÕ°
H
üzünlü üflüyor klarnetini
Serkan Çağrı. Bu gerçek...
Ama dinleyeni içine çektiği
melankolik bir müzikal koridorda,
“çıkış” levhalarının da yerini gösteren
bir hüzün bu. Her ne kadar işini
ruhuyla yapan pek çok müzisyen
gibi yer yer dinleyicisini hüznün
kör kuyularına atsa da, merdivensiz
bırakmıyor... Gösterişten ve abartıdan
itinayla kaçınarak, edepli bir varoluş
neşesiyle kamufle ediyor derdini.
Bir neşe ipi sarkıtıyor aşağılara,
müziğiyle... Sizi klarnetiyle düşürdüğü
dertten, kederden yine kendisi
kaldırıyor... Geçtiğimiz haftalarda
özel bir kolej tarafından “Yılın Babası”
seçildi Serkan Çağrı. Bunda başarılı
sanat kariyerinin yanında düzgün
bir aile yaşantısı olmasının da payı
büyük. Oğulları Nefes ve Eser, eşi
Ebru Çağrı’yla örnek bir hayat yaşıyor
Çağrı. Çocuklarına hayatı öğretmekte
pek mahir bir baba.
Serkan Çağrı'nın enstrümanına
üflediğiyle, yaşadığı hayat farklı
değil... Konuştukça, konuşup açıldıkça
görüyoruz ki; gösterişten imtina eden,
neşesini hüznüne, hüznünü neşesine
sırlayan, inişlerini- çıkışlarını kendine
saklayan bir ruh karşımızdaki... "Ben
klarnetimle bir dil kuruyorum, bu
benim günlük hayatta kullandığım
dilden farklı değil. Kendimi
üflüyorum klarnetime" diyor mesela...
Kalın kalın çizelim altını söyleşiye
başlamadan...
Mustafa Kandıralı'yla yaptığımız bir
görüşmede vaktiyle klarnet ustaları,
sırlarını kolay kolay söylemezlerdi,
Göksan GÖKTAŞ
klarnet duyuyorum, "Bunu ne zaman
çalmıştım ben" diyorum...
Dört yıl önce kaybettiğiniz
rahmetli babanız Fevzi Bey bir nevi
ilk klarnet hocanız olmuş...
Öyle ama içindeyken bulunduğu
durumu idrak edemiyor insan.
Çocukken babamın çalışını çok
tutmazdım. Daha çok başkalarını
dinlerdim. Onun yaptığı şeylerin
farkına varamazdım. Babam bana
kendisi özellikle bir şey öğretmez
bana bazı kasetler getirirdi, "Bak,
bunu dinle" diye. Benim efsanem
Gelibolulu Ramazan Sayan'dır. Altı
yaşımdayken onu dinlerdim. O
yaşta çocuk oyuncaklarıyla oynar...
Babam, "Sen bu adamı şimdi
tanıyorsun ama sen doğduğunda
biz seni onun taksimleriyle uyuttuk"
derdi. Hâlâ bir şey çaldığım zaman,
"Neden yaptım şimdi bunu" derim,
altından Ramazan Sayan çıkar. Öyle
yer etmiş ki duyguma.
O zaman babanızın klarnet dilini
daha sonradan keşfettiniz ya da
farkına vardınız... Size ne anlattı
o dil?
Aynen öyle oldu. Bir baktım
babamın kendini anlatma dili
başkaymış. Önceleri, cambazca
çalan, gösteri yapan, hızlı çalan
klarnetçileri takip ederdim. Sonra
babamın sadeliğini keşfettim. O
sadelik kolay iş değilmiş, o noktaya
gelmek kolay değilmiş. Bana da
çalışımda, sadelikle ilgili yorumlar
gelir. Benimhayatımda da bu
böyledir. Gösterişi hiç sevmedim,
sevmem. Kendimi olduğumdan
farklı gösterme çabam olmadı hiç...
demişti. Hatta kendi üstadı Şükrü
Tunar'ın sahnede elini sakladığını
anlatmıştı...
Bu pek çok müzisyende vardır.
Bunun iyi tarafı, heyecan ve merakı
arttırmasıdır aslında. Müzisyen bu
sayede kendi dilini yaratır. Bugün
bir bakıyorummüziği öğrenmek
kolaylaştı. İki yıl klarnet eğitim almış
bir müzisyen 40 yıldır çalıyormuş gibi
çalıyor ama kendi dili yok. Başkası
gibi çalıyor sürekli. Bazen radyoda bir
kültür
Yeşilay
54
SERKANÇAĞRI:
Huzurun yolu sadel kte
4FSLBO ±BĈShOO 535hEF
TFU BNJSJ PMBO FĆJ &CSV
±BĈS WF ÎPDVLMBS
/FGFT
&TFS
WF
LÚQFLMFSJ 5JUJ JMF ÚSOFL
CJS BJMFTJ WBS
'PUPĈSBG 4BGGFU ";",