Background Image
Previous Page  54 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 54 / 84 Next Page
Page Background

/ØÀŽˆÞi½˜ˆ˜ `Øâ}ؘ >ˆi…>Þ>Ìhޏ> `> ŸÀ˜iŽ Ã>˜>ÌXh>Àh˜`>˜ Ž>À˜iÌ ÛˆÀÌØŸâØ -iÀŽ>˜ >œÀh]

}iẌœˆ“ˆâ }ؘiÀ`i Ÿâi LˆÀ Žœi Ì>À>vh˜`>˜ º9hh˜ >L>Ãh» ÃiXˆ`ˆ° Õ Ûiȏiޏi >œÀh ˆi…i“

“Øâˆœˆ˜ˆ…i“ `i >ˆi œ“>Þh Žœ˜ÕŮÌՎ°

H

üzünlü üflüyor klarnetini

Serkan Çağrı. Bu gerçek...

Ama dinleyeni içine çektiği

melankolik bir müzikal koridorda,

“çıkış” levhalarının da yerini gösteren

bir hüzün bu. Her ne kadar işini

ruhuyla yapan pek çok müzisyen

gibi yer yer dinleyicisini hüznün

kör kuyularına atsa da, merdivensiz

bırakmıyor... Gösterişten ve abartıdan

itinayla kaçınarak, edepli bir varoluş

neşesiyle kamufle ediyor derdini.

Bir neşe ipi sarkıtıyor aşağılara,

müziğiyle... Sizi klarnetiyle düşürdüğü

dertten, kederden yine kendisi

kaldırıyor... Geçtiğimiz haftalarda

özel bir kolej tarafından “Yılın Babası”

seçildi Serkan Çağrı. Bunda başarılı

sanat kariyerinin yanında düzgün

bir aile yaşantısı olmasının da payı

büyük. Oğulları Nefes ve Eser, eşi

Ebru Çağrı’yla örnek bir hayat yaşıyor

Çağrı. Çocuklarına hayatı öğretmekte

pek mahir bir baba.

Serkan Çağrı'nın enstrümanına

üflediğiyle, yaşadığı hayat farklı

değil... Konuştukça, konuşup açıldıkça

görüyoruz ki; gösterişten imtina eden,

neşesini hüznüne, hüznünü neşesine

sırlayan, inişlerini- çıkışlarını kendine

saklayan bir ruh karşımızdaki... "Ben

klarnetimle bir dil kuruyorum, bu

benim günlük hayatta kullandığım

dilden farklı değil. Kendimi

üflüyorum klarnetime" diyor mesela...

Kalın kalın çizelim altını söyleşiye

başlamadan...

Mustafa Kandıralı'yla yaptığımız bir

görüşmede vaktiyle klarnet ustaları,

sırlarını kolay kolay söylemezlerdi,

Göksan GÖKTAŞ

klarnet duyuyorum, "Bunu ne zaman

çalmıştım ben" diyorum...

Dört yıl önce kaybettiğiniz

rahmetli babanız Fevzi Bey bir nevi

ilk klarnet hocanız olmuş...

Öyle ama içindeyken bulunduğu

durumu idrak edemiyor insan.

Çocukken babamın çalışını çok

tutmazdım. Daha çok başkalarını

dinlerdim. Onun yaptığı şeylerin

farkına varamazdım. Babam bana

kendisi özellikle bir şey öğretmez

bana bazı kasetler getirirdi, "Bak,

bunu dinle" diye. Benim efsanem

Gelibolulu Ramazan Sayan'dır. Altı

yaşımdayken onu dinlerdim. O

yaşta çocuk oyuncaklarıyla oynar...

Babam, "Sen bu adamı şimdi

tanıyorsun ama sen doğduğunda

biz seni onun taksimleriyle uyuttuk"

derdi. Hâlâ bir şey çaldığım zaman,

"Neden yaptım şimdi bunu" derim,

altından Ramazan Sayan çıkar. Öyle

yer etmiş ki duyguma.

O zaman babanızın klarnet dilini

daha sonradan keşfettiniz ya da

farkına vardınız... Size ne anlattı

o dil?

Aynen öyle oldu. Bir baktım

babamın kendini anlatma dili

başkaymış. Önceleri, cambazca

çalan, gösteri yapan, hızlı çalan

klarnetçileri takip ederdim. Sonra

babamın sadeliğini keşfettim. O

sadelik kolay iş değilmiş, o noktaya

gelmek kolay değilmiş. Bana da

çalışımda, sadelikle ilgili yorumlar

gelir. Benimhayatımda da bu

böyledir. Gösterişi hiç sevmedim,

sevmem. Kendimi olduğumdan

farklı gösterme çabam olmadı hiç...

demişti. Hatta kendi üstadı Şükrü

Tunar'ın sahnede elini sakladığını

anlatmıştı...

Bu pek çok müzisyende vardır.

Bunun iyi tarafı, heyecan ve merakı

arttırmasıdır aslında. Müzisyen bu

sayede kendi dilini yaratır. Bugün

bir bakıyorummüziği öğrenmek

kolaylaştı. İki yıl klarnet eğitim almış

bir müzisyen 40 yıldır çalıyormuş gibi

çalıyor ama kendi dili yok. Başkası

gibi çalıyor sürekli. Bazen radyoda bir

kültür

Yeşilay

54

SERKANÇAĞRI:

Huzurun yolu sadel kte

4FSLBO ±BĈS‘hO‘O 535hEF

TFU BNJSJ PMBO FĆJ &CSV

±BĈS‘ WF ÎPDVLMBS‘

/FGFT

&TFS

WF

LÚQFLMFSJ 5JUJ JMF ÚSOFL

CJS BJMFTJ WBS

'PUPĈSBG 4BGGFU ";",