

EKİM 2018 61
aletini taştan yaptığı, demir gibi
metallerin olmadığı dönemdir.
Tarih araştırmaları, buluntuların
üretildiği teknolojiye göre
medeniyetin gelişimini tasnif
ediyor. Günümüzden 2 milyon
yıl önce başlayan ve 10 bin yıl
önce sona eren Kaba Taş Çağı
(veya diğer adıyla Yontma
Taş Çağı – Paleolitik Çağ)’nı
izleyen Neolitik Çağ, daha ince
işçilikle ama halen taşlardan
yapılmış bıçak, ok, kargı gibi
aletlerin kullanıldığı, insanların
avcılıktan yavaş yavaş yerleşik
hayata geçtiği çağdır. Bu
dönemleri metal olarak tuncun
ve demirin işlenebildiği Tunç
Çağı ve Demir Çağı sırayla izler.
Bilimsel terimlerin ayrıntısına
girmemizin nedeni, Neolitik
Çağ’daki hayatı anlayabilmek.
Arkeolojik kazılarda insan
yerleşimlerinin olduğu
her yerde çanak-çömlek
buluntularına rastlanır. Pişmiş
toprak çürümediği için, tarihin
hangi dönemine ait kazı
yapılırsa yapılsın, o medeniyete
ait örnekler bulunur. Ancak
Neolitik Çağ, insanların henüz
pişmiş topraktan kap-kacak
yapmadığı, bunun yerine sepet,
ahşap kaplar ve içi oyuk büyük
taşların kullanıldığı dönemdir.
Bu nedenle Göbeklitepe’de
bulunan yapıların ve heykellerin
oymaya, yontmaya yarayan
metal aletler olmadan
yapılabilmiş olması hayret
vericidir.
Peki Neolitik Çağ
araştırmacıları Göbeklitepe’de
bu kadar önemli ne buldu?
Araştırmacılar önce Şanlıurfa
Hilvan’daki bir höyükte Nevali
Çori kalıntılarını buldular.
70’li yılların sonlarında bu
kazılarda görev alan Prof. Klaus
Schmidt, araştırmalarını yine
bir höyük olan Göbeklitepe’de
yoğunlaştırdı. Bu höyük insan
eliyle yapılmış gibiydi ve
çevrede çok fazla çakmak taşı
bulunuyordu. 1995 yılında
özel izinle Prof. Schmidt
başkanlığında başlayan
Göbeklitepe kazılarında
Neolitik Çağ’da teknik olarak
yapılamadığı düşünülen
(çünkü Göbeklitepe
buluntularından daha yeni
tarihli olan Çatalhöyük’te,
yapılar ahşap ve çamurdandı)
taş yapılar ve dikili taşlar
bulundu.
Göbeklitepe bulguları neden
önemli?
Göbeklitepe’de kazılar ilerledikçe
birden fazla dairesel biçimde
inşa edilmiş yapı bulundu.
Henüz 6 tanesi toprak üzerine
çıkarılan yapıların sayısnın 20
olduğu düşünülüyor. Üzerinde
çatısı olmayan, T biçiminde
sütunlarla çevrili bu taş yapıların,
tapınak veya kült alanı olduğu
düşünülüyor. Karbon testleri bu
yapıların günümüzden 12 bin
yıl önce yapıldığını gösteriyor.
Boyları 3 ile 6 metre arasında
değişen bu sütunların üzerinde
bölgede yaşayan kurt, yılan, aslan,
yaban domuzu, tilki, turna, yaban
ördeği ve boğa gibi hayvanların
tasvirleri kabartma olarak işlenmiş.
Bazı sütunların ellerini kavuşturan
insan pozunda olmasından
dolayı bu sütunların stilize insan
tasviri olduğu da düşünülüyor.
Araştırmalar ilerledikçe ve yeni
buluntular ortaya çıktıkça daha
sağlıklı bilgilere sahip olabileceğiz.
Göbeklitepe buluntularının
şaşırtıcı ve ezber bozan iki yönü
var: Birincisi Neolitik dönemde
yerleşik hayatın çok sınırlı olduğu
ve taş mimari örneği bulunmadığı
düşünüldüğünden, insanların bu
kadar eski bir dönemde taştan,
kalıcı yapılar yaptıklarının ortaya
çıkması. İkincisi ise ağırlıkları
40 ila 60 ton arasında değişen
T biçimindeki sütunların ilkel
el aletleriyle nasıl taşındığı ve
Şanlıurfa Müzesi’nde
Göbeklitepe
buluntularının replikası
yer alıyor. Ören yerinde
ziyaretçilerin eserlere
çok fazla yaklaşması
mümkün olmadığından,
eserleri yakından
incelemek isterseniz,
şehir müzesini ziyaret
edebilirsiniz.
Göbeklitepe buluntularının yağmur, kar, güneş gibi çevresel etkenlerden korunması için geçici bir konstrüksiyon
ile üzeri örtüldü. Bölgede hala çalışmalar devam ettiğinden, yoğun ziyaretçi trafiğinin çevreye zarar vermemesi
için ahşap döşeli patikalar oluşturuldu.