Yeşilay Dergisi 2014 970.Sayı Uyuşturucuya Karşı Ortak Akıl - page 61

Uzunyıllardır ebrusanatıylauğraşıyorsunuzveTürkiye’deki
değerli ebruzenlerimizdenbirisisiniz. Busanatanasıl başladınız?
BenGrek veRomen estetik kurallarına göre kurulmuş bir okul-
da okumaya başladım. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akade-
misi’nde okudum. Esasında tekstil okudum. İlk ebru çalışmamı
ise yine öğrencilik yıllarımda tanıştığımçok değerli bir Hocam
ile yaptım. Sonra ebru bütün benliğimi aldı. Dokumacıydımama
mesleğimi hiç yapmadım, 41 senedir ebru ile uğraşıyorum.
Ebru dipsiz bir kuyu ve ters bir piramit gibi. Bir şey öğrendiğiniz
zaman birkaç bilinmeyeni de öğrenmek zorunda kalıyorsunuz.
Onlardan da başka bilinmeyenler çıkıyor. Ne kadar çok şey
öğrenirseniz o kadar da cahil olduğunuzu, öğrenecek daha
birçok bilginin var olduğunu görüyorsunuz. Dünyanız büyüyor,
gelişiyor ve bu bir sonsuzluk. Osonsuzluk içinde acziyetinizi
anlıyorsunuz. Vay be diyorsunuz, ben bir hiçmişim. Hiç olduğu-
nu anlayan insan hep olur.
Ebrusanatının teknikveeğitimgerektirenbir yönüvar. Fakat
ebru ile teknikbir iştenziyadebir duyguyudaçıkarıyorsunuz
ortaya. Bunubirazanlatırmısınız?
Doğuvebatı sanatının ilkeleri birbirindençok farklı. Amabizyakın
tarihimizdebatılılaşmaefektleri içindekendi öz sanatlarımıza
batılı gözlüğüylebakmayazorlandık. Kendi sanatımızla ilgili ciddi
şuur kaybettirmepolitikaları yaşadık. Şimdilerde farkediyoruz
ki gelenekdediğimiz şeyaslındagenetik. Yani kendi içimizden
gelenbir şey. Bir cıvatayabir somunuymalı. Uymuyorsaoonun
değildir demektir. Biz şimdi bunları yavaşyavaş farkeder hale
geldikvekendi özümüzedöndük.
Kültürümüzebrusanatınayakınmı? İslam’ınbusanattaki yeri
veetkisi nedir?
Doğusanatlarınınözünde ilahi bir güzellikarayışı vardır. Burada
yaratılanları taklit ederekYaradanayaklaşmakvardır. Bunu
aslındaNecipFazıl çokmuhteşembir beyitlenerdeyse formülize
etmiş. Diyor ki: Anladım işi, sanat hakkı aramakmış/Marifet bu,
gerisi çelikçomakmış. Eğer bufikirleyolaçıkarsanız, ilkvazgeç-
menizgerekenöncekendi nefsiniz, kendi enaniyetinizolacak.
Çünküoyoldaenaniyet ciddi bir engel. Enaniyet olduğuzaman
küt diyeoduvaraçarpar, düşersiniz. Nefis işini anlatmak için
Doğusanatlarındaestetikkelimesi yeterli değil. Estetik, Yunanca
kökeniyleduyubilimi anlamınageliyor. Yanimateryalist gözün
gördüğüyleyetinen, duyuorganlarınınalgıladığıylayetinen. Ama
Doğusanatları için letafet kelimesi dahauygunbir kelimeoluyor.
Letafet estetiğinbütünkavramlarını içeriyor. Letafeti anlamak
içinhuşu, hayal gücü, kalpgözügerek. Onun içinminyatürde
perspektif yok. Perspektif gözünbir aldatmacası. Gönülde
perspektif diyebir şeyyok.
Bu yüzden de ebru eserlerinizin hiç birine isim koymuyor-
sunuz…
Evet. Bunabağlı olarakdabizimsanatlarımızda farklı bir bakış
açısı var. Yani parapul, şanşöhret gibi şeylerdenöteyekendinden
geçercesinebir şeyler yapıpYaradanayaklaşmakvar. Burada in-
sanınkendi içdünyasınıngüzelliklerini yaptığı işleaçığaçıkarması
sözkonusu. Budakelamlaolmaz. Bu, bir halleolur. Busadecebir
haldir, yaşanır.Mevlana’yasormuşlar aşknedir diye, odaol da
gör demiş.
Çağımızdamodernizminarkasındayürüyenbir gençlikvar.
Ebrudamodernizmdenpayını almışbulunmakta. Ebrusa-
natıyla ilgilenengençlikpopüler olduğu içinmi ebrusanatının
arkasındangidiyor?
O da olabilir. Büyük bir kitle bunu dünyalık için, şöhret için
yapabilir. Ama biz o pencereden bakmıyoruz. Mesnevi’de
bir hikâye anlatılır. Dört tane kör getirmişler bir yere. Bir
tane de fil koymuşlar oraya. Demişler ki gidin bakın, ilerde bir
cisim var, onu bize anlatın. Her biri fili tuttuğu yere göre tarif
ediyor tabi. Şimdi herkes hangi pencereden bakıyorsa onu
görüyor ve o gördüğü kendi içindekidir aslında, başka bir şey
değil. Edirneli büyük mutasavvıf Hasan Sezai, “Her neye
noksan bakarsan, kendi noksanındır senin. Gel edebinle
nazar kıl, kendi kemalindir senin” der. Bir şeyi eleştirdiğimiz,
bir şeyi noksan gördüğümüz vakit o, onun noksanlığı değil,
kendi noksanlığımızdır. Eğer içimizde varsa onu görüyoruz.
O bize ayna oluyor. Bu sanat da böyle. Bunun neresine,
nasıl bakarsanız öyle görüyorsunuz. Biz daha çok batıni
veçhesiyle bu sanatla ilgileniyoruz. Ama zahiri, yani görü-
nen kısmıyla da ilgilenenler var. Karıncaya demişler nere-
ye gidiyorsun, hacca gidiyorum demiş. Ya demişler senin
ömrün yetmez, çok uzak orası nasıl gideceksin? Hiç değilse
yolunda ölürüm demiş. Biz popüler bir sanat diye ebruya
yaklaşanlara asla bir şey demiyoruz. Baksınlar, etsinler.
Belki bir yerden bir ışık yanar, bir feyz gelir, bir ilham olur da
yol üstündeki başka bir pencereye daha girerler.
Her şeyin, sanatın dahi maddeye yöneldiği bu çağda bir sanat ile teslimiyeti ve rızayı öğrenmek ne derece mümkün
gözüküyor? Öyle bir sanat ki kim hangi niyetle yaparsa yapsın ruh hali hemen çıkıveriyor ortaya çıkan eserle. Doğu
kültürümüzün letafetlerinden biri olan ebrudan bahsediyoruz. Ebru sanatımızın en değerli sanatkârlarından biridir
Hikmet Barutçugil. “Kapıldım ve kendimi buldum ebruda” diyen Barutçugil, başkalarının da kendini bulması için bu
alanda çokça öğrenci de yetiştiriyor. Osmanlı kokan Üsküdar’da Ebristan adını verdiği çok güzel, ahşap bir konakta
hem ebrularını yapıyor, hem de eğitim veremeye devam ediyor Barutçugil. Bizler de dergimiz için Ebristan’ın
kapısını çaldık, değerli Hocamızdan hem ebruyu dinledik hem de usta bir elden yapımına şahit olduk.
yesilay.org.tr
59
YEŞiLAY
KASIM 2014
1...,51,52,53,54,55,56,57,58,59,60 62,63,64,65,66,67,68,69,70,71,...84
Powered by FlippingBook