

keyif almaya başlaması ve yapması
gereken işlere daha çok uyum
sağlaması bekleniyor.
Ancak kimi zaman kişi, yasın
getirdiği üzüntünün üstesinden
gelmede uzun süre zorlanabiliyor.
Atalay, ayrıca bazı kişilerin
kaybın ardındaki yas sürecinde
duygularını inkâr ettiği ya da
bastırdığı için yasını tam olarak
atlatamadığından, yaşamının
başka bir döneminde gecikmiş
bir yas dönemi yaşayabileceğini
vurguluyor. Atalay ayrıca, yas
döneminin, depresyon veya kaygı
ile ilişkili bozukluklara ya da
başka rahatsızlıklara eğilimi olan
kişilerde çeşitli psikiyatrik sorunları
tetikleyebildiğini de belirtiyor.
Atalay sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kaybın ardından epeyce bir süre
geçtiği halde kişi kendinde baş
edemediği yoğunlukta değişimler
gözlemliyorsa ve bu değişimler
günlük yaşantısını engelleyecek
boyutlara ulaştıysa, bir psikolog
ve gerekirse bir psikiyatriste
başvurarak destek alabilir.”
Yas sürecinin, keyif almama, iştah
ve uyku düzeninde bozulmalar
gibi depresyonla benzeyen
bir tasarım olarak varlığını
sürdürmeye devam ettiğini
belirten Atalay, “Kişi kaybettiği
yakınıyla bu şekilde yeni bir ilişki
kurarak bağını sürdürmüş olur.”
diyor.
YASI ERTELEMEYİN
Hayatımız boyunca pek çok kayıp
yaşadığımızdan farkında olmadan
kendimizce kayba adapte olma
becerisi geliştirdiğimizi vurgulayan
Atalay, yasın süresinin ve bu süreçte
yaşanan duyguların yoğunluğunun
kişiden kişiye değişebildiğini
söylüyor. İnsanın hayatta kalma
içgüdüsüyle bir biçimde yaşama
yeniden adapte olduğunu belirten
Atalay, “Yasta olan bir kişi, ancak
yas tepkisiyle hissettiği yoğun
duyguları ve sürecin aşamalarını
deneyimledikten sonra yeniden
yaşama uyum sağlayabilir. Hissettiği
yoğun duygularla beş etmesi
için önerilebilecek somut bir
yöntem olmasa da kişi duygularını
yaşadıkça zamanla duyguların
yoğunluğunun azaldığı görülür.”
diyor. Bu süreçte kişinin, normal
şartlarda, eş zamanlı olarak git
gide günlük yaşamdan daha fazla
Kişisel eğilimlerin bu döneme
adaptasyonu en fazla etkileyen
unsur olduğunu söyleyen Atalay,
“Kişinin duygusal olarak çökkün
ve kaygılı hissetmeye eğilimi varsa
yaşadığı kayba uyum sağlaması
daha da güçleşebilir. Bunun yanı
sıra kayıp yaşayan kişinin onu
yargılamadan destekleyen ve
yanında olan sosyal bir çevresi
varsa bu da, kaybın ardından
kendini yatıştırmasını ve uyum
sağlamasını destekleyecektir.”
diyor. Her kültürün kendine
özgü yas yaşama yöntemleri
olduğunu vurgulayan Atalay,
kültürümüzdeki 40 günlük yas
tutma sürecinin kişinin yasını
yaşamasını ve daha sonrasında
yaşamına uyum sağlamasını
destekleyici bir ritüel olduğunu
belirtiyor.
TÜMAŞAMALARIYLA YAS
Genel anlamda kayıp, “bağlanılan
ve sevgi duyulan bir kişiden ya
da herhangi bir şeyden (ülke,
ortam, nesne vs.) ölüm veya
herhangi bir başka sebepten ötürü
uzaklaşma, ayrılma durumu”
olarak tanımlanıyor. Atalay, yasın
ise bu kaybın ardından kişinin
ayrılığın etkisiyle vermiş olduğu
tepkisel bir durum olduğunu
belirtiyor. Yas sürecinde kişi,
kendisini endişeli, gergin ve
üzgün hissediyor. Atalay bu
süreçte ayrıca kişinin kayıptan
ötürü suçluluk, sevilen kişiyle
yeterince vakit geçirememekten
duyulan pişmanlık ve artık
yakınında olmayan kişiye yönelik
kızgınlık, öfke gibi duygular da
hissedilebildiğini vurguluyor.
Atalay kayıpların arkasından
yaşanan süreci ise şöyle özetliyor:
“Yas sürecinde başlangıçta şok
olma, kaybı kabullenememe,
inkâr etme; ardından özlem,
kayba itiraz etme, üzüntü, kaygı,
öfke, pişmanlık gibi yoğun
duygular hissetme ve sonrasında
da kabullenme, uyum sağlama
ve iyileşme süreci yaşanır.” Uyum
ve yeniden düzenleme sürecinde
artık kaybedilen kişinin zihinsel
“Çocukların
oyun, resimgibi
yollarlaveya
kapasiteleri
yeterliysesözlü
olarakkaybın
hissettirdiği
duyguları ifade
etmesi vebu
yollayassürecini
deneyimlemeleri
desteklenmelidir.”
Kaybın ardından epeyce bir süre geçtiği halde kişi
kendinde baş edemediği yoğunlukta değişimler
gözlemliyorsa ve bu değişimler günlük yaşantısını
engelleyecek boyutlara ulaştıysa, bir psikolog ve
gerekirse bir psikiyatriste başvurarak destek alabilir.
KASIM 2018 51