Mart ayında hilafet kaldırıldı. Hilafet
kaldırılmadan görüşmeye dahi
başlamadılar. Bu çok açık. Hilafeti
kaldır, yürüyüşünü görelim, ondan
sonra biz Lozan’ı onaylayacağız
dediler. Ancak Batı kampına
geçtiğimiz tescil edildikten sonra
Lozan görüşülmeye ve onaylanmaya
değer bulundu. Bu süreci beraber
değerlendirdiğimizde; 1923’te
Cumhuriyet kuruldu, 1924’te Hilafet
kaldırıldı, medreseler kapatıldı,
şeri ve evkaf vekâleti kaldırıldı.
1925’te şapka, kılık kıyafet inkılabı
gerçekleşti. 1926’da Arapça, Farsça,
Din dersleri kaldırılmaya başlandı.
Yine 1926’da İsviçre’ninmedeni
kanunundan örnek alınarak
medeni kanun getirildi, 1928’de
harf inkılabı gerçekleşti. İşte tüm
bunlar toplumun Batılılaşma ve
Osmanlıdan, kültüründen kopma
hareketleriydi. NitekimMen-i
Müskirat da bunların arasında yer
aldı ve 1925’te kaldırıldı. Zira alkol,
modern hayatın olmazsa olmazı
kılınmak isteniyordu. Yeşilay, bu
kanun için çok mücadele etti,
alkolün insan ve toplumhayatına
olan etkilerini bizzat uzman isimler
vasıtasıyla çokça dile getirdi.
Sivil toplumörgütleri açısından
sormak isterim; Osmanlı vakıflara,
hayır kurumlarına önemveren bir
imparatorluktu. Cumhuriyetten
sonra bu tür sivil kuruluşları bu
değişimden nasıl etkilendi?
Osmanlı toplumunda vazgeçilmeyen
en önemli şey hayırseverlik ve
buna bağlı kuruluşların varlığıydı.
Dernek kurma Cumhuriyetten sonra
gerçekleşmeye başladı. Osmanlıdaki
vakıf faaliyetleri şimdinin bir nevi
sivil toplum kuruluşları sayılabilir.
Cumhuriyet devrinde yapı değişince
vakıflara bakış da değişti. Vakıfları
bir bakıma merkezi devletin alanını
ve yetkilerini sınırlandıran bir engel
gibi görmeye başladılar. Dolayısıyla
vakıflara el konuldu. Bunların hukuki
statüleri değiştirildi. Gayrı kanuni her
şeyi yapma yetkisini kendinde buldu
devlet. Ayasofya gibi bir vakfı tuttu
müze yaptı, “para kazanıyorum ben”
dedi. Osmanlı dönemindeki bu damar
Cumhuriyet döneminde kesintiye
uğradı. Bazı kuruluşlar kısmen de olsa
devam etti. Kızılay, Yeşilay, Çocuk
Esirgeme Kurumu bunlardan bir
kaçı. 30’lu yıllarda bu kurumlar kamu
yararına çalışan dernek statüsüne
getirildi, bizzat Mustafa Kemal Paşa
imzasıyla. Ama Muallimler Birliği,
Türk Ocağı gibi toplum yararına
birçok sivil örgütlenme kapatıldı.
Kapatılamayanlar da kontrol altına
alındı.
Kapatılmasının nedeni yeni bir
fikir, irade, iç veya dış kaynaklı bir
örgütlenme çıkmasın diyemi?
Devlet eşittir parti diye düşündüler.
1930’ların ortalarına geldiğimizde
hiçbir sivil toplum kuruluşunun
yaşayamayacağı bir yekparelik
ortaya çıktı. Mesela Türk Kadınlar
Birliği vardı 1935’e kadar faaliyetini
sürdüren bir STK, devlet dedi
ki kendi kendini kapatacaksın,
yoksa ben seni kapacağım. Mason
derneklerinin kapatılması da böyle
oldu. Herkesi kapattılar, bir onlar
kaldı. Yoksa devlet masonlara göz
mü yumuyor diye dedikodular
çıktı ortaya. Gazi Mustafa Kemal
Paşa da Şükrü Kaya’ya emretti;
mason dernekler kendi kendilerini
kapatsınlar diye. Sonuç olarak uzun
yıllar kontrol altında tutulan bir sivil
toplum süreci yaşandı ülkemizde.
Ülkemizde darbelere, siyasi, askeri
olaylara karşı en çok STK’lar
etkilendi, STK’lar engellendi.
İngiltere ve Fransa’nın endişesi
neydi? Hilafetten kaynaklanan İslam
dünyasındaki etkimiz. Hindistan’da,
Mısır’da İngilizlerin yüz milyonlarca
tebaası var. Tokmak senin elinde,
davul onların boynunda. Bu tokmağı
senin elinden almazlarsa İngilizler,
Fransızlar rahat edemezler. Çünkü
sen her an bir şey yapabilirsin.
Birincisi Osmanlısızlaştırma,
ikincisi İslamsızlaştırma dediğim
iki kavramla özetleyebileceğim
bir süreci başlatacak bir yönetimle
anlaşmak istediler. Osmanlı dili,
alfabesi kaldırıldı. İslam’la bağın
kesilmesine yönelik taleplerdi
bunlar. Türkiye Cumhuriyetinin
kurulmasına ancak bu şekilde izin
verebilirlerdi. Sultan Vahdettin
buna direndiği için bugün hain
olarak biliniyor. Daha küçük bir
Türkiye olabilirdi ama Osmanlı
ve İslam’dan vazgeçmeyecekti
Vahdettin. O biliyordu ki Türkiye bir
fırsatını bulduğunda telafi edecek
bu durumu, halifelik bizde kaldığı
sürece. Ama bunun bedeli ne oldu,
hem İngiliz hemde bizim tarih
kitaplarımızda Sultan Vahdettin
kötülendi. Ama Mustafa Kemal
Paşa hakkında bir şey yazılmadı
hiç. Halbuki Çanakkale Zaferini
İngilizlere karşı kazanmıştık.
“LOZAN’IN 1924’EKADAR
AVAMKAMARASINA
ALINMAMASININÖNEMLİ
GEREKÇELERİ VAR”
Burada Lozan’ın, 1924 yılının
Nisan’ına kadar AvamKamarası’na
gelmeyişinin sebebini de sorgulamak
lazım. 1923 Temmuz’unda
imzaladığımız Lozan 1924 Nisan’ına
kadar İngilizler tarafından Avam
Kamarası’na getirilmedi. Niye ancak
1924 Nisan’ında getirilebildi? Çünkü
Atilla İlhan diyor ki;
Türk aydını Türk
değildir. Burada
toprakların ruhunu,
tavrını, anlayışını,
irfanını temsil eden
kişi kastediliyor.
MEN-İ MÜSKİRAT DA
BATILILAŞMA VE CUMHURİYETLE
BİRLİKTE GELİŞEN DEĞİŞİMİN ARASINDA YER ALDI
VE 1925’TE
KALDIRILDI. ZİRA ALKOL,
MODERN HAYATIN OLMAZSA OLMAZI
KILINMAK İSTENİYORDU.
MAYIS 2017 129