Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  128 / 248 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 128 / 248 Next Page
Page Background

bozulanlar da vardı. Ama hiç bir

zamanmükemmel bir toplum

bulamazsınız. Toplumun tamamını

da kurtaramazsınız zaten. İçinde

fireler mutlaka olur. Kanunlarla,

zorla, yasaklarla, inkılaplarla

halka bazı şeyler kabul ettirilmeye

çalışılıyordu. Hükümler umuma

göre verilir. Mutlaka istisnaları

vardır ama Türk halkı Batılılaştırma

faaliyetlerinden kendisini uzak

tutabildi. Bu anlayışladır ki biz tekrar

toparlanma ümidini yakalayabildik

Milli Mücadele yıllarında. Daha

sonraki inkılaplar dönemindeki

İslamsızlaştırma sürecinin karşısında

halk yine göğsünü siper etti. Ezanı

kaçak köçek okumaya, Kuran’ı

ezberlemeye çalıştı. Dinini, inancını

içine kapanarak da olsa yaşamaya

devam etti.

Peki, krizler, olaylar neyden

kaynaklı çıkmaya başladı?

Bizim toplumumuzda halk krizi

yoktur, aydın krizi vardır. Başka

yerlerde toplumsal çürümenin

olduğu dönemler veya ülkeler

söz konusu olabilir ama bizim

halkımızın bir irfanı oldu ve

bunu korumaya devam etti.

Atilla İlhan’ın çok güzel bir sözü

var. Diyor ki; “Türk aydını Türk

değildir.” Herhalde etnik bir şeyden

bahsettiğini düşünmüyoruz;

bu toprakların ruhunu, tavrını,

anlayışını, irfanını temsil eden

bir kişiyi kastediyor. Dolayısıyla

bundan kopmuş olan aydın, topluma

tepeden bakıp tepeden bir şeyler

empoze etmekten zevk alıyor.

Aydın olan halka inemediği ve

halktan yana kararlar alamadığı

içinmi bazı kabullenmeler

zorlaştı?

Bunu bir anıyla cevaplamak isterim;

bir gün NazımHikmet Bursa

Hapishanesi’nde Orhan Kemal’in

hücresine alınıyor. Bunu Orhan

Kemal, NazımHikmet’le Üç Buçuk

Yıl kitabında anlatıyor: “Ben de

şair baba gelmiş diye sevindim,

bir tava bulup sucuklu yumurta

yaptımhemen.” “Şimdi biz beraber

mi yiyeceğiz seninle” dedi. “Ee ne

yapacağız şair?” diye sordum. “Bana

ayrı kap getireceksin, ben ortak bir

kapta yemem” dedi. Bakın, Nazım

Hikmet sosyalist güya değil mi?

Sosyalist demek halkçı demek,

toplumcu demek. Bir hapishane

ortamında bile ona yabancılığını

ortaya koyan bir insan ne kadar

sosyalist ve aydın olabilir? Sorun

halka inememekte…

1920-1925 yılları arasındaMen-i

Müskirat kanununun değişiklik ve

kaldırılması serüveni oluyor. Peki,

ne oldu da 1920’de kanunu koyan

Meclis 1923 ve sonrasında kanunda

değişikliğe ve kaldırmaya gitti?

1922 sonlarında Milli Mücadelenin

askeri başarıya ulaşmasından

sonra; önce Fransa, sonra İngiltere

ile uzlaşma noktasına geldi

Milli Mücadele hareketi. Yani

Gazi Mustafa Kemal Paşa önce

Fransızlarla, sonra İngilizlerle anlaştı.

Gizli falan da değil, açık bir şekilde,

bu ortada. Nedir bu anlaşma?

Dünyada bir devlet kurulacaksa

Fransa ve İngiltere’nin izni olmadan

kurulma şansı yok. Bunu gördüler.

Bunu görünce de bu politikalarına

ters düşmeyecek bir yol bulayım

denildi ve bazı iddialarından,

Musul’dan vazgeçerek kabul

edilebilir, gerçekçi bir çözüm arandı.

1938’de yüzde 50’ye çıktı. Alakası

yok. 1938’de yüzde 21,36. On yıl

içerisinde yılda bir puan artmış,

bumucizevi bir başarı değil. Zaten

Latin alfabesine geçilmeseydi de biz

bu kadar bir artışı sağlayabilirdik.

İnsanların düşünme kapasitesini

dumura uğratmak için toplum

içkiye alıştı diyerek yalan

söylüyorlar. Toplumuyuşturucuya

da alışır verirsen.

O zamanki dönemin toplumsal

iç profili nasıldı, yaşam tarzı

açısından? Herkes topyekûn

mücadele halindemiydi, yoksa

sosyal hayat bir yandan da devam

ediyor muydu?

Tabi ki devam ediyor. Bir kere

Türkiye’nin tamamı işgal altında

değil. Bu, inkılap tarihinde söylenen

yalanlardan bir tanesidir. Mesela

Diyarbakır, Bitlis hiçbir zaman işgal

edilmedi o yıllarda. Urfa, Maraş

kendi kendini kurtardı. Antep

kurtarmaya uğraştı, kurtaramadı

ama her taraf işgal altında, herkes

de teslim olmuş değildi. Hatay’da,

Adana’da, İzmir’de, Trabzon’da

mücadeleler devam etti. Trabzon bir

kere Cumhuriyet’ten önce kurtuldu.

İşgal edilmiş bir yer değildi. Demek

ki Anadolu’nun tamamı işgal altında

değildi. Bir sosyal hayat, eğitim, iş

devam ediyordu. Ama içten de bir

zihin değişikliği oluşmaya başlamıştı.

Osmanlının yıkılmasında da etkili

olan Batılılaşma hareketi halka

ne kadar yansıdı, halk hemen

kabullenmeye geçti mi?

Halka çok temas imkânı olmadığı

için Batı etkisi büyük ölçüde sınırlı

kaldı. Halk irfanını, izanını, ahlakını

korumaya devam etti. Tabi içinde

Osmanlı toplumunda

vazgeçilmeyen en

önemli şey

hayırseverlik ve buna

bağlı kuruluşların

varlığıydı. Dernek

kurma Cumhuriyetten

sonra gerçekleşmeye

başladı.

özel röportaj

Yeşilay

128