dosya
dönmemizin en kısa ve etkin
yolu bir aşının geliştirilmesi. Aşı
bulunmadığı takdirde de ilerleyen
günlerde kısıtlamalar gevşeyecek
ama insanlar 1,5 metreden yakın
oturmaya, konuşmaya korkacaklar.
Yani birçok kısıtlamayı da devam
ettirerek yaşamak zorunda
kalacağız.
Bir yandan iyileşen vaka
artışlarında da güzel rakamlar
görüyoruz. Bu Türkiye için umut
verici değil mi?
Bunlar erken rakamlar oldukları
için aslında, iyileşme vakaları düşük
henüz. Bu işin sonunda dönüp
baktığımızda yüzde 95'in iyileştiğini
göreceğiz zaten. Mesela Çin'e ya da
Güney Kore’ye dönüp bakarsanız
orada ölen sayısı var ama iyileşen
sayısı onun katlarca üzerinde. Salgın
hâlâ devam ettiği için o rakamlar
henüz daha küçük. Dikkat ederseniz
her gün biraz daha artıyor ve gittikçe
artacak. Sonunda da dediğim gibi
olacak.
Bu durum “Bu salgın çok
tehlikeli yapacak çok bir şey yok.”
tezini çürütüyor mu? Aslında
iyi tedavi edilip bakıldığında
iyileşiyor insanlar. Belki kendi
bağışıklıklarının da etkisi büyük
ama tedavi de etkili…
Henüz bu ilaçlar etkili mi, değil
mi net bilinmiyor; ama yoğun
bakım ihtiyacı hisseden insanlara,
yoğun bakım tedavisi verebilmemiz
çok önemli. Olayın en büyük kilit
noktası o. Yani kendi solunumunu
yapamayacak hale gelen bir insanı
solunum cihazına bağlamak ve
gerekli bakımı sağlamak. Türkiye’nin
buradaki en büyük şansı o. Şu anda
yoğun bakım yatağı, solunum
cihazı sayısı, yetişmiş yoğun bakım
hekimi ve hemşiresi sayısıyla
birlikte çok olağan dışı bir durumla
karşılaşmadığımız sürece sıkıntıya
girmeyeceğiz gibi görünüyor.
İtalya ve İspanya da başta kötü
gitmiyordu, ölüm oranları yüzde
4’ler civarındaydı. Ne zaman ki
yoğun bakımları doldu ve yoğun
bakım ihtiyacı hisseden hastaları
Mesela SARS, 2002’nin sonunda
başlıyor ve aşı bulunmaya çalışılıyor.
Ama etkin bir aşı bulunamıyor. Bir
aşı bulunamadan, denenemeden
virüs mutasyona uğruyor ve salgın
kendini bitiriyor. Sonrasında
Ortadoğu’da çıkan, Arabistan’da
deve yolu ile bulaşan salgında, sekiz
sene geçmesine rağmen hâlâ etkin
bir tedavi bulunabilmiş değil. Bu
virüsle ilgili bir aşının bulunacağı da
garanti değil. Aşı bulunmaz ve virüs
mutasyona uğramazsa salgını ancak
baskılayarak önleyeceğiz. Örneğin,
Türkiye nüfusunun sadece yüzde
5’i bağışık hale gelecek, geri kalan
insanlar enfeksiyona açık olacak.
Virüs yeniden geldiğinde salgın
başlama korkusuyla yaşayacağız.
Bu salgın dünyada bitene kadar
sınırlarımızı çok açamayacağız,
bu bütün dünya için böyle. Aşı
çıktığında ve yapabildiğimiz
kadar çok insana yaptığımızda da
virüs artık bulaşamayacak hale
gelecek. Bağışıklık kazanan insan
çoğaldığında virüs tehlikesi ortadan
kalkacak. Aşının çok önemi var
burada. Dualarımız aşının bulunması
ve işin kökten çözülmesi yönünde.
Hayat düzenimiz bir süre daha
kontrollü devam edecek öyle
değil mi?
Tabii. Önceki günlerimize
bulaşıcılık da öldürücülük de çok
daha düşük. Virüsün yayılması çok
hızlı oldu ama İspanyol gribinin
çıktığı dönemde uçak bile yoktu.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında böyle
uluslararası seyahatler yoktu ve ona
rağmen 3 ay içerisinde tümdünyaya
yayıldı. Değişik kaynaklarda rakamlar
değişiyor ama ortalama 100milyon
civarında insan ölüyor. Yani bulaşıcılığı
da öldürücülüğü de çok yüksek. Daha
sonra olan iki büyük grip salgınında,
biri 1957 Asya gribi oluyor. Orada 3,5
milyon insan ölüyor. Ondan sonra
1968’de Hong Kong gribi oluyor ve 1,5
milyon insan ölüyor. Tabii bunlarla
kıyasladığımız zaman koronavirüs,
influenza virüsü kadar salgını çok
ağır ve büyük öldürücülüğe neden
olmuyor aslında. Ama şu an bunu
yaşayan insanların, geçmişteki virüsler
hakkında bilgisi olmadığı için onların
yaşadığı en büyük salgın denilebilir
belki buna. Bakterilerden kaynaklanan
hastalıklar genellikle antibiyotiklerle
çözülebiliyor. Ama virüslerde öyle
değil, onları önleyebilen ilaç sayısı
çok az. Onlar da sadece grip ve uçuk
virüslerinde etkililer. Koronavirüslerde
etkin bir tedavi gösterilemedi zaten.
Bugüne kadar hep bir şekilde
yardımcı ilaçlar bulunmuş, çoğu
için aşı da bulunmuş. Covid-19 için
çalışmalar ne durumda?
“Günlük vaka sayısı,
sizin salgını
önlemede ne kadar
başarılı olduğunuzu
gösteriyor. Günlük
ölüm sayısı da sizin
bu hastalığa
yakalananlara ne
kadar iyi tedavi
hizmeti yaptığınızı
gösteriyor. Hastalara
verdiğimiz hizmete
bakılırsa, burada
görünen şu ki biz çok
iyi durumdayız.”
Sigaranın akciğerde bıraktığı etkiler hemen
1-2 günde gitmez, zaman alır; ama sigarayı
bırakmış insanla sigara içmeye devam eden
insan arasında tabii ki fark var. Sigarayı
bırakmış olmak riski düşürmek demektir.
Yeşilay
10
"EVDE İYİ VE SAĞLIKLI YAŞAM"