

kültür
Yeşilay
60
vatanımızdan koptuk bu dünyaya
geldik ve geri döndüğümüz yani
öldüğümüz gün aslında o ruh
parçasıyla bir olacağız. Dolayısıyla,
biz de her ne yapıyorsak o
güne dönmek için yapıyoruz.
Aslında biz de ağlıyoruz. Ney de
insanın, o ağlayışın sembolüdür.
Hz Mevlana diyor ki: “Ney
ayrılıklardan beni kamışlığıma,
vatanıma geri döndürün diye
ağlıyor, figan ediyor.” Bu yüzden
insanlar, kendilerini ney ile
özdeşleştirdikleri için, neyden
etkileniyor. Tasavvufun özü aslında
budur. Neyin bütün sihri, ona
üflenen nefesin bütün hikâyesi
budur. Bunun üzerine koskoca
bir Mesnevi yazılmıştır ve ilk 18
beytin özeti budur.
“HERKES NEY ÜFLEYEMEZ”
Herkes ney üfleyebilir mi?
Bence üfleyemez. Çok isteyip
çalamayan da var, çok iyi çalıp
olaydan bihaber olanlar da var
ve maalesef acıdır ki enstrüman
icracılarının içerisinde birbirlerini
en çok kollaması, en az enaniyete
yani egoya sahip olması ve grup
olması gereken neyzenler aslında
birbirleriyle en çok kavga eden
gruplar. Bu durum beni zaman
içerisinde çok üzmüştür. Bu neden
böyle tam olarak bilemiyorum
ama iki neyzenin bir arada
sohbet etmesi, anlaşması zor bir
hal almaya başladı; ancak bunu
kanuncularda, çellocularda veya
klarnetçilerde görmüyoruz. Hatta
onların yakın ilişkilerde olduğunu
görüp üzülüyorum. Bunu da
söylemeden geçemeyeceğim.
Umarım böyle olmaya devam
etmez.
Toplum gözünde, sosyolojik
olarak ney dini bir figür olarak
mı algılanıyor?
Bizim toplumumuzda öyle
algılanıyor. Modern tarzda yapılan
her çalışmanın tepki çekiyor
olmasının sebebi de budur. Sanki
hep muhafazakâr insanlar ney
üflemeliymiş gibi bir algı var.
olmak üzere aşması gereken yedi
mertebe vardır. Ney de bunun bir
sembolü olarak tasavvuf içerisinde
yerini alıyor ve sesinin etkileyiciliği
ile 800 yıl boyunca ve günümüze
kadar o etkisini muhafaza etmeye
devam ediyor. Günümüzde hâlâ
hangi dil, din, ırktan olunursa
olunsun neyin o etkileyiciliği
bizâtihi yaşanıyor. İnsanları ne
kadar duygulandırdığını, özüne
döndürdüğünü ve sakinleştirdiğini
biliyor ve görüyoruz. Dolayısıyla ney;
tasavvufun, inancın, her canlının
Allah’tan bir parça taşıdığının
en büyük kanıtıdır, çünkü neyi
kamışlığından koparmışlar ve bu
ses “Beni kamışlığıma döndürün.”
diye ağlıyor, figan ediyor. Bizler
de Allah’tan bir parça taşıyoruz,
barınamaz ve bunu etrafına
da yansıtmaya başlar. Zaman
içerisinde bağımlılıklarından
kurtulur. Dolayısıyla bağımlılıkları
tedavi etme anlamında kesinlikle
sanatın özellikle de müziğin
işin içinde olması gerektiğini
düşünüyorum; çünkü insanı
direkt etkiliyor. Belki her insan
bir resme bakınca ağlamaz ama
o insanı bir melodiyle kolaylıkla
ağlatabilirsiniz. Müziğin direkt
etkisi vardır. Müzik, dünyanın
en etkileyici, en hızlı tesir eden
sanatıdır. Bence sonrasında
sinema, daha sonra ise resim
geliyor. Dolayısıyla müziğin
bağımlılıklar konusunda çok ama
çok büyük bir etkisi olduğunu
düşünüyorum.
“TASAVVUFTA NEY, HZ.
MEVLANA İLE BAŞLAR”
Tasavvuf ile ney ilişkisi nasıl
açıklanabilir?
Tasavvufta neyi ön plana çıkaran
zât Hz. Mevlana Celâleddîn-i
Rûmî’dir. Tabii ki ondan önce
de ney hep vardı. Ney aslında
son derece iptidai ve basit
bir enstrümandır; ama bu
söylediklerim kötü anlamda
değil. İçi oyulmuş bir kayış
parçası, 9 boğumu ve 7 deliği
var ve sanat yapıyorsunuz.
Göçebe toplumlarda da kolayca
taşınabildiği için çok büyük
bir kitleye ulaşıyor. Geniş
coğrafyaya sahip bir enstrüman.
13. yüzyılda Hz. Mevlana’nın
neye verdiği önemle aslında
ney tasavvufta bir yer ediniyor.
Tasavvufta sufi yolculuğuna
çıkmış dervişin Nefs-i Emmâre,
Nefs-i Levvâme, Nefs-i Mülheme,
Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiye,
Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i Kâmile
2I] MPI MPKMPM WØVE HØĽØ pEPØĽQEPEV ]ETQEO ZI
MRWERPEVØ ĽEĽØVXQEO FIRMQ LIV ^EQER ]ETQE]Ø
pSO WIZHMĴMQ FMV ĽI] (R]EHE FMVpSO WEREXpØ
MPI FIVEFIV OpO GE^ HIRIQIPIVM ]ETQØĽ ZI pSO
WIZQMĽXMQ