

EYLÜL 2019 63
Eserlerinizde geleneksel
motiflere kendi yorumunuzu
kattığınızı görüyoruz.
Siz eserlerinizi nasıl
tanımlıyorsunuz?
Benim eserlerimin istisnasız
olarak tümü geleneksel motif
ve kurallara bağlı. Yüzlerce
yıl öncesindeki bir alfabeyi
kullanarak kendi hikayemi
yazmaya çalışıyorum
diyebilirim. Ben eserlerimi
tasarlarken ve yaparken
çoğu zaman dış dünyadan
koptuğumu hissediyorum.
Bir arkadaşım “İlk kez
atölyeni ziyaret ettiğimde,
eserlerden bana ne olduğunu
tanımlayamadığım garip bir
duygu geçti.” demişti. Sanırım
bir sanat eserini seri üretim
çalışmalardan ayıran temel
özelliklerden biri bu. Yaratım
sürecindeki duyguların bir
şekilde esere geçmesi ve
karşıdaki kişiye ulaşması.
İlham kaynaklarınız neler?
Sanat, sanatçının yaşadıklarının
ve hissettiklerinin
dışavurumudur. Hayatın
içindeki her şey ilham kaynağım
olabiliyor. Özellikle doğa
en büyük ilham kaynağım
diyebilirim.
Tarihi mezar taşlarındaki
motifleri çini panolara
işliyorsunuz. Bu düşünce nasıl
ortaya çıktı? Bugüne dek kaç
tane mezar taşını çini panoya
aktardınız? Projeye dönüşen
bu çalışma hakkında detaylı
bilgi verebilir misiniz?
Mezar taşlarına olan ilgim,
çalışmalarımı tarihsel
araştırmalar üzerine yaptığımı
bilen bir hocamın önerisi
ile başladı. Bu fikir beni
o kadar heyecanlandırdı
ki hemen araştırmaya ve
okumaya başladım. Bu konuda
araştırmaları ve kitapları olan
Kuşadası Kültürel ve Tarihi
Mirası Koruma Derneği
Kurucusu Sn. Mahmut
Ökçesiz’in çok değerli katkıları
oldu.
Ölümün hayatın bir
parçası olduğu gerçeğini
göz önünde tutan İslam ve
Osmanlı kültüründe mezar
ve mezarlıklara çok önem
verilmiş. Mezarlıklar şehirlerin
içinde yapılmış. Ne yazık ki
günümüzde her biri birer sanat
şaheseri olan mezar taşları ağır
bir tahribat altında. Bu taşların
üzerinde her birinin ayrı bir
anlamı olan sembollerin yanında
çinide de olan rumi, hayat
ağacı, servi, lale, gül gibi bitkisel
motifler kullanılmış. Bu açıdan
bakıldığında, tarihi mezar
taşlarında kullanılan motifler
ve anlamları çini ile benzerlik
gösteriyor. Ayrıca mezar taşları,
okumasını bilenlere ölen kişinin
cinsiyeti, mesleği, nasıl biri
olduğu, ne şekilde öldüğü ile
ilgili birçok bilgi veriyor. Ben
de mermer üzerine yontulmuş
bu motifleri bu bilgiler ışığında
renklendiriyorum ve yok
olmaya yüz tutmuş bir sanatı
benim bildiğim sanat olan çini
aracılığıyla tekrar canlandırmaya
çalışıyorum. Konu ile
ilgili olarak 2018 yılında
1.Uluslararası Türk İslam Mezar
Taşları Kongresi’nde küçük bir
sergi gerçekleştirdim.
Konya olmuş. Sivas, Malatya
gibi diğer Anadolu şehirlerinde
de önemli eserler yapılmış.
Beylikler döneminde çininin
kullanımının Selçuklulardaki gibi
görkemli olmadığı, ancak bazı
örneklerde bu sanatın yine de
başarısını sürdürdüğü görülüyor.
Osmanlılarda çini sanatı çeşitli
tekniklerin uygulanması ile büyük
bir aşama ve zenginlik göstermiş.
16. yüzyıl çini sanatının doruk
noktasına ulaştığı dönem
olarak biliniyor. Daha sonra ise
duraklama ve gerileme dönemleri
başlamış. Anadolu’da her daim
var olan, UNESCO İnsanlığın
Somut Olmayan Kültürel
Mirası Listesi’ne de girmiş olan,
geleneksel çini sanatı korunmalı
ve bu topraklarda var olmaya
devam etmelidir.
Bir arkadaşım ‘İlk kez atölyeni ziyaret ettiğimde,
eserlerden bana ne olduğunu tanımlayamadığım
garip bir duygu geçti.’ demişti. Sanırım bir sanat
eserini seri üretim çalışmalardan ayıran temel
özelliklerden biri bu. Yaratım sürecindeki duyguların bir şekilde esere
geçmesi ve karşıdaki kişiye ulaşması.