ağzına bira sürmeyen bir alkol
düşmanıdır ve sigaranın adını
andırmaz. Mazhar'ın ne içkisi ne
sigarası vardır; bu yüzden onu çok
tutar. İstanbul’a geri döndüğünde
Toptaşı Bimarhanesi’ni ziyaret
eder, gördüğü manzara karşısında
adeta donar. Hastalar esir
mahkumlar gibi kötü hücrelerde
kalmakta, kir ve sefalet içinde
yaşamaktadır. Hele cüzzamlılar
hepten terk edilmiştir. Onu
"Asabiye ve Elektroterapi" hocası
yaparlar. Her ne kadar yoğun olsa
da zaman zaman uzak semtlerdeki
paşa konaklarına hasta ziyaretine
gider, kar çamur demez üç beş
mecidiye toplamaya bakar.
Divanyolu'nda bir muayenehane
açar ve gördüğü talebe kendi de
şaşar. Ne yazık ki o günlerde
İstanbul'da içki ve afyon kullanımı
patlar. Feneryolu'nda Kamer
Hanım adlı bir komşusu vardır.
Kadıncağız yıllarca Yemen
cephesinde esir düşen oğlunu
beklemektedir. Meğer çocuk
İngilizlerin yanında içkiye alışmış,
geldiği gün mahalleyi yıkar...
Zavallı anacığı "Keşke öleydi de
yolunu gözlemeseydim" demeye
başlar. Bu çocuk alkol parası
için biricik annesini öldürür,
tutuklamaya gelen kişileri yaralar.
İşte tam o günlerde "Müskiratın
Men'i Kanunu" yürürlükten
kalkar. Batılılar alkolü yasaklamak
için çareler ararken devletin alkol
üretmesi Mazhar hocayı çok yıkar.
5 Mart 1920 tarihinde 38 arkadaşı
ile Hilal-i Ahdar Cemiyeti’ni yani
Yeşilay Derneği’ni kurar. Yeşilay
ile uyuşturucuya savaş açar.
Mazhar Hoca sigara içenlerin
fincanlarını bile çöpe attırır, "Sizi it
bile ısırmaz!" diye aşağılar.
Toptaşı Bimarhanesi’nde güvendiği
asistanlarını yanına alıp, kolları
sıvar. Pislikten geçilmeyen binayı
baştan ayağa yıkar, boya badana
yaparlar. Yataklara yıllardan
sonra ilk kez temiz çarşaf serilir.
Deli diye itilen insanlar ilk kez
ısınır ve ilk kez doyarlar. Mazhar
Osman onları toplar ve önlerine
mütevazı da olsa bir yemek koyar.
O günlerde hastane kurması için
Bakırköy’de eski bir süvari kışlası
olan metruk Reşadiye kışlasını
Mazhar Osman’a gösterirler.
Çok mutlu olur. Mazhar Osman
birileri "dağ başı" dese de kışlayı
çok sever ve çalışmaya başlar.
Böylece İstanbul Emraz-ı Akliye ve
Asabiye Hastanesi kurulur (1926 ).
Mazhar Osman kuvvetli ve laftan
anlayan hastalara kanal kazdırır,
duvar yaptırır. Kimi taş kırar, kimi
sebze soyar. Temizliği sıkı tutar,
taşıma suyla başlar ve alelacele
bir artezyen kurdurur. Cereyan
gelene kadar petrol lambası ile idare
eder, çalı çırpı yakarak ısınırlar.
Mutfakta kazanlar kaynarken elde
edilen ısı hamama sıcak su sağlar.
Türkiye'nin en gözde hastanesini
kurmak kolay olmaz. Mazhar
Hoca'ya daima birileri "Bize zırdeli
göstersene!" diye asılırlar. Mazhar
Hoca "Siz bana zır romatizmalı, zır
ülserli göstersenize" der, hastalarına
kaçık, manyak diyenlere çok kızar.
Bol bol seyahat eder, yurt dışında
kongrelere katılır, tebliğler sunar.
Bir gazetecinin "Efendim nasıl
meşhur oldunuz?" sorusuna, “Ben
sadece işimi doğru yaptım. Eğer
50 yıldır limon satsaydım, meşhur
limoncu olacaktım” der. O yıllarda
asistanlara yolluk çıkmaz. Hoca
kendi yolluğu ile nice genci yurt dışı
kongrelere yollar. Yetmez, ceplerine
para koyar…Bilimin gelişmesine
sonsuz katkılar sunar…
Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman
Usman, 1933’te ordinaryüs
profesör olarak İstanbul Tıp
Fakültesi Psikiyatri Kliniği
başkanlığına getirildi. Soyadı
kanunu çıktığında, “akılla
uğraşan” anlamında Usman
soyadını almış ve ömrü boyunca
kullanmışsa da daha sonra kelime,
Uzman olarak da yazıldı. 1941'de
başhekimlik görevini bırakıp
emekliye ayrıldığı 1952'ye kadar
öğretim üyesi olarak çalışmalarını
sürdürdü. Türk Nöro-psikiyatri
Cemiyeti'nin kurucusu olduğu
gibi Hamburg Akıl Hastalıkları
Derneği, Fransız Nöroloji Derneği,
New York Nöroloji Akademisi
gibi yurtdışı sağlık kuruluşlarının
onur üyeliklerine seçildi.
Türkiye'de ilk kez seroloji, nöro-
patoloji, deneysel psikoloji
laboratuvarları oluşturulmasında
önemli rol oynadı. 1961 yılında
İstanbul'da vefat etti. Kurucusu
olduğu kurumlar, bugün olduğu
gibi yarın da insanlığa şifa olmaya
devam edecek.
MART 2019 75
Türkiye'nin en gözde hastanesini kurmak kolay
olmaz. Mazhar Hoca'ya daima birileri ‘Bize zırdeli
göstersene!’ diye takılırlar. Mazhar Hoca ‘Siz
bana zır romatizmalı, zır ülserli göstersenize!’ der,
hastalarına kaçık, manyak diyenlere çok kızar.
1933’te ordinaryüs
profesör olarak İstanbul
Tıp Fakültesi Psikiyatri
Kliniği başkanlığına
getirildi.