

kültür
Yeşilay
74
İşin güzel yanı
erguvanlar
Bizans’tan
Osmanlı’ya, Ahmet
Hamdi’nin
satırlarından
günümüze aynı
şarkıyı söylemeye
devam ediyor, tabii
duymasını bilene…
bir süreliğine diyoruz çünkü
bu şölen en çok iki hafta
sürer. Bu nazlı çiçek, Haziran’a
doğru eteklerini topladığı
gibi gözden kaybolur. Ta ki
bir dahaki Mayıs’a kadar. O
yüzden ne yapıp edip yılın bu
vaktinde yolumuzu Boğaz’a
düşürmek gerekir. Zira erguvan,
alıp vazoya koyacağımız,
saksıya ekip pencere önünde
izleyebileceğimiz bir çiçek
değildir.
İstanbul’un erguvan şenlikleri
de vardır elbette, şu kısacık
dönemde herkesler bu
güzel çiçekleri görebilsin
diye pek çok etkinlik
düzenlenir, Boğaz semtleri
arasında deniz yolculukları
yapılır. O yolculuklardan
birinde şehrin güzelliklerini
izleyerek iki yaka arasında
gidip gelmek kuşkusuz ki bizi
yeniden hayata ve İstanbul’a
bağlar. Rumelihisarı’nda
kahvaltı, Kanlıca’da yoğurt,
Beylerbeyi’nde yorgunluk çayı,
Ortaköy’de akşamüstü sefası ve
dilediğiniz herhangi bir durakta
sezonun son taze balıkları…
Daha ne olsun!
Peki bitti mi şehrin çiçekleri,
hepsi bu kadar mı? Hayır
bitmedi. Bu şehrin daha mis
kokulu leylakları sümbülleri,
erikleri kirazları, mor salkımları
gülleri, papatyaları gelincikleri,
akasyaları, ıhlamurları var.
Dileriz bu bahar yolumuz sık sık
bu çiçekler tarafından kesilir;
renlerine yüzümüzü sürer
kokularını içimize hapsederiz.
İyi baharlar!
ERGUVANLARIN
MOR ŞİİRİ…
Mimozalar, laleler İstanbul’un
en güzel çiçekleridir kuşkusuz;
şehrin sadece görüntüsünü
değil ruhunu da zenginleştiren
bahar süsleridir. Fakat
İstanbul’da bahar deyince
erguvanların yeri onlarınkinden
biraz daha ayrıdır. Çünkü
asıl onlar işe karışınca şehrin
rengi değişir. Bakın Ahmet
Hamdi Tanpınar, “Beş Şehir”
adlı kitabında, “Gülden sonra
bayramı yapılacak çiçek
varsa o da erguvandır” der
ve şöyle devam eder: “O,
şehirlerimizin ufkunda her
bahar, bir Dionyssos rûyası
gibi sarhoş ve renkli doğar.
Dünyanın tekrar değiştiğini,
tabiatın ağır uykusundan
uyandığını haber vermek
ister gibi, zengin, cümbüşü
israfıyla her tarafı donatır,
bahar şarkısını söyler…” İşin
güzel yanı erguvanlar Bizans’tan
Osmanlı’ya, Ahmet Hamdi’nin
satırlarından günümüze aynı
şarkıyı söylemeye devam
ediyor, tabii duymasını bilene…
Erguvanları görebilmek için
Mayıs’a kadar sabretmemiz
gerekir. Nisan ortası gibi
kızarmaya başlayan dallar,
Mayıs başında salkım salkım
çiçeklerle karşılar bizi. Onlar
çiçeklenince de Boğaz semtleri
kısa bir süreliğine pembeli
morlu kostümünü üzerlerine
geçirmiş gibi olur. Yıldız
Korusu, Emirgan Korusu,
Boğaziçi Üniversitesi’nin
ve Amerikan Kız Koleji’nin
bahçeleri, Kuruçeşme
sırtlarındaki Hatice Sultan
Korusu, Küçükbebek’te
Arif Paşa Korusu, Anadolu
yakasında Beykoz Ormanları,
Paşabahçe’de Tepeüstü,
Hidiv Kasrı’nın denize bakan
yamaçları, Fethi Paşa Korusu,
Küçüksu sırtlarındaki Sevda
Tepesi, Kandilli’de Cemile
Sultan Korusu... Buralar
Mayıs’ta hep erguvandır. Kısa