

İslam’la müşerref olmadan evvel
yazdığı, Doğan Avcıoğlu ile
yanılmıyorsamMihri Belli’nin
Türkçeye çevirdikleri, Yön
Yayınları’ndan çıkan kitap...
O zamanlar çevrede bu tip
farklılıkları olan, araştıran ve
okuyan insanlar vardı. İletişim
teknolojilerinin gelişmesinden
sonra bu durumu nasıl
görüyorsunuz?
Bugün gençlerin böylesine
renkli, bereketli bir çevreye
sahip olabilmeleri çok zor.
Çünkü bizim çocukluğumuzda,
gençliğimizde televizyon yoktu.
Dolayısıyla insanların okumaya,
düşünmeye, karşılıklı konuşmaya
ayırabilecekleri çok fazla nitelikli
saatleri vardı. Cep telefonu yoktu,
telefon çok nadir bulunurdu.
Tercihli aldıkları için doktorların
ve hali vakti yerinde şahısların
evlerinde vardı telefon. ‘Devren
satılık telefon’ ilanları verilirdi
gazetelerde. Ben Eskişehir
Anadolu Üniversite’sinde göreve
başladığım zaman,1979’ların
sonuydu, postaneye telefon almak
için dilekçe verip “ne zaman çıkar”
diye sorduğumda “en geç 10 yılda
çıkar” demişlerdi. Sonra Allah gani
gani rahmet eylesin Turgut Özal’ın
telekomünikasyon alt yapısına
yönelik devrimci girişimleri
sayesinde Türkiye bu alanda
çağ atladı. Ama bugün bu cep
telefonlarının maalesef hem vakit
israfına hem de yüzeyselleşmeye
çok büyük katkısı var. Özellikle cep
telefonlarının internetle entegre
olmasıyla birlikte... İnternette ne
arıyorsanız onu buluyorsunuz.
Dolayısıyla bilgisel, sanatsal,
kültürel, -hadi enformatik de
diyelim- verimler peşinde olan,
ne aradığını bilenler için ne kadar
büyük bir nimet gibi görünse
de, ne aradığını bilmeyen hatta
abuk sabuk yüzeysel, pornografik,
uyuşturucu, ahmaklaştırıcı bol
miktarda programlar ve siteler de
var. Dolayıyla yanlışlıkla onların
ağına düşen, onlar üzerinden bir
tiryakilik, bir bağımlılık oluşturan,
özellikle gençler ve çocuklar için
teknolojik bağımlılık oluşturan
çok zararlı bir mecradan da söz
ediyoruz. Zihinsel faaliyetleri ciddî
manada dumura uğratan bir tehdit
altında gençlerimiz.
Dolayısıyla iyi öğretmenlerle, iyi
arkadaşlarla, iyi bir çevrede eğitim
görmenin ne büyük bir şans
olduğunu, daha sonra, bu şansa
sahip olmayan arkadaşlarımı
görünce daha iyi anladım. Mesela
resimden anlamayan, bir resme
‘bakmayı’ bilmeyen arkadaşlarla
karşılaştığım zaman “ha demek
ki bunların Cevat Hoca gibi iyi
bir resim hocaları olmamış” diye
düşünürdüm. Bir de Adana Erkek
Lisesi’nde Almanca öğretmeni
olan dayım, fazla kitaplarını
portakal sandıklarıyla Adana’dan
‘Hacannemin’ yani anneannemin
evine gönderirdi. O portakal
sandıklarının biliyorsunuz
tahtaları aralıklıdır. O aralıklardan
kitapları çekip alır okurdum.
Mesela Aziz Nesin’i, Bütün
Dünya dergilerini o portakal
sandıklarındaki kitaplarından
tanıdım ben.
Tümo çocukluk, gençlik hayatınız
kitaplar, dergiler arasında geçmiş
diyebiliriz…
Evet, yine aynı şekilde bir takım
kültürel sanatsal eğilimleri
paylaştığım, birbirimize
kitaplar önerdiğimiz, gazete-
dergi alışverişi yaptığımız,
kütüphanedeki iyi bir kitaptan,
okuduğumuz iyi bir romandan
birbirimizi haberdar ettiğimiz
iyi arkadaşlarım oldu. O
arkadaşlarımla ilişkilerim hala
devam ediyor. Özellikle rahmetli
Necdet Erk ve Allah sağlık versin
Erkut Alkan, Ahmet Kot, Bekir
Şahin benim çok yakın ilk gençlik
arkadaşlarım. Erkut’la, Ahmet’le,
Bekir’le hala arkadaşlığımız
devam ediyor. Hatta geçenlerde
bir televizyon programında
gençlere Garaudy’i tavsiye
etmiştim; o da ta Amerika’dan
duymuş; “bundan 40 küsur sene
evvel Eskişehir’de, yağmurlu
bir cumartesi günü Güzel İş
Kitabevi’nden Roger Garaudy’in
Sosyalizm ve İslamiyet kitabını
aldığımızı hatırladım” diye mesaj
gönderdi. Erkut’un bahsettiği
kitap, Garaudy’nin henüz
İnsanların binyıllarca süren birlikteliklerini
dağıtan ve bunları atomize eden bir tehdit olarak
internet kullanımı önümüzde duruyor.
ŞUBAT 2018 27