

DİJİTAL ÇAĞDA İNSAN OLMAK
dosya
gibi, burada fırsatlar da tehditler
de iç içe geçmiş vaziyette.
Teknoloji çok hızlı değişiyor.
Özellikle iletişim teknolojisi
çok hızlı değişiyor. Ve iletişim
teknolojisi bütün gündelik
pratiklerimizi kendisine göre
yeniden düzenliyor. Gündelik
hayatımızı yeniden düzenliyor.
Meselâ iç mimarîye baktığınız
zaman televizyondan önceki
evlerimizdeki oturma düzenimiz
ile televizyondan sonraki iç
mimarîmiz aynı değil. Bilgisayarın
da evlerde kullanılmaya
başlamasıyla birlikte evlerde önce
televizyon yerleştiriliyor sonra her
şey ona göre konumlandırılıyor.
Oturma düzenimiz, yemek
saatlerimiz, birlikte olma-olmama
saatlerimiz, aile hayatımızın
ritmi hep televizyona göre
ayarlanıyor. Televizyon bir yandan
topluyor bir yandan da dağıtıyor.
Cep telefonlarıyla internete
kişisel bağlanma olanaklarının
artmasıyla birlikte müthiş bir
sözde bireyselleşme yaşanmaya
programına dönüştürdük. Bu
tabii devletin yaptığı ve yapması
gereken bir çalışmaydı. Ama
bunu öyle yukardan, empoze
eden, üstenci bir devlet dayatması
olarak da yapmadık. Tam tersine,
bütün bu alanlarda kültürün,
kültür insanlarının, sivil toplumun
önünü açmak için yaptık. Burada
devlete düşen, sanatçıların, kültür
insanlarının, sivil toplumun yâni
kısacası milletin önünü açmaktır.
Sanatçıları, kültür insanlarını, sivil
toplumu yukardan talimatlarla,
buyurgan bir üslûpla belli alanlara
yönlendirmek değildir. Tam
tersine, olabildiğince serbestiyet
içerisinde, özgürlük içerisinde
kendi alanlarındaki çalışmalarını
kolaylaştıran, onlara zemin
hazırlayan bir çalışma olsun diye
bunlar yapıldı. Bunları orda da
söyledik. Ve o Şurâ’nın sloganı
Alev Alatlı’nın gündeme getirdiği
“Dünyanın İyiliği İçin Türkiye”
idi. Şimdi biz millî kültürümüz
ve geleneklerimizle övünüyoruz.
Her millet övünür. Geriye doğru
baktığımız zaman da, milletin
bunları kendiliğinden, hayatın
doğal akışı içinde ürettiğini
görüyoruz. Meselâ, bakınız
Cumhuriyet döneminde devlet
bir nebze müdahil oldu ama
hiçbir dönemde kimse halı
dokuyan kızlarımıza halı, kilim
desenleri empoze etmedi.
Bütün bu güzellikler yukardan
empoze edilemez, edilmemiştir
de zaten. Önemli olan devletin
bu güzelliklerin ortaya
çıkmasını sağlayacak zeminleri
hazırlamasıdır. Yani bu alanda da
milletin önünü açmaktır devletin
görevi...
DİLLER DE BOZULMA
TEHLİKESİ ALTINDA
Teknoloji Bağımlılığı
Kongremize teşrif ettiniz.
Teknolojinin getirisiyle müthiş
bir iletişim devrindeyiz. Risk
midir, fırsat mıdır?
Kongre’de hem benim, hem de
başka tartışmacıların söylediği
başladı. Bireyselleşme deyince
sanki iyi bir şey gibi anlaşılabilir.
O mânâda söylemiyorum. Tek
başınalaşma; yâni çok muğlak,
anonim bir kalabalığın içinde,
o kalabalığı güdenlerin en
alt düzeyde kurguladığı bir
değerler evreninde tek başına
dolaşmak. Bu çok dramatik bir
şey. Bu geçmişte insan türünün hiç
yaşamadığı bir tecrübe. İnsanlar
binyıllarca süren birlikteliklerle
buraya kadar geldiler. Aile,
soy, kabile, millet ve ümmet
birliktelikleriyle. Ne başardılarsa
bu birlikteliklerle başardılar. Şimdi
bu birlikteliklerin hızla dağılmakta
olduğunu hissediyoruz. Bu
birliktelikleri dağıtan, bunları
atomize eden bir tehdit olarak
internet kullanımı önümüzde
duruyor. Bu bir tehdit. Beri yandan
ulusal dillerin, İngilizcenin baskısı
altında giderek ortadan kalkması,
geriye itilmesi gibi bir tehdit var.
Sadece Türkçe için de değil bu,
Fransızca ve Almanca gibi Avrupa
dilleri de, hatta İngiliz İngilizcesi
Bilgisayar demek sıfıra ve bire, yani
dijitalleşmeye dönüştürebildiklerini bilgiden
sayan, dönüştüremediklerini bilgiden
saymayan bir alet demek.
“Diller dünyaya başka
bir bakışı ifade eder.
Dolayısıyla bir dilin
ortadan kalkması
demek dünyaya farklı
bir bakışın ortadan
kalması, başka hiçbir
pencereden
göremeyeceğimiz bir
manzaranın kapatılması
demek.”
Yeşilay
30