

Günümüzde birlikteliklerin hızla dağılmakta
olduğunu hissediyoruz. Bu birliktelikleri
dağıtan, bunları atomize eden bir tehdit olarak
internet kullanımı önümüzde duruyor.
uzantısını yapmış olduk.Bilgisayar
beynimizin uzantısıdır.
Parantez içinde şunu da söylemem
lâzım: Bazı bilişim bilimciler,
bilgisayarın bizden daha iyi
düşünmenin aracı olduğunu filan
söyleme gafletine düşebiliyorlar.
Bilgisayar birtakım işlemleri
daha hızlı, daha kesin yapmamızı
sağlayabilir ama düşünmek ayrı
bir şeydir. Düşünmek insana
mahsus bir meziyettir. Şunu da
ilave ederek bu parantezden
çıkalım: Bilgisayarın ilk çıktığı
zamandaki adı ‘computer’ idi.
Yani sayı saymaktan, hesap
yapmaktan geliyor. Computer’a
önce elektronik beyin demişlerdi
Türkiye’de. Sonra birileri
buna bilgisayar adını koydu.
Orada benim bir nüktem var,
söylemeden geçemeyeceğim.
Bilgisayar teknolojisi biliyorsunuz
dijital, yani sayısal, sıfır ve
birden oluşan varyasyonlarla iş
görüyor. Dolayısıyla diyorum
ki, bilgisayar, sıfıra ve bire,
dönüştürebildiklerini bilgiden
sayan, buna dönüştüremediklerini
bilgiden saymayan bir alettir.
Bir bilgi, bir güzellik sıfır ve bire
dönüşebiliyorsa bilgisayar onu
alıyor. Ama dönüştüremiyorsa o
zaman onu bilgiden saymıyor. Yani
her bilgisayar, aynı zamanda bir
bilgisaymaz’dır.
TEKNOLOJİDE ORTADAKİ
YOL İYİ YOLDUR
Teknoloji kullanımında
doğrularınız nelerdir?
Sadece teknoloji kullanımında
değil, her konuda dünyanın
her yerinde geçerli olan ilkeleri
gözetmemiz lazım. O ilkelerden
bir tanesi de aşırıya kaçmamaktır,
de Amerikan İngilizcesinin
tehdidi altında. Bu çok vahim
bir gidişe işaret, çünkü her dil
aynı zamanda Allah’ın ayetidir,
Allah’ın bir bağışıdır. Bu dillerin
her biri, dünyaya farklı bir bakışı
da ifade eder. Dolayısıyla bir
dilin ortadan kalkması demek
dünyaya farklı bir bakışın ortadan
kalması, başka hiçbir pencereden
göremeyeceğimiz bir manzaranın
kapatılması demek.
McLuhan kitle iletişim
araçlarını tarihsel olarak
sınıflandırdığında sözlü
kültür devrini kabileleşme;
matbaa devrini kabileden
çıkma, elektronik devri ise
tekrar kabileleşme olarak
göstermektedir. Peki,
teknolojinin ve doğal olarak
dijital medyanın gelişimini
yaşadığımız bu döneme tekrar
kabileleşmeden çıkma diyebilir
miyiz? Yeni medyada özgür
müyüz?
McLuhan’a işaret ettiğiniz iyi oldu.
McLuhan iletişim araştırmalarının
kurucu babalarından birisidir.
McLuhan’ın iletişim teknolojisi
konusundaki şu ön tespitini
iyi anlamamız lazım: Ne diyor;
her teknoloji bir duyumuzun,
bir organımızın bir uzantısıdır.
Mesela gözlük gözümüzün bir
uzantısıdır, gözümüzün daha iyi
görmesini sağlayan bir uzantı, bir
eklentidir. Mikroskop, teleskop
ve dürbün de öyle. Tekerlek
ayaklarımızın uzantısıdır.
İnsan bir saatte yürüyerek beş
kilometre gider,tekerlekle 150
kilometre gider. Uçak ve havacılık
kollarımızın kanatlaşmasıdır,
kollarımızın uzantısıdır.
Kollarımızla uçamayız ama
Hezarfen Ahmet Çelebi’den
beri biliyoruz ki kollarımızı
kanat gibi kullanan teknolojiler
geliştirebiliriz. Telsiz, telefon
kulağımızın uzantısıdır. Elbiseler
derimizin uzantısıdır. Ama
McLuhan diyor ki elektronik
devrimiyle birlikte en merkezî
organımız olan beynimizin
orta yoldan gitmektir. Nitekim
biliyorsunuz, İslam ümmeti
de “ümmet-i vasata” olarak
tanımlanmıştır, yani ortadaki
ümmet, aşırıya kaçmayan ümmet.
Ortadaki yol iyi bir yoldur.
Teknoloji ile münasebetlerde de
o orta yol idealini yakalamaya
çalışmak gerekir. Tabii ‘teknolojik
orta yol’ kuşaktan kuşağa da
değişiyor. Benim için orta yol sizin
için teknolojiye mesafeli bir yoldur.
Ama muhtemelen sizin orta
yolunuz da sizden sonraki kuşağa
çok uzak gelecek. Dolayısıyla
her kuşağın kendi orta yolunu
oluşturmasını ummaktan başka
çaremiz yok.
Son okuduğunuz kitap nedir?
Kimlere önerirsiniz?
Ben kendi okuduğum kitapları
ve seyrettiğim filmleri ulu orta
herkese tavsiye etmenin doğru
olmadığını düşünüyorum. Çünkü
benim için çok yararlı olan bir
kitap veya benim çok beğendiğim
bir film veya sevdiğim bir müzik
başkaları için o kadar yararlı ve
güzel olmayabilir. Bunlar çok özel
şartlarla sınırlı faaliyetlerdir. Ama
yine de, belki öğretmenlikten
gelen bir alışkanlıkla,
zaman zaman gençlere veya
muhataplarımıza kitaplar tavsiye
etmekten kendimizi alamıyoruz.
Şimdi burada, Yeşilay Dergisi’nin
okuyucu profiline göre bir şey
söylemek gerekir. Ben böyle çok
köşeye sıkıştığım durumlarda,
Saint-Exupery’nin Küçük Prens’ini
tavsiye ediyorum. Çünkü Küçük
Prens’i yedi yaşındaki bir çocuğa
da okusanız ondan tat alıyor, 70
yaşındaki kişi de onda bir şeyler
bulabiliyor. Bazen büyükler bile bu
kitabı anlayabiliyorlar.
Eğitimin amacı
toplumun önem verdiği
değerleri kuşaklara
aktarmaktır. Ama bunun
çok mekanik bir işlem
olmadığını, özellikle
günümüzde çocukların
okul, aile, resmi
söylemleri aktaran
kurumların dışında pek
çok farklı mesaj, tutum
ve değer önermelerinin
baskı ve etkisi altında
olduğunu ve bunun
giderek artacağını
peşinen kabul etmemiz
gerekir.
ŞUBAT 2018 31