Background Image
Table of Contents Table of Contents
Previous Page  31 / 84 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 31 / 84 Next Page
Page Background

Günümüzde birlikteliklerin hızla dağılmakta

olduğunu hissediyoruz. Bu birliktelikleri

dağıtan, bunları atomize eden bir tehdit olarak

internet kullanımı önümüzde duruyor.

uzantısını yapmış olduk.Bilgisayar

beynimizin uzantısıdır.

Parantez içinde şunu da söylemem

lâzım: Bazı bilişim bilimciler,

bilgisayarın bizden daha iyi

düşünmenin aracı olduğunu filan

söyleme gafletine düşebiliyorlar.

Bilgisayar birtakım işlemleri

daha hızlı, daha kesin yapmamızı

sağlayabilir ama düşünmek ayrı

bir şeydir. Düşünmek insana

mahsus bir meziyettir. Şunu da

ilave ederek bu parantezden

çıkalım: Bilgisayarın ilk çıktığı

zamandaki adı ‘computer’ idi.

Yani sayı saymaktan, hesap

yapmaktan geliyor. Computer’a

önce elektronik beyin demişlerdi

Türkiye’de. Sonra birileri

buna bilgisayar adını koydu.

Orada benim bir nüktem var,

söylemeden geçemeyeceğim.

Bilgisayar teknolojisi biliyorsunuz

dijital, yani sayısal, sıfır ve

birden oluşan varyasyonlarla iş

görüyor. Dolayısıyla diyorum

ki, bilgisayar, sıfıra ve bire,

dönüştürebildiklerini bilgiden

sayan, buna dönüştüremediklerini

bilgiden saymayan bir alettir.

Bir bilgi, bir güzellik sıfır ve bire

dönüşebiliyorsa bilgisayar onu

alıyor. Ama dönüştüremiyorsa o

zaman onu bilgiden saymıyor. Yani

her bilgisayar, aynı zamanda bir

bilgisaymaz’dır.

TEKNOLOJİDE ORTADAKİ

YOL İYİ YOLDUR

Teknoloji kullanımında

doğrularınız nelerdir?

Sadece teknoloji kullanımında

değil, her konuda dünyanın

her yerinde geçerli olan ilkeleri

gözetmemiz lazım. O ilkelerden

bir tanesi de aşırıya kaçmamaktır,

de Amerikan İngilizcesinin

tehdidi altında. Bu çok vahim

bir gidişe işaret, çünkü her dil

aynı zamanda Allah’ın ayetidir,

Allah’ın bir bağışıdır. Bu dillerin

her biri, dünyaya farklı bir bakışı

da ifade eder. Dolayısıyla bir

dilin ortadan kalkması demek

dünyaya farklı bir bakışın ortadan

kalması, başka hiçbir pencereden

göremeyeceğimiz bir manzaranın

kapatılması demek.

McLuhan kitle iletişim

araçlarını tarihsel olarak

sınıflandırdığında sözlü

kültür devrini kabileleşme;

matbaa devrini kabileden

çıkma, elektronik devri ise

tekrar kabileleşme olarak

göstermektedir. Peki,

teknolojinin ve doğal olarak

dijital medyanın gelişimini

yaşadığımız bu döneme tekrar

kabileleşmeden çıkma diyebilir

miyiz? Yeni medyada özgür

müyüz?

McLuhan’a işaret ettiğiniz iyi oldu.

McLuhan iletişim araştırmalarının

kurucu babalarından birisidir.

McLuhan’ın iletişim teknolojisi

konusundaki şu ön tespitini

iyi anlamamız lazım: Ne diyor;

her teknoloji bir duyumuzun,

bir organımızın bir uzantısıdır.

Mesela gözlük gözümüzün bir

uzantısıdır, gözümüzün daha iyi

görmesini sağlayan bir uzantı, bir

eklentidir. Mikroskop, teleskop

ve dürbün de öyle. Tekerlek

ayaklarımızın uzantısıdır.

İnsan bir saatte yürüyerek beş

kilometre gider,tekerlekle 150

kilometre gider. Uçak ve havacılık

kollarımızın kanatlaşmasıdır,

kollarımızın uzantısıdır.

Kollarımızla uçamayız ama

Hezarfen Ahmet Çelebi’den

beri biliyoruz ki kollarımızı

kanat gibi kullanan teknolojiler

geliştirebiliriz. Telsiz, telefon

kulağımızın uzantısıdır. Elbiseler

derimizin uzantısıdır. Ama

McLuhan diyor ki elektronik

devrimiyle birlikte en merkezî

organımız olan beynimizin

orta yoldan gitmektir. Nitekim

biliyorsunuz, İslam ümmeti

de “ümmet-i vasata” olarak

tanımlanmıştır, yani ortadaki

ümmet, aşırıya kaçmayan ümmet.

Ortadaki yol iyi bir yoldur.

Teknoloji ile münasebetlerde de

o orta yol idealini yakalamaya

çalışmak gerekir. Tabii ‘teknolojik

orta yol’ kuşaktan kuşağa da

değişiyor. Benim için orta yol sizin

için teknolojiye mesafeli bir yoldur.

Ama muhtemelen sizin orta

yolunuz da sizden sonraki kuşağa

çok uzak gelecek. Dolayısıyla

her kuşağın kendi orta yolunu

oluşturmasını ummaktan başka

çaremiz yok.

Son okuduğunuz kitap nedir?

Kimlere önerirsiniz?

Ben kendi okuduğum kitapları

ve seyrettiğim filmleri ulu orta

herkese tavsiye etmenin doğru

olmadığını düşünüyorum. Çünkü

benim için çok yararlı olan bir

kitap veya benim çok beğendiğim

bir film veya sevdiğim bir müzik

başkaları için o kadar yararlı ve

güzel olmayabilir. Bunlar çok özel

şartlarla sınırlı faaliyetlerdir. Ama

yine de, belki öğretmenlikten

gelen bir alışkanlıkla,

zaman zaman gençlere veya

muhataplarımıza kitaplar tavsiye

etmekten kendimizi alamıyoruz.

Şimdi burada, Yeşilay Dergisi’nin

okuyucu profiline göre bir şey

söylemek gerekir. Ben böyle çok

köşeye sıkıştığım durumlarda,

Saint-Exupery’nin Küçük Prens’ini

tavsiye ediyorum. Çünkü Küçük

Prens’i yedi yaşındaki bir çocuğa

da okusanız ondan tat alıyor, 70

yaşındaki kişi de onda bir şeyler

bulabiliyor. Bazen büyükler bile bu

kitabı anlayabiliyorlar.

Eğitimin amacı

toplumun önem verdiği

değerleri kuşaklara

aktarmaktır. Ama bunun

çok mekanik bir işlem

olmadığını, özellikle

günümüzde çocukların

okul, aile, resmi

söylemleri aktaran

kurumların dışında pek

çok farklı mesaj, tutum

ve değer önermelerinin

baskı ve etkisi altında

olduğunu ve bunun

giderek artacağını

peşinen kabul etmemiz

gerekir.

ŞUBAT 2018 31