

kültür
Yeşilay
60
adlı kitabında, “Gülden sonra
bayramı yapılacak çiçek varsa o
da erguvandır,” diyen Tanpınar’ın
şu cümlelerini hatırlarsınız belki:
“O, şehirlerimizin ufkunda her
bahar, bir Dionyssos rûyası gibi
sarhoş ve renkli doğar. Dünyanın
tekrar değiştiğini, tabiatın ağır
uykusundan uyandığını haber
vermek ister gibi, zengin, cümbüşü
israfıyla her tarafı donatır, bahar
şarkısını söyler…” İşin güzel yanı
erguvanlar Bizans’tan günümüze
aynı şarkıyı söylemeye devam
ediyor, tabii duymasını bilene.
KISACIKBİRYAŞAMAÖVGÜ
ŞÖLENİ…
Aslına bakarsanız duymak için de
öyle uzun bir vaktimiz yok. Zira
Nisan ortası gibi kızarmaya başlayan
dallar, Mayıs başında salkım salkım
çiçeklerle karşılar bizi ve bu şölen
maalesef en çok iki hafta kadar
sürer. Haziran’a doğru da eteklerini
topladığı gibi gözden kaybolur
erguvanın nazlı çiçekleri. Kısacık
bir yaşama övgü duruşu gibi…
Ama çiçekler öyle marifetlidirler
ki, bu kısıtlı zamanda tabiatın
rengini değiştirmeyi başarırlar.
Uzaktan baktığınızda dahi Boğaziçi
semtlerinin pembeli morlu bir
kostüm kuşandığını görürsünüz.
Gülhane Parkı, Yıldız Korusu,
Ortaköy Cemil Topuzlu Parkı,
Kuruçeşme sırtlarındaki Hatice
Sultan Korusu, Küçükbebek’te
Arif Paşa Korusu, Boğaziçi
Üniversitesi’nin ve Amerikan Kız
Koleji’nin bahçeleri, Emirgan
Korusu, Aşiyan, Rumeli Hisarı;
Anadolu Yakası’nda Beykoz
Ormanları, Paşabahçe’de Tepeüstü,
Hidiv Kasrı’nın denize bakan
yamaçları, Fethi Paşa Korusu,
Küçüksu sırtlarındaki Sevda Tepesi,
Kandilli’de Cemile Sultan Korusu,
Fenerbahçe Parkı, Kalamış ...
Buralar Mayıs’ta hep erguvandır.
Ne yapıp edip yılın bu vakitlerinde
yolumuzu Boğaz’a düşürmek
gerekir. Zira erguvan, alıp vazoya
koyacağımız, saksıya ekip pencere
önünde izleyebileceğimiz bir çiçek
değildir.
erguvan dostları sosyal medyada
konum paylaşmaya başlamıştı bile.
Dergi size ulaştığında ise erguvan
şöleni en hareketli günlerini
yaşayacak. Doğa severler, İstanbul
severler, fotoğraf severler, seyahat
severler... Anlayacağınız bahardan
payına düşeni almak isteyen
kim varsa Boğaziçi’nde olacak.
İyisi mi siz de elinizi çabuk tutup
kalabalıklar arasında yerinizi alın.
Bunu kendiniz için kısa bir ihtiyaç
molası sayın. Çiçekleri izleyin,
ağaçlarla konuşun, İstanbul’u
selamlayın. Göreceksiniz, o
dakikalarda her şey iyilikten,
güzellikten yana olacak.
Şu kısacık dönemde herkes bu
güzel çiçekleri görebilsin diye
turlar düzenlenir; Boğaz semtleri
arasında deniz yolculukları yapılır.
O yolculuklardan birinde şehrin
güzelliklerini izleyerek iki yaka
arasında gidip gelmek kuşkusuz ki
bizi yeniden hayata ve İstanbul’a
bağlar. Rumelihisarı’nda kahvaltı,
Kanlıca’da yoğurt, Beylerbeyi’nde
yorgunluk çayı, Ortaköy’de
akşamüstü sefası ve dilediğiniz
herhangi bir durakta sezonun son
taze balıkları…Daha ne olsun!
Ben bu yazıyı yazarken şehrin
bazı bölgelerinde erguvan
çiçekleri yüzünü göstermiş,
Erguvan ağaçlarının dalları, Nisan ortası gibi
kızarmaya başlar. Mayıs başında salkım salkım
çiçeklerle karşılar bizi ve bu şölen maalesef en çok
iki hafta kadar sürer. Hazirana doğru da eteklerini
topladığı gibi gözden kaybolur erguvanın nazlı çiçekleri. Kısacık bir
yaşama övgü duruşu gibi…
Erguvandan bahsedip Erguvan Dostları’nı anmamak olmaz. Bu grup,
sadece erguvanı izlemekle kalmıyor, şehirle erguvanın ilişkisi devam
etsin diye fidan dikimleri, sergiler, geziler, şehirdeki erguvan ağaçlarının
kayıt altına alınması gibi gönüllü çalışmalara da imza atıyor. Bu erguvan
aşıklarından Prof. Dr. Haluk Dursun, İstanbul’daki erguvan ağaçlarını tek
tek saymış. Birkaç yıl önceki sayılara göreRumeli Yakası’nda 500, Anadolu
Yakası’nda 700 civarında ağaç tespit etmiş. İstanbul’da saptadığı en yaşlı
erguvan ağacı Ayasofya yakınındaymış. Bu ağacın gövdesinin çapını ise
170 cmolarak ölçmüş.
ERGUVANLAGELENDOSTLUK…