Tütün Kontolü, Politikaları ve Gençlik - Mayıs-964.Sayı - page 31

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu bi-
tirdiniz. Kameramanlık, görüntü yönetmenliği sonrası
1998 yılında Böcek Yapım şirketini kurdunuz. Bu süreç
içinde Ömer Faruk Sorak’ı tanımak isteriz.
Okulu bitirdikten sonra 1987 yılında TRT’de kame-
ra asistanı olarak çalışmaya başladım. 3 yıl kamera
asistanlığı, 7 yıl da kameramanlık yaptı. Sonra istifa
ettim. İstanbul’a geldim serbest kameraman olarak
çalışmak için. O dönemlerde müzik videoları çok
yoğun bir şekilde sektörün lokomotifiydi. Benim de
müzik videoları serüvenim başlamış oldu. Sonra da
sadece yönetmenlik olarak devam ettim.
Büyük bir cesaret aslında TRT’yi bırakıp da başka bir
yol çizmek…
Yeninin, ilkin, bir şeyi ilk kez yapıyor olmanın heyecanı
vardır bende. Bu anlamda riske girmeyi de severim;
başarmak riske girmekten geçer ilkesine de inanan-
lardanım. Bu yüzden TRT’den ayrılmak benim için zor
olmadı açıkçası.
Metin Erksan sinemacının üslubundan bahseder ve
filmde üslup kurmak, yeni bir dil aramak zor der. Bu-
rada yönetmenin rolü paha biçilemez. Siz kendi kişisel
üslubunuzu kurduğunuzu düşünüyor musunuz?
Açıkçası bunu ben çok bilmiyorum; bu şekilde insan
kendini pek de değerlendiremez. Sektörel bir çevrede
bu şekilde kendinizde var olan özelliklerinizi, duyarak
fark ediyorsunuz. Ben kendimle ilgili şuyum, buyum,
sinema anlayışım budur gibi büyük cümleler kurmak
istemiyorum. Ben severek yapıyorum işimi. Dünyada
işini severek yapan şanslı insanlardan biri olduğumu
düşünüyorum ve her yaptığım işte de bir öncekinden
daha iyisini yapmayı hedefliyorum. Tür ayrımım yok.
Ben yönetmenliği bir hikâye anlatıcılığı olarak görü-
yorum. Her yaptığım işte de daha iyi bir hikâye heye-
canını duyuyorum. Seyirci zaten yaptığınız işe olan
tepkisini sizin filminize giderek ya da gitmeyerek çok
net belli ediyor; bu şekilde de geri bildirim alıyorum.
Bu anlamda yapımcı ya da yönetmenin fikir ve görüşü
her ne olursa olsun, filme ya da diziye fikrini yansıt-
ması ne derece doğrudur?
Şüphesiz herkesin bir hayat görüşü vardır ve ha-
liyle hayat görüşünü ortaya koyar, insanların bunu
anlamasını bekler. Ama bunu dikte edecek şekilde,
kişiden kişiye değişen değerleri dikkate almayarak,
benim dediğim doğrudur demenin de bir âlemi yok
diye düşünüyorum. Türkiye’yi çok defa dolaştım,
Türk insanını iyi tanıdığımı düşünen ve Türk insanının
sahip olduğu her türlü değeri benimseyen ve saygı
duyan, kültürel mozaiği bilen biri olduğumu düşünü-
yorum. Bu sebeple herkese saygı duymaya çalışan
biri olarak işimi yapmayı önemsiyorum.
Aslında hep çocukların gelişimine yönelik, değerler
eğitimini ve milli manevi duyguları da kapsayacak
diziler, programlar olsun demişizdir; eh biraz da
yapmaya çalışıyoruzdur. Ama sinemada bu işi hep
yabancı çizgi filmlere bırakmışızdır. Burada bir eksikli-
ğimiz söz konusu mu?
Görsel sanatlar bir dönem Türkiye’de azınlıkların
yaptığı bir çalışmaydı. Yerli çoğunlukta bu durum
biraz kapalıydı. Sinema ve görsel sanatlar olarak
insanımızın uğraştığı ve kendine meslek edindiği
dönem çok eski değil. O yüzden sinemada ya da gör-
sel sanatlarda bu sözünü ettiğiniz türlerin adedinin
ve niteliğinin başka ülkelere oranla daha az oluyor
olmasının sebebi bizim bu dünyayla geç tanışmamız
ve geç barışmamızdan kaynaklanıyor. Bu ilgi, alaka
ne kadar artarsa ve insanlar günlük hayatın dışında
sinemayı en önce bir eğlence aracı olarak sonra da
kültürel gelişimine katkı olarak görürse bu sözünü
ettiğiniz türler de o kadar çoğalacaktır.
Türk sinemasının o şahane filmleri de gösteriyor ki
bizler sinema izlemeyi de yapmayı da seviyoruz. Yol-
dan çevirdiğiniz biri dahi size bir film konusu önere-
bilir. Ama niçin izlediğimizi sanat için mi güzel olduğu
için mi belki bazen bilmiyoruz. Onlarca film ve diğer
çekimlerinizi göz önüne alarak sormak isterim; Türk
halkı olarak nasıl bir izleyici gözümüz var?
Türk halkıyla ilgili iki yorum yapılır; ya ağlar ya oynar
diye. Bu aslında dünyadaki bütün insanların ortak
özelliği. İnsanlar duygularını doğru tarif eden her tür
hikâyeyi, içinde kendilerinden ya da çevrelerinden
de bir şey bulurlarsa sahipleniyorlar. Yeşilçam’ın
da insanı iyi tanıyor olmasından kaynaklanan tüm
ürünleri samimi bulunmuş ve kabul görmüştür. Biz
yıllarca ülke siyasetlerini masa başında, masa başın-
da becerilmediğinde ise savaş yoluyla kazanılmaya
Sinema, öğretenden çok hoş vakit geçirten bir alan
olmalı.
Çocuk aile içinde baskı altında kalan değil sevilen
ve sevildiğini de hisseden konumda olmalıdır.
yesilay.org.tr
29
YESiLAY
MAYIS
2014
1...,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30 32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,...104
Powered by FlippingBook