Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1064
Yaşam
Değerler Eğitimi Bu Dünyanın Bir İhtiyacı
Hepimiz kendi zihnimizde daha yaşanılır, daha adil, ahlaklı ve nazik insanların bir arada huzur içinde yaşadığı bir dünya hayal ediyoruz; fakat gezegenimizin uzun ve karmaşık tarihine baktığımızda bu sadece filmlerde olan bir ütopya olacağa benziyor. Elbette ki en baştan daha yaşanılabilir bir dünyayı inşa etmek zor olsa da bazı formülleri var. Bunların başında son yıllarda eğitimciler ve pedagoglar tarafından yeniden gündeme gelen, toplum için ne kadar önemli olduğunun sıklıkla vurgulandığı değerler eğitimi yer alıyor. Yeniden diyoruz çünkü değerler eğitimi kavramının tarihi binlerce yıl önceye dayanıyor. Ancak araya giren birçok toplumsal değişimin bu kavramı geri plana ittiğini söylemek mümkün.
Manevi, ahlaki, sosyal ve kültürel eğitim gibi bir dizi evrensel olguyu kapsayan bir terim olan değerler eğitiminden önce biraz eğitimin kendisi üzerinde durduğumuzda eğitimin genellikle üç alanı geliştirme üzerine kurulu olduğunu görüyoruz: bilişsel, duygusal ve psiko-motor alanlar. Bilişsel alan bilgiyi, duygusal alan tutum ve değerleri, psiko-motor alan ise davranışları ve eylemleri kapsıyor. Alanında uzman birçok eğitimci en etkili eğitimin kişide bu üç alan aynı anda beslendiğinde olacağını ifade ediyor. Bugün genel manada eğitimin durduğu noktaya baktığımızda özellikle duygusal alanın her zaman için ikinci planda kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İşin ilginç yanı toplumsal yaşamda önem verilen değerler ve eğitim sistemindeki yukarıda bahsettiğimiz üç temel alan arasında dengeler eskiden bu şekilde değildi. Bildiğimiz gibi binlerce yıl önceden itibaren hem batı hem doğu toplumlarındaki filozoflar, din adamları ve halk tarafından üzerinde en çok durulan, vurgu yapılan konular etik ve ahlak konularıdır. Hakkında cilt cilt kitaplar yazılan, teoriler üretilen ve yüzyıllardır felsefenin en çok tartıştığı konular olan bu meselelerin, modern toplumların ortaya çıkışıyla eski önemini yitirdiğini söyleyebiliriz. Haz ve tüketim odaklı gittikçe daha maddeci hale gelen yaklaşımlar toplumun tüm kademelerine sirayet ettiği gibi eğitim sisteminde de önceliklerin değişmesine neden oldu. Günümüz eğitimcileri, birçok etkenle beraber ortaya çıkan akran şiddeti ve zorbalığının artması, aile kurumunun zedelenmesi, toplumsal birtakım bozuklukların artması gibi durumları geri plana atılan bu kavramların gündelik hayatımızdaki eksikliğine bağlıyorlar. Bu sebeple son yıllarda değerler eğitimi kavramı yeniden konuşulmaya başlıyor ve gündemi meşgul ediyor.
Değerler eğitimi, kişisel, sosyal, dini eğitim, çok kültürlü dünyada ırkçılığa karşı eğitim; vatandaşlık, çevre ve sağlık ile alakalı eğitimi baz alarak sosyal, politik, kültürel ve estetik değerlerin öğretimini de ifade ediyor. Değer temelli eğitim, en başta kişilerin geleceğini şekillendirmeye ve zor durumların kolaylıkla üstesinden gelebilmeleri için karakter gelişimine önem veriyor. Aynı zamanda sosyal, ahlaki ve demokratik görevlerini verimli bir şekilde yerine getirilmesinin teşvik edilmesini içeriyor. Değer eğitimi kavramı, ahlaklı nesillerin yetiştiği, daha demokratik ve barış içerisinde toplumlar inşa etmek temeline dayanıyor. Bu eğitim anlayışı, kişinin yaşadığı toplum içerisinde insan haklarına riayet etmesi, başkalarının hakkına saygı duyması, çevrenin korunmasına özen göstermesi ve tüm farklılıklara hoşgörüyle yaklaşması gibi birtakım temel anlayışların kişilere aşılanmasını teşvik ediyor.
BÜTÜNCÜL BİR YAKLAŞIM OLARAK DEĞERLER EĞİTİMİ
Yaşadığımız şehirlerin giderek kalabalıklaşması sonucu farklı kültürlerle karşılaşmamız, göç ve göçmen sorunları, teknolojik ilerlemeler, sosyal yenilikler gibi yeni durumlar; eğitimde değişimi ve yeniliği kaçınılmaz kılıyor. Sosyal uyum ya da uyumsuzluklar, kişinin yaşadığı olası kimlik problemleri ve vatandaş olarak üstlendiği rolü tanımasını, sadece mesleğinde değil sosyal ve kültürel alanlarda da varlık göstermesini daha da önemli hale getiriyor. Bu, özellikle son yıllarda eğitimciler tarafından altı çizilen konulardan bir tanesi. Çocukluktan itibaren büyük hırslarla yetiştirilen kişilerin etik ve ahlaki eğitimi, kültürlerarası diyalog ve eleştirel düşünme, etik açıdan olgun bir insan kişiliğinin oluşmasında önemli bir role sahip. Bu da aslında gerek kişi gerekse toplum için ciddi bir ihtiyacı ifade ediyor. Değer eğitimi kavramının altında hem kişinin gelişimi hem de toplumun refahı için oldukça önemli bir eğitim sistemi yatıyor. Matematik, edebiyat ya da yabancı dil öğrenmek kişinin hayalini kurduğu kariyer için elbette çok kıymetli bilimler fakat biraz detaylı düşününce ahlaki bazı değerlerin eğitimi ve bunların pratikte de yaşatılmasının da çok kıymetli olduğu görülecektir. Genellikle etik ve ahlaki bazı konuları kapsayan değerler eğitiminin temel aldığı konular olarak şunları sıralayabiliriz: empati, çevreye saygı, eşit fırsatlar, sağlığa özen ve eleştirel düşünce. Bu değerleri kendinde barındıran kişi çatışmadan kaçınma, sorun çözme, toplumdaki azınlık gruplarına saygılı yaklaşma ve demokratik bir bakış açısına sahip olma gibi kazanımlar elde etmiş oluyor. Aslında bu eğitim, ideal bir birey olmayı teşvik ediyor diyebiliriz.
Çocuklara küçük yaşta doğru yöntem ve doğru araçlarla verilen bu eğitim, çocuğun yaşamı boyunca farkındalık, sorumluluk, şefkat gibi değerleri gündelik hayatında kullanmasına olanak sağlıyor. Ayrıca eleştirel düşünme gibi yetiler sonucu çocuk öğrenim hayatı boyunca entelektüel kapasitesini zorlayacak ve kendi kişisel gelişimine katkıda bulunacaktır. Değer eğitimini doğru bir şekilde alan çocuk örneğin okulda ön yargı, ayrımcılık ve diğer etik olmayan uygulama ve tutumlardan uzak kalacaktır. Bu yönlerden bakıldığında bu konuların bir derste işlenmesi ya da bu konulara değinilen bir film izletilmesi elbette yeterli olmayacaktır; bu konu hem aile hem de okulda bütüncül bir yaklaşım gerektiriyor.
Eğitimi çok küçük yaştan itibaren aile içinde başladığı için ebeveynlerin bu gibi eğitimlerde kalıcı etkilerini olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Değerler eğitimi bilindiğinin aksine sadece okulların değil, aslında herkesin sorumluluğundadır. Örneğin aile, üniversiteler, işletmeler, kamu kurumları, etik ve ahlaki ilkeleri öğretmek ve pratiğe dökmek için ideal alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Okul ve aile dışında toplumdaki her bir kurum çocuğun karakter gelişimini etkileyen unsurlar olabilir. Son yıllarda küresel çapta yayılan bu anlayış sonucu Avustralya, Birleşik Krallık gibi bazı ülkelerdeki müfredatlara değerler eğitiminin zorunlu olarak konması söz konusu. Bu bağlamda okul anlayışının ve eğitmenlerin rolünün yeniden tanımlanması da yine bazı ülkelerde gündemdeki maddelerden. Toplumların heterojen bir hale gelmesi okulları ve çocukların da gündelik hayatını dönüştürürken; birleştirici ve sosyalleştirici güce sahip olan eğitimcilerden sadece akademik bilgi değil, iletişim becerileri, empati kurma yeteneği gibi sosyal ve ahlaki kazanımlara da öncelik vermeleri bekleniyor. Eğitimciler ve pedagoglar bu noktada, müfredatların yeniden düzenlenmesi gerektiğini, yeni araçların eğitime dahil edilmesi ve böylece öğretmenlerin de görev tanımlarının yeniden yapılması gerektiğinin altını çiziyorlar.
Bugün eğitimciler değerler eğitimini özellikle küçük yaşlardan itibaren oldukça önemsiyor. Kuşkusuz ki herkesin daha iyi bir dünya hayali kurduğu günümüzde yeni yetişen nesillere verilecek değerler eğitimi yalnızca bir temenni değil aynı zamanda büyük bir ihtiyaç.