
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Bağımlılık biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutlarıyla hem bireye hem de topluma göründüğünden çok daha fazla zarar veren bir halk sağlığı sorunu. Bağımlılıklar konusunda güçlü bir kalkan olan sağlık okuryazarlığı konusunu Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Çağrı Emin Şahin ile konuştuk.
Sağlık okuryazarlığı bağımlılıklarla mücadelede neden kritik bir rol oynuyor?
Sağlık okuryazarlığı, bireylerin sağlıkla ilgili bilgiye erişmesini, bunu doğru şekilde anlamasını ve günlük yaşam kararlarında kullanabilmesini ifade eder. Bu yetkinlik, bağımlılıklarla mücadelede kritik öneme sahiptir çünkü bağımlılıklar genellikle bilgi eksikliği, yanlış inanışlar veya düşük farkındalık nedeniyle gelişir. Yüksek sağlık okuryazarlığına sahip birey, bağımlılıkların yalnızca kişisel tercihlerden ibaret olmadığını; biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olan ciddi bir hastalık olduğunu kavrar. Bu bilinç, kişiyi risklerden korunma, erken dönemde yardım arama ve sağlıklı yaşam davranışlarını benimseme konusunda güçlendirir.
Örneğin, sağlık okuryazarlığı düşük bir genç, saatlerce bilgisayar başında oyun oynamayı zararsız bir eğlence olarak görebilir. Oysa sağlık okuryazarlığı yüksek bir genç, ekran süresinin fazla olmasının uyku düzenini bozduğunu, dikkat dağınıklığına yol açtığını ve depresyon riskini artırdığını bilir. Bu farkındalık, gencin kendi teknoloji kullanımını sınırlama veya dengeleme yönünde adım atmasını sağlar. İşte bu nedenle sağlık okuryazarlığı, bağımlılıklara karşı bireylerin en güçlü koruyucu zırhıdır.
Toplum düzeyinde ise sağlık okuryazarlığı, bağımlılıkla mücadelede önleyici ve koruyucu hizmetlerin etkinliğini artırır. Sağlık okuryazarlığı yüksek toplumlarda bağımlılık oranları daha düşük, sağlıklı yaşam davranışları ise daha yaygındır. Bu nedenle sağlık okuryazarlığı, yalnızca bireysel bir yetkinlik değil, aynı zamanda toplumun bağımlılıklara karşı dayanıklılığını artıran stratejik bir yatırımdır. Kamu politikaları, sivil toplum ve medya aracılığıyla sağlık okuryazarlığının yaygınlaştırılması, bağımlılıkla mücadelenin sürdürülebilirliği için hayati önemdedir.
İLK ADIM FARKINDALIK
Sağlık okuryazarlığının teknoloji bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılıkları anlama konusunda nasıl bir etkisi olabilir?
Teknoloji bağımlılığı, özellikle genç nesilde hızla yaygınlaşan ve çoğu zaman “zararsız bir alışkanlık” olarak algılanan bir bağımlılık türüdür. Oysa bu bağımlılık, bireyin sosyal ilişkilerini, ruhsal dengesini, okul veya mesleki başarısını doğrudan etkileyebilmektedir. Sağlık okuryazarlığı, bireyin bu bağımlılığı sadece aşırı teknoloji kullanımı olarak değil, biyolojik ve psikolojik temellere dayalı bir sorun olarak kavramasına yardımcı olur. Bu farkındalık, bireyin kendi davranışlarını düzenlemesi için ilk adımdır.
Farkındalığı artan birey, tutumunu bağımlılıklara karşı olumsuz olacak şekilde geliştirirken; bir yandan da kendindeki bağımlılık emarelerini fark eder ve terk etme yoluna girer. Ekran süresinin uyku düzenini bozduğunu, dopamin mekanizmasını tetikleyerek bağımlılık döngüsü yarattığını ve uzun vadede ruh sağlığını olumsuz etkilediğini öğrenir. Bu bilgi, bireyde “kendini izleme” ve “öz düzenleme” davranışlarını güçlendirir. Yani kişi, sadece bilgi sahibi olmakla kalmaz, aynı zamanda bu bilgiyi günlük yaşam alışkanlıklarını yönetmede kullanır.
Yani sağlık okuryazarlığını artırıcı faaliyetler sadece bireyin bağımlılığını fark etmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çözüm yollarını da önüne koyar. Örneğin, dijital detoks uygulamaları, ekran süresi sınırlamaları, çevrim dışı sosyal etkinliklere yönelme gibi stratejiler sağlık okuryazarlığı sayesinde bilinçli tercihler hâline gelir. Böylece birey, teknolojiyi tamamen hayatından çıkarmak yerine onu dengeli, kontrollü ve sağlıklı bir şekilde kullanmayı öğrenir. Zamanla bağımlılık riski azalırken, teknolojinin sunduğu fırsatları sağlığına zarar vermeden değerlendirmesine imkân tanır. Özetle sağlık okuryazarlığı, sadece farkındalığı artırmak için değil; aynı zamanda bireysel ve toplumsal düzeyde davranış değişimini tetiklemek için de önemli bir araçtır.
Yeşilay'ın bağımlılıkları bir pandemi olarak değerlendirdiğini görüyoruz. Bu zaviyeden bakınca bağımlılığı salgın boyutu ile nasıl değerlendirirsiniz?
Yeşilay’ın bağımlılıkları bir “pandemi” olarak nitelendirmesi, bağımlılığın bireysel bir sorun olmanın ötesinde, küresel boyutta bir halk sağlığı tehdidi olduğunu vurgulamaktadır. Tütün, alkol, kumar, madde ve teknoloji bağımlılıkları toplumların büyük bölümünü etkileyen, ekonomik ve sosyal maliyetleri giderek artan sağlık sorunlarıdır. Tıpkı bulaşıcı hastalıklar gibi, bağımlılıklar da hızla yayılmaktadır. Pandemilerde olduğu gibi çevresel ve sosyal düzenlemelerle ancak önüne geçilebilir.
Birçok bağımlılık hemen öldürmese dahi iş gücü kaybı, aile içi sorunlar ve zihinsel bozukluklar yoluyla yaşam kalitesini ciddi manada düşürdüğünden, tıpkı pandemilerde olduğu gibi hayatın her alanını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca halk sağlığında kullanılan erken uyarı sistemleri, toplum temelli eğitimler ve koruyucu önlemlerin bağımlılıkla mücadeleye uyarlanmasını gerektirir. Nasıl ki bir salgın hastalıkta “toplumsal bağışıklık” önemlidir, bağımlılıklarla mücadelede de “toplumsal dayanıklılık” kavramı önem kazanmaktadır. Bu kavram sağlık okuryazarlığı yüksek bireylerden, güçlü aile bağlarından ve bilinçli toplumsal politikalardan beslenir.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre her yıl 3 milyondan fazla insan alkol ve uyuşturucuya bağlı sebeplerle hayatını kaybediyor. Bununla birlikte milyonlarca insan da hem daha kısa yaşıyor hem de yaşadıkları yılların kalitesi düşüyor. Örneğin alkol, tek başına dünyada 100 milyona yakın sağlıklı yaşam yılının kaybına neden oluyor.
Bağımlılık gibi toplumsal krizler ara sıra görünür olsalar dahi, gündelik hayatın akışında kişinin doğrudan başına gelmeden fark edilmiyor. İşte bu nedenle bağımlılığı pandemi olarak nitelendirmek, konunun ciddiyetine dikkat çekmesi ve kamuoyunda politik kararlılığı artıracak bir toplumsal tepki doğurması açısından son derece yerinde bir yaklaşım olmuştur.
“DİJİTAL SAĞLIK OKURYAZARLIĞI KRİTİK ÖNEMDE”
Sağlık teknolojilerinin gelişimini yakından takip etmek gerekli mi? Bu teknolojileri sağlık okuryazarlığı bağlamında nasıl değerlendirirsiniz? Bağımlılıkla mücadelede bu teknolojileri tanımak ve mücadeleye entegre etmek nasıl yaygın hâle getirilebilir?
Sağlık teknolojilerinin gelişimini yakından takip etmek günümüzde artık bir tercih değil, halk sağlığı açısından zorunluluktur. Çünkü sağlık alanında yaşanan dijital dönüşüm, bireylerin kendi sağlıklarını takip etme, değerlendirme ve yönetme biçimlerini kökten değiştirmektedir. Giyilebilir cihazlar, mobil sağlık uygulamaları, yapay zekâ destekli analiz sistemleri ve çevrim içi danışmanlık hizmetleri, bireyleri pasif bir “hizmet alıcı” olmaktan çıkarıp aktif bir “sağlık yöneticisi” hâline getirmektedir. Ancak bu teknolojilerin etkin şekilde kullanılabilmesi, doğrudan sağlık okuryazarlığıyla ilişkilidir. Sağlık okuryazarlığı düşük bireyler, dijital sağlık araçlarının sunduğu bilgileri doğru okuyamazken; yüksek sağlık okuryazarlığına sahip bireyler bu araçlardan maksimum faydayı sağlayabilir.
Bağımlılıkla mücadelede bu teknolojiler çok büyük fırsatlar barındırmaktadır. Örneğin; akıllı telefonlarda yer alan ekran süresi ölçüm uygulamaları, bireylere kendi dijital davranışlarını takip etme imkânı sunmaktadır. Yapay zekâ tabanlı programlar, bireylerin ruh hâli değişimlerini veya bağımlılık semptomlarını erken tespit edebilmekte, gerektiğinde uyarılar gönderebilmektedir. Çevrim içi psikolojik danışmanlık ve terapi platformları, bağımlılıkla mücadelede yüz yüze hizmetlere erişemeyen bireylere destek sunmaktadır. ChatGPT gibi yapay zekâ araçları da bu noktada önemli bir destek unsuru hâline gelmiştir; bireylere 7/24 bilgi sağlayarak sağlık okuryazarlığını güçlendirebilmekte, bağımlılıklarla ilgili bilimsel verileri anlaşılır bir dille aktarabilmekte ve bireylerin farkındalıklarını artırabilmektedir. Bu tür yapay zekâ destekli rehberlik sistemleri, bağımlılıkla mücadelede hem önleyici hem de destekleyici bir rol üstlenmektedir.
Ancak teknolojilerin bağımlılıkla mücadelede etkin olabilmesi için, toplumun dijital sağlık okuryazarlığının güçlendirilmesi kritik önemdedir. Bu noktada yapılması gerekenler; eğitim müfredatına dijital sağlık bilinci derslerinin entegre edilmesi, ailelere yönelik dijital farkındalık programlarının düzenlenmesi, yerel yönetimlerin gençlere yönelik teknoloji kullanım rehberlik merkezleri kurması ve kamu politikalarıyla yerli dijital sağlık çözümlerinin teşvik edilmesi gibi önemli müdahalelerdir. Böylece teknoloji, bağımlılığı körükleyen bir unsur olmaktan çıkıp, bağımlılıkla mücadelede güçlü bir araç hâline gelebilir.
Genç neslin bağımlılık türlerini daha yakından tanıması ve sağlıklı yaşam kültürü oluşturması için aileye, eğitim sistemine, kamu politikalarına ne gibi görevler düşmektedir? Bu hususta toplumun tüm kesimlerine etki eden bir Yeşilay var. Siz bu hususta Yeşilay'ı nasıl konumlandırıyorsunuz?
Yeşilay, herkesin bildiği gibi 1920 yılında İstanbul’da işgal güçlerinin gençleri alkol ve zararlı maddeler yoluyla yozlaştırma girişimlerine karşı kurulmuş köklü bir halk sağlığı hareketidir. Yüzyılı aşan geçmişi boyunca bağımlılıkla mücadelede kesintisiz bir kararlılık göstermiş olması, ona sadece kurumsal bir kimlik değil, aynı zamanda toplumsal güven kazandırmıştır. Bugün Yeşilay, gençten yaşlıya, kırsaldan kente toplumun her kesimi tarafından bilinen ve güven duyulan bir kurum olarak görülmektedir. Bu güvenin temelinde ise Yeşilay’ın bağımlılıkla mücadelesini hiçbir çıkar gözetmeden, yalnızca toplum sağlığını merkeze alarak yürütmesi yatmaktadır. Dolayısıyla Yeşilay hem tarihi bir mirasın temsilcisi hem de halk sağlığında güvenilir bir paydaş olarak konumlanmaktadır.
Gençlerin bağımlılıklardan korunması, çok katmanlı ve bütüncül bir yaklaşım gerektirir. Aileler çocuklarına yalnızca bilgi aktaran değil, aynı zamanda sağlıklı yaşam konusunda rol model olan bir işlev üstlenmelidir. Ebeveynlerin teknoloji kullanımındaki dengeli tutumu, sigara ve alkol karşısındaki net tavrı, gençlerin davranışlarını doğrudan etkiler.
Diğer yandan eğitim sistemi, sağlık okuryazarlığını erken yaşlardan itibaren çocuklara kazandırmalıdır. Okullarda bağımlılık farkındalığı, dijital hijyen, sağlıklı beslenme ve ruh sağlığı gibi konular hâlihazırda maarif modeli kapsamında müfredata entegre edilmiştir. Ancak uygulamalı, alışılan ders formatının dışında eğitim modelleriyle gençlerin bağımlılıklara karşı güçlü bir farkındalık geliştirmesi sağlanabilir. Kamu politikaları ise bağımlılıktan arındırılmış sosyal alanlar, genç dostu kültürel ve sportif faaliyetler ile gençlerin sağlıklı yaşam alışkanlıklarını desteklemelidir.
Bağımlılıkla mücadeleye yapılan her yatırım, toplumun hem daha sağlıklı hem de daha mutlu yaşaması için yapılan bir yatırımdır. Gençlerimize küçük yaşlardan itibaren farkındalık kazandırmak, sağlık okuryazarlığını artırmak ve güçlü bir toplumsal dayanışma ağı kurmak, bu mücadelenin en etkili silahlarıdır. Bu noktada Yeşilay, bağımlılıkla mücadelede her kademede stratejik bir ortak olarak konumlanmaktadır.
Bunun yanı sıra Yeşilay, sağlıklı yaşam kültürünü topluma yerleştirme noktasında da önemli bir sorumluluk üstlenmektedir. T.C. Sağlık Bakanlığı ve T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı gibi kurumların yanında, toplumun en güvenilir halk sağlığı liderlerinden biri olarak konumlanmaktadır. Kurumsallığı ile kamu kurumlarının güvenilir bir paydaşı, sivil toplum ruhu ve gönüllüleri ile bireye doğrudan ulaşabilen bir köprü işlevi görmektedir. Önümüzdeki dönemde başta Sağlık Bakanlığımız olmak üzere, Yeşilay ile yürütülen iş birliklerinin daha da güçlenerek devam etmesini temenni ediyorum.