Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1064
Yaşam
“Mutlu Bir Aile İçin Her Şey Mükemmel Olmak Zorunda Değil”
Yeşilay Eğitim Psikoloğu Merve Fidan, mutlu aile denildiğinde pek çok kişinin aklına gelenin herkesin, her şeyin mükemmel olduğu bir resim olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Aslında mutlu aile, mutlak bir mutluluk yerine, birlikte zorlukları aşmaya, bağları güçlendirmeye çalışan ve her daim birbirine koşulsuz sevgi ve saygı gösteren bir ailedir.” Yeşilay Eğitim Psikoloğu Merve Fidan ile mutlu aile, mutlu çocuk ilişkisini konuştuk.
Mutlu aileyi nasıl tanımlarsınız? Mutlu bir ailenin sahip olduğu özellikler nelerdir? Bize mutlu ve sağlıklı bir aile resmini anlatabilir misiniz?
Mutlu bir aile dendiğinde kimilerinin aklında, herkesin ve her şeyin mükemmel olduğu bir resim canlanabilir. Bu resimde muhtemelen çocuklar çok uyumlu olur; ebeveynler her zaman doğru olanı yapar; ailede hiç çatışma, sorun olmaz ve kimse hata yapmaz. Ancak benim çizeceğim mutlu aile resmi biraz farklı olacak. Benim mutlu aile resmimde; çocuklar hızlı bir büyüme sürecindeler; kendilerini ve dünyayı anlamaya çalışıyorlar. Büyüme yolculuğunda bazen her şeye kolay adapte oluyor bazen ise zorluklar yaşayıp çevrelerine de zorluk yaşatabiliyorlar. Ebeveynler ise inişli çıkışlı bir yoldalar. Bu yolda çocuklarını güvende hissettirmeye, ihtiyaçlarını karşılamaya, koşulsuz sevgi vermeye, gerektiğinde tolerans göstermeye çalışıyorlar. Çoğu zaman hatalar yapıyorlar ama yeri geldiğinde özür dileyerek, bir şekilde telafi de ediyorlar. En önemlisi ise, aile üyeleri birbiriyle iletişim kurarak, her türlü zorluğa karşı güçlü bir bağ oluşturuyorlar. Özetle ben mutlu aileyi; mutlak bir mutluluk yerine, birlikte zorlukları aşmaya, bağları güçlendirmeye çalışan ve her daim birbirine koşulsuz sevgi ve saygı gösteren bir aile olarak tanımlıyorum.
“HER ÇOCUK FARKLIDIR”
Size göre ebeveynlerin kişisel mutluluğu ve psikolojik durumu aileyi nasıl etkiliyor? Çocukları sağlıklı bir aile ortamında yetiştirmek için ebeveynler nereden başlamalılar ve onlara düşen sorumluluklar neler?
Bir çocuğun sağlıklı gelişimi için temelde ailede ihtiyaç duyduğu şey sevgi, güven ve ihtiyaçlarının karşılanması. Çocukların sağlıklı gelişebilmesi için ebeveynlerin ilk olarak ihtiyacı olan şey ise kendilerinin iyi olması. Ebeveynlerin iyi oluş hali, çocuklarına karşı daha duyarlı olabilmelerini ve sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisi yürütebilmelerini sağlar. Ebeveynin, birey olarak hayatından doyum alamaması, sosyal olarak iletişim kurmakta zorlanması, zorlayıcı duyguları yönetememesi ve çevresinden destek alamaması iyi oluş halinin düştüğünü gösterir. Ebeveynin iyi oluş hali düştüğünde ise, aile içi iletişim zayıflar; huzursuzluklar artar ve bu durumdan en çok da çocuklar etkilenir. Çünkü ebeveynin iyi oluş halinin düşmesi, ebeveynlik tutumlarını da olumsuz şekilde etkileyebilir. Örneğin, anne veya baba, öfkesini kontrol etmekte zorlanıyorsa, çocuklarına karşı psikolojik ve fiziksel olarak daha sert bir tutum sergileyebilir. Bu da ebeveyn ve çocuk arasında çatışmaların artmasına, güven duygusunun azalmasına ve çocuklarda kaygı, depresyon, saldırganlık gibi içsel ve dışsal davranış problemlerine neden olabilir.
Çocuğa sevgi, şefkat, güven duygusunu vermek gibi temel prensipler dışında ebeveynliğin bir kılavuzu yok maalesef. Ama olsaydı da muhtemelen işe yaramazdı. Çünkü her çocuk farklıdır. Bu nedenle ebeveynlerin “Nereden başlamaları gerekir?” sorusuna verilebilecek en iyi yanıt çocuklarını tanımaktır. Her çocuk farklı bir mizaçla doğar. Bazı çocuklar daha hareketli, bazıları içe dönük, bazıları daha duygusal olabilir. Bu mizaç özelliklerini iyi gözlemlemek ve ebeveynliği çocuğa göre şekillendirmek gerekir. Örneğin, çocuk ürkek ve çekingen bir mizaca sahipse, katı, sert bir tutum yerine daha sakin ve yumuşak bir tutum sergilemek gerekir.
Sağlıklı bir aile ortamı için en önemli unsur aile içi iletişimdir. Ebeveynlerin çocuklarına, söylediklerinin duyulduğunu ve anlaşıldığını hissettirmeleri çok önemli. Bunu yapmanın tek yolu, yargılamadan dinlemek ve herkesin kendini ifade edebileceği güvenli bir alan yaratmak. İletişim kurarken empati yapabilmek, karşıdakinin duygusunu ve ihtiyaçlarını görebilmek gerekir. Örneğin, çocuk öfkelendiyse, hemen tepki vermek yerine, öfkesinin altında yatan olay ve duyguyu anlamaya çalışmak sağlıklı bir iletişimin kilit noktasıdır. Ebeveynler çocuklarının ilk ve en büyük rol modelleridir. Ebeveynlerin tüm tutum ve davranışları, çocuklarının tutum ve davranışlarını belirler. Çocuğunuz sizin nasıl iletişim kurduğunuzu, duygularınızı nasıl yönettiğinizi izler ve modeller. Bu nedenle, çocuklardan beklenen olumlu tutum ve davranışları önce ebeveynlerin göstermesi gerekir.
Anne babanın tutum ve davranışlarının çocukların mutluluğuna etkisi nedir? Mutlu çocuklar için ideal ebeveyn ilişkisi nasıl olmalı?
Ebeveyn tutum ve davranışları çocukların mutluluğunun ve sağlıklı gelişiminin en büyük belirleyicisidir. Her ebeveynin çocuklarını yetiştirirken geliştirdiği farklı tutumları var. Bazı ebeveynler, bizim “otoriter tutum” dediğimiz katı kuralların ön planda olduğu tutuma sahip olabiliyor. Bazı ebeveynler ise, “‘izin verici” dediğimiz, sınır ve kuralların belirli olmadığı, daha serbest bir tutum sergileyebiliyorlar. “İhmalkâr” dediğimiz bazı ebeveynler ise daha pasif, ilgisiz tutum gösterebiliyorlar. “Demokratik” dediğimiz ebeveynler ise kurallara, kararlara çocukların da birey olarak dahil edildiği tutumlara sahip olabiliyorlar.
Araştırmalar bize, demokratik ebeveynlik tutumunun en etkili tutum olduğunu gösteriyor. Çocuklar aile içinde bir birey olarak fikirleri alındığında, net ve tutarlı kuralları olduğunda, ceza değil davranışlarının sonuçlarını yaşadıklarında ve her koşulda sevgi ve kabul duygusunu hissettiklerinde mutlu oluyor ve sağlıklı bir gelişim gösterebiliyorlar.
Ebeveynlik oldukça meşakkatli. Sorumluluk büyük olduğu için ebeveynlerin iyi bir takım arkadaşı olarak görev ve sorumlulukları paylaşmaları çok önemli. Genel olarak, toplumumuzda annelerin daha fazla sorumluluk aldığını, babaların ise sorumluluklar noktasında konulara daha az dahil olduğunu görebiliyoruz. Hâlbuki babaların da bakım vermede ortak olması ve aile dinamiğinde aktif olması gerekiyor. Ebeveynlerin kararları ortak alıp, çocuğa karşı aynı dili konuşmaları çok önemli. Ailelerde şunu çok görüyoruz: Anne bir kural koyuyor, baba önce o kuralı bozan olabiliyor ya da tam tersi. Sonra bu durum nerede nasıl davranacağını bilemediği için çocukta davranış problemlerine neden olabiliyor.
Ebeveynlerin çocuklara karşı tutum ve davranışları kadar birbiriyle olan ilişkileri de çocuğun mutluluğunu belirler. Evde anne baba arasındaki sürekli çatışma ve huzursuzluk hali, çocukların da bu huzursuzluğu hissetmelerine, kaygı, korku yaşayıp bazı davranış sorunları geliştirmelerine neden olabilir. Bu nedenle, ebeveynler kendi ilişkilerine şiddetli geçimsizlik yaşıyorlarsa, bu durum çocuklarının psikolojik sağlığını etkilemeden bir uzmana başvurmaları gerekir.
“HER AN MUTLU HİSSETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL”
Size göre mutluluğu sürekli kılabilmek mümkün mü? Bunu sağlamanın yolları neler?
Hayattaki tek hedefimiz mutlu olmak ise bunun çok gerçekçi bir beklenti olduğunu düşünmüyorum. Tabii ki bu demek değil ki mutsuzluk kaçınılmaz bir son. Hayat bir sürü güzelliklerle ve bir o kadar da zorluklarla dolu. Her an mutlu hissetmemiz mümkün değil. Tek amacımız bu olduğunda hayal kırıklığı ve mutsuzluk yaşamamız kaçınılmaz. Bence önemli olan, kişinin yaşadığı zorlu durumlar dışında kendini hayatında keyifli ve yeterli hissedebilmesi. Bunu yapabilmek için ise kişinin kişisel kaynaklarını güçlendirmesi gerekir. “Nedir bu kaynaklar?” derseniz bunlar; duyguları yönetebilme, problem çözebilme, karar verebilme, olumlu düşünebilme, kendinin farkında olma, kendine şefkat gösterebilme, sağlıklı ilişkiler yürütebilme gibi yaşam becerileridir. Bunların yanında, kişinin kendine zaman ayırması, kendine iyi gelecek aktivite ile hobiler edinmesi ve tabii hayatta belirli bir amacının olması önemli. Son olarak da, kişinin iyi hissetmediği, hayattan keyif alamadığı ve günlük rutinleri sekteye uğramaya başladığı durumlarda bir uzmandan destek alması gerekir.
Çocuklarla birlikte vakit geçirmek, oyunlarına katılmak, onlara vakit ayırmak mutlu aile ortamını ne ölçüde etkiliyor?
Çocuklarla vakit geçirmek, oyunlarına katılmak yani onlara vakit ayırmak güçlü bir bağ kurmanın tek yolu. Biliyoruz ki her ebeveyn çocuğuyla vakit geçirmek istiyor ama çoğu zaman evde yapılacaklar, çalışan ebeveynler için işin getirdiği yorgunluklar, çocuklarla geçirilen vaktin süresini ve kalitesini olumsuz etkileyebiliyor. Aslında çocukla vakit geçirmek dediğimizde ebeveynler bazen uzun bir süre olması gerekiyormuş gibi düşünebiliyor. Ama asıl önemli olan şey nicelik değil nitelik. Örneğin, bir ebeveyn çocuğunun yanında üç saat oturur ama tek yaptığı onu oynarken seyretmektir. Başka bir ebeveynin ise yatmadan önce çocuğuyla bir saat vakti vardır ve o bir saatte, birlikte çok sevdikleri bir kitabı okurlar. Sizce hangisi çocukla kaliteli vakit geçirmektir? Diğer bir konu ise, ebeveynlerin çocukla vakit geçirmeyi bir görev gibi, sadece çocuğu eğlendirmek olarak görmesi. Aslında olması gereken şey, ebeveynin de keyif aldığı, belki yorgunluğunu atabileceği şekilde birlikte vakit geçirmek. Bu noktada, eğlenmenin en güzel yolu olan oyun oynamaktan bahsetmek lazım. Oyun, özellikle erken çocukluk döneminde çocuğun kendini ifade ettiği, çevresiyle bağ kurduğu ve öğrendiği yer. Ebeveynler birlikte oyun oynadıklarında çocuklarının fiziksel, bilişsel, sosyal, duygusal gelişimlerine destek oluyorlar. Ebeveynler için küçük yaşlardaki çocuklarıyla oynamak daha kolayken, çocuklar büyüdükçe bunun zorlaştığını görüyoruz; “Artık oyun yaşını geçtin.” gibi ifadeler de duyabiliyoruz. Hâlbuki, kaç yaşında olursak olalım hepimiz hâlâ oyun çağındayız ve oyun oynayıp eğlenmeye ihtiyacımız var.
Oyun, aile içi iletişimi oldukça güçlendiren bir unsur. Oyunlar aracılığıyla, birlikte takım olma, yardımlaşma, karar verme, problem çözme, duyguları ifade etme gibi mutlu aile ortamını sağlayacak önemli aile becerileri kazanılıyor. Belki günlük akışta ebeveyn ve çocuklar çok fazla sohbet edemiyor. Hatta sohbet edecek konu da bulamayabiliyorlar. Ama bir kart oyunundaki sorularla karşılıklı diyaloglar kendiliğinden oluşuyor. Tabii oyunlar aracılığıyla eğlenceli ve keyifli anlar biriktiriliyor. Bu nedenle, ebeveynler, çocukları kaç yaşında olursa olsun, onlara oyun ortamı yaratmalı ve böylece hem kendilerine hem de çocuklarına vakit ayırmalı. Oyun dediğimiz; birlikte sessiz sinema oynamak da olabilir lego oynamak da. Ya da kutu oyunları oynamak veya müzik açıp dans etmek de olabilir. Önemli olan birlikte eğlenmek ve keyifli anlar biriktirmek.
Çocuk ve ebeveyn arasında yaşanan anlık gerginliklerin çözümü için pratik ve her zaman geçerli olacak yöntemler var mıdır?
Öncelikle ebeveynlerin, çatışma ve gerginlikleri hiç olmaması gereken, kötü bir şey olarak görmemeleri gerekiyor. Aile içindeki gerginlikler, problemler ve çatışmalar, bir öğrenme ve gelişme alanı yaratır. Bu çatışmalar sayesinde çocuklar bir sorunu nasıl çözeceklerini, bu anlarda kendilerini nasıl ifade edeceklerini ve duygularını nasıl yönetebileceklerini öğrenirler. Tabii, çatışmaların bir öğrenme alanı olabilmesi için bazı noktaların sağlanması gerekir. İlk olarak, bir gerginlik anında duygular oldukça aktifleşir. Bu, tamamen biyolojik bir olaydır. Çok öfkelendiğimizde beynimizdeki duygu alanı aktifleşir ve buranın aktifleşmesiyle aslında beynimizin düşünme eylemini gerçekleştiren bölüm arasındaki geçiş kapanır. Yani kişi o anda mantıklı düşünemez. Bu nedenle, gerginlik anlarında konuşmak neredeyse hiç işe yaramaz. Örneğin, çocuğunuz öfkeli ve bağırıyorsa, sizin o anda ona bu yaptığının ne kadar yanlış olduğunu anlatma çabanız işe yaramaz. Tam tersine öfke daha da artabilir. Peki ne yapmak gerekiyor? İlk önce bu yoğun duygu halinin sakinleşmesi, beynin düşünme alanının çalışmaya başlaması lazım. Duyguları yönetebilmek için birçok yöntem var. Örneğin, bulunan ortamdan uzaklaşmak, nefes egzersizleri yapmak, dikkati dağıtacak bir işe yönelmek olabilir. Öfke gibi yoğun zorlayıcı duygular geçtiği zaman oturup konuşmak çok önemli.
Konuşma esnasında kullanacağımız dil çok kritik. Biz her zaman konuşurken duyguları anlayıp yansıtmanın önemini vurguluyoruz. Bu da “ben dili” dediğimiz yöntemle mümkün. Örneğin, konuşurken ebeveyn çocuğuna; “Sen hep bana böyle kötü davranıyorsun.” dediğinde muhtemelen yine gerginlik başlar. Çünkü “sen” ve “hep” gibi kelimeler suçlayıcı ve genelleyici ifadeler. Bu esnada çocuk da kendini savunmaya ve o da aynı şekilde ebeveyni suçlayıcı ifadeler söylemeye başlar, döngü bu şekilde devam eder. “Ben dili” kullanıldığında nasıl oluyor bir bakalım. Örneğin, ebeveyn çocuğa “Sen bana bağırdığın zaman ben çok üzgün hissediyorum.” dediğinde çocuğun davranışını genellemeden kendi hissettiği duyguyu vurgulamış oluyor. Böylece çocuk kendi davranışının sonuçlarını anlayıp çözüm için iş birliğine açık hale geliyor.
Çatışma çözmeyi kolaylaştırabilecek bir diğer yöntem ise, olumsuz tutum ve davranışlar yerine çocuğun olumlu davranışlarını vurgulamak. Örneğin, çocuğun odasını toplaması bekleniyorsa, bu davranışı gerçekleştirdiği anlar çocuğa hatırlatılabilir. Aynı şekilde, o andaki öfkesine odaklanmak yerine aslında kendini iyi ifade edebildiği anlar vurgulanabilir. Olumsuz davranışlar daha az, olumlu davranışlar daha fazla vurgulandığında çocukların olumlu davranışları artacak ve gerginlikler azalacaktır.
Ebeveynliği çocuğa göre şekillendirmek nasıl önemliyse çatışma çözerken de çocuğunuzun neye nasıl tepki vereceğini düşünerek farklı yöntemler geliştirmek de o kadar gerekli ve önemli. Fakat genel geçer bir kural söylemek gerekirse; o da çatışmayı bir güç savaşı haline getirmemek, iş birliği içinde olmak ve probleme odaklanmak yerine çözümler üzerinde düşünmek diyebiliriz.
“AİLE KURALI OLUŞTURULMALI”
Aile içi iletişimde kopukluklara yol açan ebeveyn ve çocukların internette veya sanal ortamlarda gereğinden fazla zaman geçirmesinin önüne nasıl geçilebilir?
Teknoloji hayatımızın çok büyük bir parçası. Teknoloji sayesinde araştırıyoruz, öğreniyoruz, iletişim kuruyoruz, geziyoruz ve eğleniyoruz. Fakat ebeveynlerin bu dönemde en zorlandıkları ve çocuklarıyla aralarında kopukluk yarattığını düşündükleri şey teknoloji ve burada geçirilen uzun süreler. İnternet, sanal dünya hem yetişkinler ve daha çok da çocuklar için çok ilgi çekici. Çocuklar orada gerçek hayatta olmadığı kadar eğlenebiliyor, sosyalleşebiliyor, kazanma duygularını yaşayabiliyorlar. Bu nedenle de sanal dünyanın fazlaca sunduğu bu imkânlardan sonra çocuklar gerçek hayattaki aktivitelerden çok fazla zevk alamamaya başlıyor. Peki ebeveynler ne yapmalı? Öncelikle Yeşilay olarak teknoloji bağımlılığı içeriklerimizde de vurguladığımız üzere, teknoloji sınırlı ve doğru kullanıldığında faydalıdır. Bu nedenle, çocukları teknolojiden tamamen uzak tutmak, mahrum etmek doğru bir yol değil. Yapılması gereken şey; erken yaşlardan itibaren teknolojiyle geçirilen zamana, bir aile kuralı olarak sınır koymak. Buna “aile kuralı” diyorum çünkü şunu çok görüyoruz: Ebeveyn çocuğa “Telefona bu kadar bakma.” diyor ama kendisinin elinde hep telefon, tablet var veya sürekli televizyon karşısında. Ailece oturup teknolojik cihazların kullanımına dair kurallar belirlenebilir, gerekiyorsa bir kağıda yazılıp ailece imzalanan bir sözleşme oluşturulabilir. En önemlisi bu sözleşmede, kurallara uyulmadığında yaptırımların da birlikte belirlenerek yazılmış olması. Örneğin, oyun oynama süresi aşıldıysa, çocukların günün geri kalanını teknolojik cihazlar olmadan geçirmesi bir yaptırım olabilir. Kuralları koyarken de çocuklara neden bu kuralın konulduğunu, neden teknolojinin sınırlanması gerektiğini yaşa uygun bir şekilde anlatmak gerekir. Teknolojik cihazların, internetin yaratabileceği sorunlar çocuklara açıklanabilir. Örneğin, oyun karşısında geçirilen uzun sürenin kemik ağrılarına, göz bozulmasına neden olduğu, sorumlulukların aksadığı ve gerçek hayattaki arkadaşlık ilişkilerinin bozulabileceği söylenebilir.
Kural koyma dışında, ebeveynlerin bu konuda rol model olması gerekiyor. Diyelim ebeveyn işten eve geldi, direkt televizyon açıyor veya telefonuyla oynuyorsa, çocuk da odasından çıkmayabilir ve oyun oynayabilir. Bu noktada ebeveynlerin kendilerini de fark etmeleri ve kontrol etmeleri önemli. Bir diğer önemli nokta, ebeveynlerin çocuklarına internete karşı alternatifler yaratmaları. Yani, çocuk internette oyun oynamasın ama ne yapsın? Bunun çocuğa sunulması gerekir. Böyle denince genelde ebeveynlerden şu cevap geliyor; “E bizimle oyun oynamak istemiyor, sıkılıyor.” Bu noktada ebeveynlerin, ‘Çocuğumun yaşına uygun etkinlikler öneriyor muyum? Bu, benim ve çocuğumun eğlenebileceği bir etkinlik mi?’ diye düşünmesi lazım. Çocuklarla keyifli oyunlar oynama, spor yapma, dışarıda birlikte bir sanat atölyesine katılma, tarihi yerleri gezme, ailece sevilen bir yerde yemek yeme gibi etkinlikler planlanabilir.
Son olarak en önemli noktalardan biri, çocuğun sanal dünyasını takip etmek ve bu dünyaya dahil olmak. Örneğin, izlediği videolar hakkında çocuğunuzla konuşmak, güncel oynanan oyunları bilmek ve birlikte oynamayı önermek, sosyal medyada tanıştıkları kişileri bilmek, takip ettiği kişiler hakkında konuşmak önemli. Böylece ebeveynler şikâyet ettikleri kopukluk durumunu yaşamaz ve aynı zamanda çocuklarını internetin riskli durumlarından da korumuş olurlar.
BOŞANMALAR ÇOCUĞU NASIL ETKİLİYOR?
Anne ve babanın boşanması çocuğu nasıl etkiler? Bu süreçte anne ve babaya düşen sorumluluklar nedir?
Boşanma sürecinin çocukları nasıl etkileyeceği aslında ebeveynlerin bu süreci nasıl yönettiklerine göre değişir. Boşanma, çocuklar için her şekilde olumsuz duygular yaratacaktır ama önemli olan, bu süreci en az hasarla ilerletebilmek. Boşanma ebeveynlerden öğrenildiğinde, çocuklar ağlayabilir, öfkelenebilir, şaşırabilir, endişelenebilir, merak edebilirler veya hiç tepki vermeyebilirler. Özellikle erken çocukluk döneminde çocuklar daha benmerkezci yapıda oldukları, yani çevrelerinde olan biten her şeyin nedenini kendileri olarak gördükleri için kendilerini suçlayabilirler. Anne baba boşandığında hayatının değişeceğini hisseden veya bilen çocuklar çok kaygılanabilirler.
Çocukların bu süreçle daha rahat baş edebilmeleri için boşanma sürecinde ve sonrasında ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar var. Öncelikle, boşanma kararını anlatırken, çocuğun yaşına ve gelişim özelliklerine uygun şekilde net ve kısa açıklamalar yapmak gerekir. Özellikle, bu kararın, çocuğun kendisiyle ilgili olmadığı konuşmada vurgulanmalı. Ebeveynler, çocuğa onu sevdiklerini ve her zaman anne baba olarak yanında olduklarını söylemeli ve hissettirmeliler. Belirsizlik kaygı yaratacağından, kiminle nerede kalacağından, günlük rutinlerine kadar, çocuğun hayatında neyin aynı kalıp neyin değişeceğinin önceden kararlaştırılması ve çocuğa anlatılması gerekir. Çocuklar üzülecekler, mutsuz olacaklar; çünkü boşanma da bir çeşit yastır. Bu süreçte ebeveynlerin, çocuklara bu konu yokmuş gibi davranmamaları, aksine çocukların duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine alan tanımaları gerekir. En önemli noktalardan biri de boşanma süreci ve sonrasında ebeveynlerin birbiriyle olan ilişkileridir. Anne ve babanın birbiriyle ilgili konulara çocukları dahil etmemeleri, çocuklarla ilgili sorumlulukları paylaşmaları ve mümkün olduğunca birlikte zaman geçirmeleri, yani sağlıklı iletişim kurmaları çocukların mutlu ve sağlıklı olmaları için önemli. Boşanmayı çocuğa açıklamak, ona destek olabilmek ve anne baba olarak ilişki sürdürebilmek gibi konularda zorlanan ebeveynlerin bir uzmana başvurması, bu süreci sağlıklı yürütmelerini sağlayacaktır.
MERVE FİDAN ÖZGEÇMİŞ KİMDİR?
2017 yılında Yeditepe Üniversitesi Psikoloji lisans eğitiminden sonra 2020 yılında Özyeğin Üniversitesi Gelişim Psikolojisi alanında yüksek lisansını tamamlayarak uzmanlığını aldı. Eğitimi süresince farklı sivil toplum kuruluşlarında çocuklarla ve ailelerle psikoeğitim programları ve atölyeler yürüttü. 2020 yılından itibaren Yeşilay Eğitim Yönetimi Müdürlüğü’nde içerik ve tasarım ekibinde Gelişim Psikoloğu olarak çalışmakta ve bağımlılıkları önleme çalışmaları kapsamında yeni içerikler geliştirmektedir.