Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1035
Sağlıklı Yaşam
Bitkilerin İyileştirme Gücü Hakkında Her Şey
İnsanoğlu, bitkileri çok eski çağlardan beri hastalıklarda tedavi yöntemi olarak kullandı. Bitkilerle tedavi diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de çok sık başvurulan bir yöntem olarak kabul görüyor. “Vücut kendini iyileştirmeyi, tamir etmeyi bilir, siz yeter ki ona ihtiyacı olan besini verin.” diyen Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş’a bitkilerle tedavi hakkında merak edilenleri ve doğru bilinen yanlışları sorduk.
“İlaçsız Yaşam”, “Bitkisel Kürlerle İlaçsız Tedavi”, “Mutluluk Kürleri”, “Diyabet ve Zayıflama Kürleri”, “Mutluluk Kürleri 2” ve “Yaşam Sevinci” kitaplarının yazarı Dr. Ümit Aktaş doğru beslenmenin önemini vurgulayarak, “Fitoterapiden sağlığınızı desteklemek, hastalıkları önlemek için faydalanabilirsiniz.” diyor. Dr. Ümit Aktaş’a sağlıklı yaşam ve beslenme ile ilgili merak edilenleri sorduk, bitkilerin hastalıklar üzerindeki önleyici ve iyileştirici gücünü konuştuk.
Fitoterapi ile tanışmanız nasıl oldu?
Diplomamı alıp mesleğimi icra etmeye başladığım yıllarda fakültede nasıl öğretildiyse hastalarımı öyle tedavi etmeye çalışıyordum. Ama özellikle kronik hastalıklar söz konusu olduğunda kendimi tam anlamıyla bozguna uğramış hissettiğimi söyleyebilirim. Bu çelişkiyi en çok gözlemlediğim hastalık da neydi biliyor musunuz? Tip 2 diyabet. Okuldan yeni mezun olmuştum. Hocalarımın anlattıklarını, tip 2 diyabet hastalığında uygulanması gereken protokolü, verilmesi gereken ilaçların hepsini çok iyi biliyordum. Bana okulda öğretilen her şeyi yapıyorum, hasta da benim ona söylediklerimi yapıyor. Birkaç ayda bir geliyor, ilacını yazıyorum. Zaman içinde kan şekerini düzenlemek için daha yüksek dozlara geçiyorum. Düşünün hastayı senelerce takip ediyorsunuz. İlaçlarını alıyor, beslenme önerilerimi uyguluyor ama hastalık ilerliyor, vücutta yaptığı tahribat artarak devam ediyor. Hastanın ayaklarında iyileşmeyen yaralar oluşuyor, bağışıklık sistemi zayıfladığı için vücudunda çıbanlar çıkıyor, göz problemleri başlıyor, böbrek yetmezliği, damar hastalıkları gelişiyor. İnsan ister istemez sorgulamaya başlıyor: “Bana öğretilen her şeyi yaptım. Hata nerede? Yanlış olan ne? Neden hastalıklar iyileşmiyor?” Bu sorular kafamı ciddi anlamda kurcalamaya başladı. Ve bu noktada asıl soruyu sordum: “Ben hastalıkları nasıl tedavi edebilirim?” Yolculuğum bu temel soruyla başladı. Ve bu yolculuk beni doğru beslenmenin önemine, hastalıklarda beslenmenin nasıl olması gerektiğine ve fitoterapi bilimine götürdü.
“TEDAVİ UZMAN HEKİMLERCE YAPILMALI”
Fitoterapinin geleneksel tıptan farkları nelerdir? Pek çok Batı ülkesinde, tamamlayıcı tıp uygulamaları destekleniyor, hastanelerde bu konuda uzmanlaşmış doktorlar bulunuyor. Özellikle Almanya fitoterapi konusunda çok ileri. Tüm dünyada, kanserden diyabete pek çok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde bitkiler, bitkisel takviyeler kullanılıyor. Kronik ağrılarda fitoterapi, akupunktur gibi tedavilerden faydalanılıyor. Almanya’da doktorların %66’sı hastalarının tedavisinde bitkisel ürünler reçete ederken, Japonya’da bitkisel tedavi oranı %70’leri buluyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl milyonlarca kişi, şifa bulmak ya da tedavilerini desteklemek için, tamamlayıcı tıp alanında uzmanlaşmış hekimlere başvuruyor, nüfusun neredeyse yarısı sağlığını bitkisel ekstrelerle destekliyor. Eğer amaç hastaya şifa vermekse, etkinliği kanıtlanmış tüm tedaviler, yaklaşımlar desteklenmeli, tanınmalı ve bu tedavilerden faydalanmak hastanın en doğal hakkı olmalı. Bugün bile, yaygın olarak reçete edilen binlerce ilacın neredeyse yarısı ya bitkisel kaynaklıdır ya da bitkilerden elde edilen maddelerin kimyasal taklitleridir. Tüm dünyada koruyucu hekimlik ciddi bir yükselişte. Konvansiyonel tıbbın ilgi alanına girmeniz için maalesef önce hastalanmanız gerekiyor. Halbuki esas olan hastalık ortaya çıkmadan önlemek olmalı. Fitoterapi özellikle bu noktada büyük önem taşıyor. Fitoterapiden sağlığınızı desteklemek, hastalıkları önlemek için faydalanabilirsiniz. Hastalık ortaya çıktıktan sonra da o hastalıkta etkisi kanıtlanmış bitkisel ekstrelerden faydalanabilirsiniz, tabii tedavi fitoterapi eğitimi almış bir hekim tarafından düzenlenmeli.
İnsanlar neden bitkisel tedavi yöntemlerine yönelmeli? Bitkisel tedavi yöntemi, normal tedavinin hangi aşamasında yer alıyor?
İnsanlar her zaman bitkisel tedavilerden faydalanabilir. Esas olan hasta olmayı beklemeden, hastalanmadan doğru beslenmenin, şifalı bitkilerin gücünden faydalanmaktır. Kimyasal ilaçları merkezine alan tedaviyi normal tedavi olarak kabul edersek, bitkisel ekstrelerle yapılan tedaviyi, yani fitoterapiyi normal olmayan tedavi olarak mı görmeliyiz? Sorudan böyle bir anlam çıkıyor. Her iki tedavi de tıp biliminin kollarıdır ki kimyasal ilaçların pek çoğunun bitkisel molekülerin kimyasal taklidi olduğu düşünülecek olursa bu ayırım bile tam olarak doğru değil. Kimyasal ilaçların çoğunun ciddi yan etkilerle birlikte geldiği de unutulmamalı ve öncelik beslenmeye, mümkün olan her durumda da fitoterapiye verilmeli.
Hastalık ortaya çıkmadan önlemek, yani koruyucu hekimlik dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde giderek daha çok rağbet gören bir yaklaşım. Neden? Çünkü kronik hastalıkları önlemek hastalık ortaya çıktıktan sonra tedavi etmekten çok daha kolaydır. Peki ya hastalandıktan sonra doğru beslenmenin, bitkisel desteklerin ne tür faydalarını görebiliriz? Tip 2 diyabetten kansere, tiroid hastalıklarına kadar kronik hastalıkların tümünde beslenme mutlaka düzenlenmelidir. Yukarıda da belirttiğim gibi tip 2 diyabette sadece beslenmeyi düzenlediğimizde hastalık tam şifa ile iyileşiyor.
Mesela kanseri ele alalım, dünyada kanser tedavisi üstüne yapılan araştırma ve çalışmaların odak noktasında, kemoterapi uygulamasından kaçınma çabası var. Neden? Çünkü tıp dünyası da kemoterapi ile ilgili sorunların, açmazların çok iyi farkında. Bu yüzden de alternatif tedavilerin arayışında. Bu alternatif tedavilerin başında da immünoterapi, yani bağışıklık sistemini desteklemek üzerine kurulu bir tedavi geliyor. Bağışıklık sistemini destekleyen uygulamalar ise ağırlıklı olarak bitkisel tedavilerdir. Bitkilerin kanser tedavisinde kullanılması tüm dünyada uzun zamandır uygulanan, bilimsel çalışmalarla desteklenen, kabul görmüş bir yaklaşımdır. Ülkemizde fitoterapi bilimi hor görülürken, Amerika’nın ikinci büyük kanser araştırma merkezi olan John Hopkins’in brokoli ekstresi olduğunu biliyor muydunuz?
“TEMEL OLAN BESLENMEDİR”
Fitoterapide en çok hangi hastalar çözümü sizde arıyor? Şu ana kadar yaşadığınız farklı ya da ilginç vakalar var mı?
Bana farklı birçok hastalıkla başvuran hastalarım var. Çünkü tehlikeli yan etkileri olan ilaçları kolayca reçete etmediğimi iyi biliyorlar. Çünkü her hastalıkta beslenmenin son derece önemli olduğu konusunda bir bilinç oluştu. Bakın dikkatinizi çekerim fitoterapi değil beslenme diyorum! Uzmanlığım fitoterapi üstüne ama temel olanın beslenme olduğunu unutmamak gerekiyor. Tüm kronik hastalıkları tam şifa ile iyileştiremeyebilirsiniz ama beslenme ve fitoterapi ile hastalığı kontrol altına alabilir, semptomların hafif seyretmesini sağlayabilir, hastanın yaşam kalitesini artırabilirsiniz. Bana başvuran çok sayıdaki tip 2 diyabet hastamın tam şifa ile iyileşmesi en büyük mutluluğum, gururumdur. Seneler boyunca doktorlarının verdiği her ilacı içen, her dediğini yapan ama hastalıkları giderek derinleşen “Sen iyileşemezsin, hayat boyu ilaç kullanman gerekiyor.” denilen hastalar bunlar… Ama doğru bir beslenme modeli ile tip 2 diyabetteki etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış bitkisel desteklerle hastalık tam şifa ile iyileşir. Ama şunu mutlaka vurgulamak gerekir: Tatlı, börek, çörek yiyen, bol bol cips, pizza, makarna tüketen birine gidip de çörek otu, zeytin yaprağı özü gibi diyabet tedavisindeki etkisi kanıtlanmış bitkisel ekstreler verseniz ne fayda? Hasta yanlış beslenmeye devam ettikçe hiçbir bitkisel ekstre onu iyileştiremez. Pek çok ilginç vakayla karşılaştım, ama size anlatacağım üç vaka tıp bilimi yanlış ya da eksik icra edildiğinde neler olabileceğine çok iyi örnek oluşturuyor.
Birincisi, 7-8 sene kadar önce, 15 sene boyunca depresyon tedavisi görmüş bir kadın hasta başvurdu kliniğime. Neredeyse piyasada mevcut bulunan tüm ilaçları sırayla kullanmıştı. Tüm bu ilaçlara rağmen, şikayetleri bir türlü geçmiyordu. Sürekli mutsuz, isteksiz ve yorgun olmaktan şikayetçiydi. Şikayetleri ve muayene bulguları beni tiroid bozukluğuna yönlendirdi. Yaptığımız kan tahlili sonucu hastada hipotiroidi olduğu ortaya çıktı. 15 sene boyunca hastaya farklı farklı antidepresanlar reçete edilmişti, ama hastanın tiroid hormonlarına bakmak kimsenin aklına gelmemişti. Hipotiroidinin belirtileri yorgunluk, halsizlik ve isteksizliktir. Bu belirtilerle size başvuran bir hastada önce tiroid hormonlarına bakılmalı. Sorunları depresyona bağlanan hasta antidepresanlar yüzünden daha çok kilo almış, şikayetlerinin hiçbiri düzelmemiş ve başlangıçtan daha kötü olmuştu.
Başka bir ilginç vaka ise bana kolunu kaldıramayacak derecede halsizlik şikâyetiyle gelen genç bir kadın hastamdı. Aslında profesyonel bir sporcuyken, tüm hayatını sekteye uğratan ağrıları olmaya başlamıştı. Lyme hastası olabileceği şüphesiyle tahlillerini yaptırdık ve sonuç pozitif çıktı. Oysa ağrılarından dolayı dolaşmadığı klinik kalmamıştı ve kimsenin aklına lyme hastalığı gelmemişti. Borrelia burgdorferi bakterisi ile enfekte olmuş kenelerden geçen lyme hastalığı eğer radarınızda değilse teşhis etmesi son derece zor bir hastalıktır. Eğer özellikle bu hastalığı araştırmazsanız bulmanız mümkün değil.
Bir diğer vaka ise kliniğime gelen 12 yaşlarındaki kız çocuğuydu. Çocuk bana gelmeden yaklaşık iki sene önce aşırı halsizlik, yorgunluk ve mide bulantısı şikayetleri ile ailesi tarafından bir tıp fakültesine götürülmüştü. Teşhis aplastik anemiydi. Bu kemik iliğinin baskılandığı ve neredeyse tüm kan hücrelerinin sıfırlandığı bir hastalıktır. Hemen kemoterapi ve kortizon tedavisine başlanıyor. Küçük hastamın durumu iyice kötüleşiyor. Ölümün eşiğine gelen çocuktaki asıl sorun neymiş biliyor musunuz? Ağır metal zehirlenmesi. Kimsenin aklına ağır metal zehirlenmesine bakmak gelmemiş bile. Zehirlenmenin kaynağı mı? Tost makinesi. Anne tost makinesinin yüzeyi çizildiği için önlem almak adına içini alüminyum folyo ile kaplamış. Yani yediği tostlarla küçük kızın vücudunda yüksek miktarda alüminyum birikmiş. Vücut ağır metallerin yükü altında, ilik baskılanmış kan hücresi üretemiyor. Neyse ki, hastam ağır metalleri vücuttan atan şelasyon tedavisine başladıktan kısa süre sonra tamamen iyileşti.
“TIP EĞİTİMİ İLAÇ REÇETE ETMEKÜZERİNE KURGULANIYOR”
İlaçların hastalıklar üzerinde tamamıyla geçirici bir etkisi var mıdır? Buna ek olarak hastalığın tamamını çözmemesi ilaç sektörünün eksikliğinin bitkilerle tamamlanacağını gösterebilir mi?
Bazı hastalıklarda ilaç alır ve tamamen iyileşebilirsiniz. Bu hastalıkların da hemen hepsi akut hastalıklardır. Mesela ciddi ateş, solunum sorunları, halsizlik gibi şikâyetlerle doktora gittiniz. Tahliller yapıldı ve hastalığınızın bakteriyel bir enfeksiyon olduğu anlaşıldı. Doktor size antibiyotik reçete eder ve dinlenip, ilacınızı alırsanız iyileşirsiniz. Ama tabii doktorunuzun bir kür antibiyotikle bağırsaklarınızdaki faydalı bakterilerin yok olacağı konusunda sizi mutlaka bilinçlendirmeli ve hem beslenmenizdeki probiyotik zengini gıdaları artırmalı, hatta antibiyotiğin yanında probiyotik takviyesi de reçete etmeli. Ama romatizma, tip 2 diyabet gibi kronik hastalıklarda ilaçlar, bırakın sorunu çözmeyi daha da kötü bir hale getirir, hastalığın derinleşmesine neden olur. Romatizma hastalığında kullanılan bir ilaç grubunun ortak özelliği bağışıklığı baskılamasıdır. Siz gidip bağışıklık sistemini baskılarsanız vücudu her türlü hastalığa karşı savunmasız bırakırsınız. O zaman da hasta romatizmadan değil zatürreden, kanserden ölür. Sistemin bütününde sorun var. Tıp eğitimi ilaç reçete etmek üzerine kurgulanıyor. İlaçların yan etkileri ya gizleniyor ya da nadir görülen yan etkiler olarak lanse ediliyor. Beslenmenin sağlık üzerindeki belirleyici rolü önemsenmiyor, doktorlara beslenmenin nasıl olması gerektiği öğretilmiyor. İlaç sektörünün eksikliğinden ziyade sistemin yanlışlığı konuşulmalı ve bunun nasıl düzeltileceğine kafa yorulmalı. Çünkü bir hastalık için ölümcül yan etkileri olan bir ilaç reçete ediliyorsa bu ilacı bitkisel ekstrelerle, fitoterapi ile destekleseniz de fayda etmez.
Beslenmenin ve doğal yaşamın insan sağlığına etkilerini biliyoruz. Bunlar hasta bireylerin iyileşmesine hangi oranda katkı sağlıyor?
Öncelikle “doğal yaşam” tabirinizi ben müsaadenizle “doğal beslenme” olarak değiştireceğim. Çünkü şehri terk edip kendilerine doğada bir hayat kuran ama işlenmiş gıdalar tüketmeye, kötü beslenmeye devam eden çok insan tanıyorum. Doğal beslenme, yani besinleri mevsiminde ve fıtratına uygun bir şekilde tüketmek, tereyağından korkmamak, soğuk sıkım zeytinyağı gibi şifalı besinleri sofranızdan eksik etmemek, serbest gezen tavuğun etini, yumurtasını yemek vücudunuza ihtiyacı olan gıdayı verir. Hele bir de yoğurdunuzu mayalıyor, turşunuzu kuruyor, sofranızı katkı maddeleriyle, kimyasallarla kirlenmiş gıdalardan uzak tutuyor, bitkisel kürlerden faydalanıyorsanız zaten hastalıklara karşı dirençli olursunuz. Her zaman söylerim vücut kendini iyileştirmeyi, kendini tamir etmeyi bilir, siz yeter ki ona ihtiyacı olan besini verin. Siz yeter ki onu besin diye yutturulan toksik yiyeceklerle zehirlemeyin. Bunlar hastalıkları önlemede, bağışıklığı güçlendirmede son derecede önemlidir.