Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1070
Yaşam
Sivil Toplum Kuruluşları Ve Gönüllülüğün Gücü
Sivil toplumun kurumsallaşmış yapıları olan ve günümüzde “üçüncü sektör” olarak adlandırılan STK’lar toplumdaki insanların birbirleriyle ilişkisini ve güven düzeyini ifade ederken sosyal sermayenin gelişmesine katkı sağlıyor. STK’ların insan gücünü oluşturan gönüllüler ise kurum ile toplum arasında iletişim aracı olarak ön plana çıkıyorlar.
Sivil toplum kavramı günümüzde devlet denetiminin, baskısının ulaşamadığı ya da belirleyici olmadığı alanlarda bireylerin devletten izin almadan, sorgulanma korkusu taşımadan ve ekonomik ilişkilerin baskısından bağımsız hareket ederek tutum belirleyebildikleri, gönüllü ve rızaya dayalı ilişkilerin ve kurumların oluşturulabildiği bir toplum olarak tanımlanıyor.
ÜÇÜNCÜ SEKTÖR: STK’LAR
Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) bugünün gelişmiş toplumlarında “üçüncü sektör” olarak niteleniyor. Bu kavramı tanımlamak için sivil toplum, sivil toplum kuruluşları (STK), gönüllü kuruluşlar, devlet/hükûmet dışı örgütler (NGO-Non Govermental Organization), yardım kuruluşları, vergi istisnası örgütler gibi birçok farklı terim kullanılıyor. Dünya genelinde kamu sektörü, özel sektör ve gönüllü sektör (üçüncü sektör) olmak üzere üç temel sektör olduğu kabul ediliyor.
- Kamu sektörü, sosyal düzeni korur. Bunu meşru otorite ve kurallarla gerçekleştirir. Çoğunluğun menfaatlerini temsil eder ve politik sahada faaliyet gösterir.
- Özel sektör, mal ve hizmetlerin üretimiyle ilgilenir. Özel sektör, bireysel menfaatleri temsil eder, piyasa ortamında faaliyet gösterir ve kâr maksimizasyonunu hedefler.
- İnsanlar, kamu ve özel sektörün amaçları ve hedefleri dışında bir araya gelerek birlikler oluştururlar. Bu birlikler özel sektördeki işletmelerden ve kamu kurumlarından farklı özelliklere sahiptir ve üçüncü sektörü oluşturur. STK’lar üçüncü sektör içerisinde faaliyet gösteren örgütlerden oluşur.
SİVİL TOPLUMUN KURUMSALLAŞMIŞ YAPILARI
Farklı altyapılardan, farklı bakış açılarından, benzer ilgilere sahip insanlar STK’ların çatısı altında bir araya gelir. Gönüllülerin sosyal katılımda bulunmasına imkân sağlayan bu kuruluşlar yenilikçiliğe ve modern toplumların problem çözme kapasitelerine katkıda bulunuyorlar. Toplumun talep ve beklentilerinin yerine getirilmesinde, demokratik sürecin etkili işlemesinde, toplumda güven düzeyini artırmada ve farklı insanların bir araya gelerek ortak bir amaca hizmet etmesinde önemli rol oynarlar. STK’lar; toplumsal katılımı artırmak, sivil ve kültürel değerleri korumak ve geliştirmek gibi sivil toplum başlığı altında bulunan, daha az görünülürlüğü olan ancak önemli görevler üstlenirler. Sanat ve kültürden sağlık ve eğitime uzanan birçok alanda faaliyet gösteren STK’lar sivil toplumun kurumsallaşmış yapılarıdır.
Bu kurumlar insanlara yerel, ulusal ve küresel olarak hizmet edebilme fırsatı ve alternatifi sunarlar. STK’lar denildiğinde vakıf ve dernek gibi kurumsal yapılarla birlikte aynı zamanda hayır, hayırseverlik, bağış, gönüllülük, sosyal sorumluluk, saygı, toplumsal miras ve çevre gibi faaliyetler, değerler ve bu değerlerin arkasındaki motivasyonlardan da bahsedilir. Ülkemizde STK’ların önemli bir kısmını vakıflar ve dernekler oluşturuyor. STK’ların
kapsamı geniş bir biçimde değerlendirildiğinde içerisinde vakıflar ve derneklerin yanı sıra birlikler, kooperatifler, sendikalar, meslek odaları ve partiler gibi farklı amaçlar için oluşturulan örgütler de mevcut.
ETKİLERİNİ ARTIRARAK GELİŞTİLER
Kökleri Aristoteles’in “politike koinonia” kavramına kadar giden sivil toplum kavramının ete kemiğe bürünmüş hali olan STK’lar tarih boyunca farklı yerlerde farklı amaçlar için ortaya çıkarken her ülkenin tarihsel ve kültürel dinamiklerinden beslendiler. Toplumdaki sivil katılım düzeyi, teknolojik keşifler, ekonomik koşullar ve devletin gücüne bağlı olarak varlıklarını olgunlaştırdılar. Ve zamanla toplumsal gelişmeleri ve değişimleri etkilemeye başladılar.
STK’ların modern şekli, batı ülkelerinde 19. yüzyıldaki endüstrileşme dönemi boyunca kentli elitlerin artışı, büyüyen orta sınıf ve hızla genişleyen işçi sınıfıyla ortaya çıktı. Birlik kurma hakkının yanı sıra kadın, sivil haklar ve çevre hareketleri gibi sosyal hareketlerin herbiri yüzlerce STK’nın oluşumunu sağladı.
Günümüzdeki tanımıyla sivil toplumun şekillenmesi ise 1970’li yılların ortalarına rastlıyor. 20. yüzyılın sonlarına doğru küreselleşme kavramının öneminin ve hayatımızdaki yerinin artması ile sivil toplum ve onun örgütlü halinin vücut bulduğu sivil toplum kuruluşları ulusal ve uluslararası alanlarda etkileri giderek artan bir yapıya büründüler.
TÜRKİYE’DEKİ STK’LARIN TARİHİ
Türkiye’nin sivil toplum tecrübesi, dünya tecrübesinden bağımsız değil fakat daha geç gerçekleşti. Sivil toplum kuruluşlarının bugünkü içeriğiyle ülkemizde görülmeye başlanması 1990’lı yıllara tekabül ediyor. Türkiye için 90’lı yıllar sivil toplum kavramı için milat olarak kabul edilse de bu kavramın tarihi çok daha eskiye dayanıyor.
Avrupa orijinli bir kavram olarak ortaya çıkan sivil toplumun dinamikleri (merkezi devlet yapılanmasının zayıflığı, toplumsal sınıfların varlığı ve bu sınıfların kendi içlerinde ve devletle arasında bir gerilimin varlığı, serbest pazar, bireysel haklar gibi) Osmanlı’da her ne kadar mevcut olmasa da sivil toplum olarak nitelendirilebilecek unsurların olmadığını söylemek doğru olmaz. Loncalar, vakıflar ve tasavvuf müessesi Osmanlı’da sivil topluma örnek yapılar olarak faaliyet gösteriyorlardı.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar, “güçlü devlet” ve “merkez iktidar” anlayışını Osmanlı’dan devralarak yeni sistemin tesisi ve ayakta kalabilmesi için demokratikleşme çabası, muhalefetin gelişmesi ve örgütlenme girişimlerini engelledi. 1960 yılı ve sonrasında art arda yaşanan askeri darbeler (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997) Türkiye’de demokratikleşme sürecinin önüne setler çekerken örgütlenme kültürünün gelişmesini de büyük oranda etkiledi.
1990’lı yıllarda ekonominin dışa açılması, uluslararası sermaye ile yapılan ortaklıkların artması, toplumsal yapıda demokratikleşme yolundaki gelişmeler STK’ların tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sayısal olarak artmasını ve nitelik, işlevlerinin gelişmesini sağladı. Bunlara ek olarak serbest piyasa ekonomisinin yerleşmeye başlaması, sermayenin artması, uluslararası sistemle yakın ilişkiler sonucundaki ekonomik gelişmeler gönüllü kuruluşların devlet desteği olmadan ayakta kalmalarına yardımcı oldu. Ülkemizde STK’ların finansmanı üyelerin katkısı ve bağışlarla birlikte, kurulan işletmelerden ve devlet katkılarından sağlanıyor. Devlet ayrıca STK’ları vergi muafiyetleri, hibeler ve sözleşmeler yoluyla destekliyor.
ULUSAL KALKINMA PLANLARI VE SİVİL TOPLUM
Türkiye’nin makro politikalarına yön veren temel politika metinleri olarak hazırlanan kalkınma planlarında STK’lara kalkınmanın önemli bir paydaşı olarak özel önem verilirken, birçok faaliyet ve hizmetin yürütülmesinde STK’ların rolü ve kamu-STK iş birliği vurgulandı. Demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak vatandaş katılımı konusu Türkiye’nin politik gündeminin bir parçası olarak ulusal kalkınma planlarında da kendine yer buldu.
9. Kalkınma Planı’nın (2007-2013), temel hedeflerinden biri sosyal katılım süreçlerini geliştirmek olarak belirlendi. 10. Kalkınma Planı (2014-2018) “güçlü, çeşitli, sürdürülebilir bir sivil toplumun filizleneceği uygun bir ortam yaratarak, toplumun her kesiminin sosyal ve ekonomik kalkınma süreçlerine daha aktif bir katılımını sağlamak” şeklinde açık bir hedef ortaya koyarak sosyal hedeflerin gerçekleştirilmesinde aktif vatandaşların üstleneceği rolü açıkça ifade ederek önemli bir adım attı.
11. Kalkınma Planı’nda ise (2019-2023); güçlü, çeşitli, çoğulcu, sürdürülebilir bir sivil toplum için uygun ortamların oluşturulması ile sosyal ve ekonomik kalkınma süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin daha etkin katılımının sağlanması hedef olarak belirlendi.
STK’LARDA GÖNÜLLÜLÜK POLİTİKALARI
Sivil Toplum Kuruluşları’nın misyonlarını gerçekleştirmek için yürüttükleri faaliyetlere bağışları, uzmanlıkları ve zamanlarıyla destek veren gönüllüler sivil toplum kuruluşlarının insan kaynaklarının önemli bir bölümünü oluşturuyor. STK’lar genel olarak gönüllüğü “maddi veya başka herhangi bir çıkar beklentisi içerisinde olmadan”, “kişinin kendi isteği doğrultusunda gerçekleştirdiği” ve “toplumsal yarara hizmet eden aktiviteler” olarak nitelendiriyor.
Gönüllü olarak yapılan etkinlikler, sonunda bir kazanç beklentisi güdülmese de, bireylere çeşitli nitelikler kazandırıyor. Gönüllü birey; haz ve manevi zenginleşme, öz güven gelişimi, ekip çalışması becerilerinde artış, toplumsal konum, yeni bir çevre ve arkadaşlıklar ile yeni ilgi alanlarına sahip olurken diğer yandan toplum üzerinde değişim ve olumlu bir etki yaratıyor.
GÖNÜLLÜ KATILIMI STK’NIN GÜCÜNE GÜÇ KATIYOR
Üyeler, gönüllüler, bağışçılar, bir STK'nın gücünün en önemli unsurları olarak öne çıkıyor. Bu tabanın genişlemesi, STK'nın toplumsal taleplerin sözcüsü olma meşruiyetini artırıyor. Geniş ve nitelikli bir gönüllü tabanı, STK'nın parasal olanaklarıyla belki de hiçbir zaman sahip olamayacağı bir insan kaynağını maddi bir harcama yapmadan kullanabilmesi anlamına geliyor. Kaldı ki, böyle bir parasal güce sahip olan bir STK için bile, profesyonel hizmet alımı yerine gönüllü gücünü kullanabilmek önemli bir meziyet olarak ön plana çıkıyor. Çünkü katılımı sağlamak, bir STK'yı gerçekten sivil ve toplumsal kılan bir beceri olarak öne çıkıyor.
GÖNÜLLÜLER STK’LAR İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?
- Bir STK’nın gönüllülerden destek alması kurumun başarısının göstergesidir.
- Bir STK’nın gönüllülerle çalışması kurumun tanınırlığını artırır, hizmet ve çalışmalarının toplum tarafından görülmesini sağlar. Gönüllüler bir anlamda, STK'nın topluma nüfuz etmiş temsilcileri, STK ile toplum arasında birer iletişim aracıdırlar.
- Gönüllüler, STK’nın hizmetlerinin daha etkili olmasını sağlar. Örneğin, hizmet alan kişilerin, gönüllülerin özverili çalışmalarını görmesi STK'nın etkisini artırır.
- STK’ların kısıtlı bütçelerle ve güçlükle yürüttükleri projeler, gönüllülerin desteğiyle olanaklı hale gelir.
- Gönüllülerin verdiği destek, STK'larda profesyonel olarak çalışan ekip açısından da teşvik edici bir unsurdur.