Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1069
Yaşam
“Çocukları Kaygıları Nedeniyle Utandırmayalım, Usandırmayalım, Cezalandırmayalım”
İstatistikler, her sekiz çocuktan birinde kaygı bozukluğu olduğuna işaret ediyor. Çocuklarda kaygı bozukluklarının genellikle 11 yaş civarında ortaya çıktığı biliniyor. Kız çocukları erkek çocuklarına kıyasla daha fazla kaygı bozukluğu tanısı alırken, kaygı bozukluğu yaşayan çocuk ve ergenlerin ne yazık ki yalnızca yüzde 20’si tedavi gördüğü biliniyor. Oysa araştırmalar, kaygı bozukluğu tedavi edilmeyen çocukların akademik performanslarında düşüş yaşadıklarını, önemli sosyal deneyimlerden mahrum kaldıklarını ve kimi zaman kaygıyla başa çıkmak için madde kullanımı gibi uygunsuz yöntemlere başvurduklarını gösteriyor. Çocuk ve ergenler için çok önemli bir konu olan kaygı bozukluğuyla ilgili Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Doç. Dr. Muhammet Tayyip Kadak ile konuştuk.
Çocuk ve ergenlerde kaygı bozukluğu oluşma nedenleri nelerdir? Nedenler yaş dönemine göre değişir mi?
Kaygı bozuklukları birçok nedenden kaynaklanan önemli ruh sağlığı problemleridir. Öncelikle altta genetik bir nedenin olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Yani aileden gelen kaygı ve korkuya yatkınlığın yol açtığı düşünülen genlerin etkisi vardır. Ancak bunun tek başına yetmediği gözlenmiştir. Yanlış̧ ebeveyn tutumları, yaşanan zorlayıcı olaylar gibi nedenlerle kaygı bozukluklarının oluştuğu düşünülmektedir. Ayrıca çocuğun mizacının da katkısı bulunur. Örneğin, aşırı kaçıngan mizaçtaki çocuklarda, yeni bir durumla veya yeni biriyle karşılaştığında annesinin arkasına saklanma, pasif ya da ürkek davranma görülür. Her ne kadar, kaygı bozukluğu demesek de bu tür mizaç özellikleri, çocuklarda kaygı bozukluğunun ortaya çıkmasında kolaylaştırıcıdır. Diğer bir risk etmeni de, ebeveynlerin tutumudur. Aşırı koruyucu, kaygılı veya aşırı sert ebeveyn tutumları, çocukların baş etme becerilerini etkileyerek anksiyete bozuklukları için risk etkeni olabilirler. Ayrıca, çocuklara bakım veren birincil kişi ile, genelde anne bazen bakıcı yahut anneanne veya babaanne gibi kişilerle bebeklikten itibaren kurulan bağlanma ilişkisi de etkilidir. Son olarak da, akran baskısı, anne-babanın kaybı, göç, boşanma, kültürel etmenler gibi çevresel etkenler de kaygı bozukluklarına yol açabilir. Bu etmenler yaşlara göre değişiklik göstermekle beraber, çevresel etmenlerin yoğunluğu, şiddeti, süresi kişinin baş etme becerisine göre değişiklik gösterir. Ancak özgül fobiler ve ayrılık kaygısı okul öncesi dönemde gözlemlenmeye başlanırken, panik ve sosyal kaygı bozuklukları ise ergenlik ve genç yetişkinlik döneminde daha sık ortaya çıkar. Bu durum, çocukların gelişimsel dönemlerine göre sık görülen kaygı bozukluk türlerinde değişkenlik olduğuna işaret eder.
KORKU, KAYGI AŞIRI ŞİDDETLİYSE DİKKAT!
Çocuklarımızda kaygı bozukluğu sorunu olduğunu nasıl anlarız?
Çocuklarda kaygı bozukluğu ne zaman sorundur diyebilmek için, korku ve kaygının ne olduğunu bilmek gerekir. Korku, aniden oluşan gerçek tehlikeye karşı sinir sistemimizin verdiği doğal bir yanıttır. Kaygı, yani anksiyete ise insanın tehdit olarak algıladığı şeyin gelecekteki olumsuz sonuçlara yol açacağına dair algısıdır. Hem korku hem de kaygıda kişide korktuğu şeyle karşılaşmaktan kaçınma, karşılaşırım düşüncesiyle sürekli tetikte olma, bedeninde oluşan veya bedeninde varmış gibi hissettiği belirtiler ve değişiklikler gözlenir. Bu korku ve kaygılar nedeniyle çocuk bazı şeylerden kaçar, bazen de olumsuz durumları fark edip kaçınabilir. Aslında, kaygı ve korku dozunda olduğunda hem gerekli hem de faydalıdır. Örneğin geceleri ormanda kendimizi korumak için daha korunaklı bir yerde konaklamak yerinde bir davranıştır; aksi durumda yaşamımız tehlikeye girer. Ancak, şehirde güvenli bir sitede evimizde yaşarken her zaman kötü bir şey olacak diye beklemek kişiyi ruhsal açıdan zorlar. Gerçekçi olmayan ya da olması ihtimali hayatın olağan akışında çok düşük durumlara karşı abartılı beklenti içinde olmak sağlıklı değildir. Bu yüzden çocuklarda gelişimsel olarak var olan veya ortaya çıkan korku ve kaygıların farkında olmalıyız. Bu korkuların bir kısmı, kişiyi tehlikelerden koruyacak doğuştan gelen özelliktedir. İçgüdüsel korkuların yanı sıra bebek büyürken kendi deneyimleri, ebeveynlerinin yönlendirmesi ve çevreden kendisine verilen mesajlarla da korkular öğrenilir. Örneğin sıcak ve soğuk kavramları… Bir yaşında bir bebek sıcak çay bardağına parmağını dokundurduktan sonra, sıcaktan kendisini sakınmaya başlayabilir. Hastalık boyutuna ulaşan kaygı ve korkuları, normal kaygı ve korkulardan ayıran üç önemli özellik vardır. Birincisi, kaygı ve korkular aşırı şiddetlidir. Korkuya sinir sistemimiz ve bedenimizin verdiği tepkilerin yanı sıra her bozukluk için özel bazı zihinsel, bedensel ve davranışsal değişiklikler ortaya çıkar. İkincisi, korkular geçici değildir. Üçüncü olarak ise, korkuların çocuğun hayatına etkisi vardır. Korkular, çocuğun yaşamında kayıplara yol açmakta, aileye sıkıntı oluşturmaktadır.
Gelişim düzeyi ile uyumlu korkular nelerdir diye bakarsak neler söyleyebiliriz?
Bebeklik döneminden itibaren çocuğun gelişim düzeyi arttıkça korkuları da değişmektedir. Genel olarak çocuğun yaşı arttıkça korkuların şiddeti azalırken, içeriği ise çocuğun içinde bulunduğu gelişim düzeyine göre farklı özellikler taşır. Bebekler için hemen her yeni uyaran korkutucu olabilir. Özellikle, gürültü ve ani hareketler bebeklerde korku ve ağlamaya yol açabilir. Yaklaşık yedinci aydan sonra yabancı korkusu başlar, bebek daha önce görmediği yeni bir yüzü gördüğünde korkarak çığlık atabilir. Üç yaş civarında yüksek ses çıkaran nesnelerden korkabilir. Dört yaş civarında karanlık, hayalet, canavar, öcü gibi hayali varlıklar ve anneden ayrılma-ailesinin onu terk edip gideceği ile ilgili korkular görülebilir. Beş yaşından sonra çocuklarda bedenleri ile ilgi yaralanma, hastalanma ile ilgili korkular ile birlikte anne-babasının yaşlanıp öleceği ile ilgili de korkular görülebilmektedir. Altı yaşından sonra okul hayatının başlaması ile birlikte alay edilme, küçük düşürülme ile ilgili korkular ve daha ileri yaşlarda ders başarısızlığı, çocuğun kendisinin öleceğini düşünmesi ve akran ilişkileri ile ilgili korkular görülebilir. Sözel ifadenin yetersiz olduğu okul öncesi dönemde korku, öfke nöbeti ve huzursuzluk şeklinde de kendisini gösterebilir. Altı yaş ve üzerinde olan çocuklar ise, genelde korku ve kaygıları ile ilgili konuşabilmektedirler. Bu nokta önemli bence; çünkü kaygı bozukluklarını ifade etmekte güçlük yaşayabilen çocuklarda anneye yapışma, gece uyuyamama, tek başına bir şeyle meşgul olamama, oyun oynayamama, dışarı çıkamama, aşırı sinirlilik, bedensel belirtiler (kusma, bulantı, baş ağrısı, karın ağrısı gibi), okul fobisi, okul reddi, konsantre olamama, dikkat sorunları gibi dolaylı belirtiler sıklıkla gözlenebilir.
ERGENLİKTE EN SIK SOSYAL KAYGI BOZUKLUKLARI GÖZLENİYOR
Ergenlik döneminde kaygıyı nasıl tanırız? Bu dönemdeki kaygı bozukluklarının belirgin özellikleri nelerdir?
Aslında ergenlerde gözlenen kaygı bozukluğu belirtilerin bir kısmı, çocukluktan yetişkinliğe geçişte ortaya çıkan uyumsal sorunlardır. Hem bedensel hem de ruhsal dönüşümlerin etkisiyle çocuk kendi bedenini olduğundan daha olumsuz algıyabilir. Örneğin daha çirkin, daha zayıf, daha kilolu gibi… Bir başka örnek de, kendisini toplumsal ortamlarda iyi ifade edemeyeceğini ya da akademik açıdan daha az başarılı olacağını düşünmesi olabilir. Bu gibi belirtiler, eğer geçici ise ailelerin, özellikle de okul ve arkadaşların desteği ile azalıp geçebilir. Ergenlik döneminde en sık, sosyal kaygı bozuklukları gözlenebilir. Ergen kişinin sosyal ortamlarda sürekli gözlendiğine dair olumsuz algısıyla beraber, özellikle tehdit olarak algıladığı durumlarda çeşitli bedensel belirtiler de gözlenebilir. Bunları sayacak olursak; kalp çarpıntısı, terleme, titreme, mide bulantısı, karın ağrısı, ağızda kuruma, yerinde duramama, huzursuzluk, sesin titremesi, yüz ve kulakların kızarması, bayılacakmış gibi olma, boğazında bir şey kalmış hissi gibi birçok şekilde olabilir. Aslında bu belirtiler, tüm kaygı bozukluklarında gözlenir. Benzer şekilde bunlar, panik atak ya da panik bozuklukta da sıklıkla görülür. Ergenlik dönemindeki diğer önemli durum da okul hayatındaki değişimler, liseye ve yükseköğretime geçişlerdir. Bu dönemde ayrıca sınav kaygıları da sık görülür.
Çocuk ve ergenlerde kaygı bozukluğunu engellemek için ebeveynlere düşen görevler nelerdir?
Ebeveynler öncelikle, kaygının olumsuz bir şey olmadığını, yaşanması gereken bir duygu olduğunu bilmeliler. Yani sıfır miktarda kaygı olması gibi bir durumun hem gerçekçi olmadığını hem de faydalı olmadığını fark etmeliler. Her yaş ve dönemin kendine özgü gelişimsel olarak ortaya çıkan bazı kaygı ya da korkuları var. Çocuklarında gözlenen kaygının öncelikle yaşına uygun olup olmadığını bilmeliler. Eğer öyle değilse ve bu durumda uzun süre boyunca azalma yoksa, çocuğun ve ailenin hayatını olumsuz etkiliyorsa profesyonel destek almalılar. Aksi takdirde, süreci takip ederek ve sakin kalarak sağlıklı iletişim kurmaları yerinde olur. Bir diğer bahis edilmesi gereken konu da ebeveynlerin kendi kaygıları ile baş etme beceri düzeyidir. Eğer ebeveynde anksiyete bozukluğu yahut anksiyeteli davranışlar ön planda ise, bu durumda çocuklarda da olumsuz deneyimler yaşanmasına yol açar. Bundan dolayı ebeveynlerin kendi duygu durumlarını fark etmeleri ve gerekirse kaygılarıyla baş etmeleri önemlidir. Bunun yanında, kaygılı çocuğun kaçma, kaçınma ve telafi edici davranışlarını desteklememeleri önemlidir. Burası aileler için zordur ve sıklıkla bu durum ruh sağlığı çalışanlarının desteği ile fark edilmektedir. Anne babalar bu farkındalıktan sonra kaygı bozukluğu belirtileri sırasında çocuklarının yanında daha dayanıklı kalabilmektedirler. Ebeveynler, olumlu deneyimlerin artmasını teşvik ederken çocuklarının olumsuz deneyimler yaşamaları durumunda sağlıklı şekilde destek olmalıdırlar.
Kaygı bozukluğu olan çocuk ve ergenlere nasıl yaklaşılmalı?
Öncelikle kaygının kötü bir şey olmadığı, yaşamsal bir önemi olduğu, meselenin kaygılanmamak ya da kaygı oluşturan bir şeyden kaçmak olduğu anlatılmalıdır. Kaygı bozukluğunun toplumda sık gözlenir ve tedavi edilmediğinde kişide hem fiziksel hem ruhsal sorunlara yol açması muhtemeldir. Çocuk ve ergenlerin kaygıları nedeniyle, akademik ve sosyal hayatı olumsuz etkilenebilir; aile ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşanabilir. Çocuk ve aile, bu tür bilgileri öğrendiğinde yaşadıkları durumu daha iyi anlamaktadır. Anksiyete bozuklukları, ilaç ve psikoterapötik yaklaşımlarla tedavi edilebilir. Bunları anlattıktan sonra kaygı bozukluğunun tedavisine geçilebilir. Korku ve kaygıların çocuğun diğer çocukların yapabildiği şeyleri yapmasını engelleyecek kadar yoğun olduğu, basit müdahalelerle düzelmeyip uzun sürdüğü her durumda ailenin profesyonel yardım için yönlendirmesi gerekir.
Ebeveynler çocuklarda oluşan kaygıyı azaltmak için neler yapabilirler?
Öncelikle sakin kalmaları iyi gelecektir. Destekleyici olmaları için sorunu çocuğun çözmesine yardımcı olmalılar. Bunun yanında, çocukların duygularını bilmeleri, fark etmeleri, bu duyguların neden ortaya çıktığını anlamasını sağlamaları gerekir. Bu yüzden, yargılamadan çocuğun ne yaşadığını dinleyip, kendini rahat ifade etmesini sağlamak önemlidir. Yaşadığı durumla ilgili yanlış bilgilerin farkına varmasını sağlamak gerekir. Ebeveynlerin, birlikte çeşitli deneyimlere açık olması, çocuğun gayretini ödüllendirmesi, teşvik etmesi çok yerinde olur. Ayrıca pes etmemek, teslim bayrağını çekmemek önemlidir. “Ebeveynler ne yapmamalıdır?” sorusunun cevabı “Çocukları kaygıları nedeniyle utandırmayalım, usandırmayalım, cezalandırmayalım.” şeklindedir.
Kaygı bozukluğunun herhangi bir yaş sınırı var mı?
Kaygı bozukluğunun bir alt sınırı olmamakla birlikte, çocuklarda az önce anlattığımız gelişimsel dönemlere özgü kaygıları bilmek önemlidir. Ancak bununla beraber, okul öncesi dönemde ayrılık kaygısı, özgül fobiler ve selektif mutizm sıklıkla gözlenir. Okul çağında sınav kaygısı, okul fobisi gözlenirken; ergenlik sürecinde sosyal kaygı bozukluğu, agorafobi ve panik bozukluklar daha fazla ön plandadır.
Kaygı bozukluğu olan çocukların ve ergenlerin tedavisinde nasıl bir yol izlenmeli? Bu konudaki en doğru yaklaşım ne olabilir?
Çocuğun kaygısı ile ilgili olumsuz düşünceleri ve buna eşlik eden bedensel hislerin ve duyguların fark edilmesi, sonrasında ne gibi şeylerden kaçtığının, kaçındığının görülmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, olumsuz düşünce tuzaklarının ve bunun sonucunda ortaya çıkan kişinin kendisi ile ilgili olumsuz inanışlarını görmesi sağlanmalıdır. Bu süreçte, çocuğun yaşadığı korku ve kaygılar üzerine çalışılması çocuğun deneyimlerek az önce bahsettiğim duygu-düşünce-davranış ilişkisini öğrenmesi önemlidir.