Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1065
Teknoloji Bağımlılığı
“Teknolojiyi Doğru Kullanmayı Öğrenmeliyiz”
Teknoloji hepimizin hayatında önemli bir yer teşkil ediyor. Teknolojinin genellikle kontrolsüz kullanıldığında bağımlılık riski oluşturduğunu vurgulayan Klinik Psikolog Saliha Yücebaş Arslan, “Teknoloji bağımlılığını önlemek için tamamen kesmek değil, doğru kullanımı öğrenmek ve öğretmek önleyici olacaktır. Bu yüzden ilk hedefimiz kısıtlamak olmamalı. Teknolojiyi doğru kullanmayı öğrenmeliyiz.” diyor. Saliha Yücebaş Arslan, ebeveynlerin çocukları ve gençleri teknoloji bağımlılığından nasıl koruyabileceğini anlattı…
Teknoloji bağımlılığının çocuklar ve gençler için tehlikeleri nelerdir?
Teknoloji artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelse de kontrolsüzce kullanılmaya başlandığında ortaya sorunlar çıktığı bir gerçek. Özellikle çocuklar ve gençlerde ortaya çıkabilen tehlikelerden söz edersek; düşünce süreçlerinde bozulma, öfke kontrol sorunları, benlik algısında kaygı, öz güven düşüklüğü ve sosyal olarak gelişimde gerilemeden bahsedebiliriz. Araştırmalar, teknolojiyle fazla zaman geçiren çocuk ve gençlerin belirgin şekilde yalnızlaştığını, yüz yüze ilişki kurmada sorunlar yaşadığını, zihinsel fonksiyonlarında bozulmalar görüldüğünü ve düşünmeden hareket etme davranışında artış gibi sorunlar yaşadığını gösteriyor. Özellikle gençler arasında sanal ortamda gördükleri, idealize edilmiş benlik ve mevcut benlikleri arasındaki farklar gençlerde üzüntü ve hayal kırıklıklarına neden olurken bir yandan da ruhsal olarak içe kapanıklık, aileden uzaklaşma, ders başarısında düşüşler ve tatminsizliğe neden olabiliyor.
Teknoloji bağımlılığının daha çok depresyon, anksiyete ve sosyal fobisi olan bireylerde görüldüğü ifade ediliyor. Bu doğru mu? Doğruysa bunun arkasında yatan sebepler nelerdir?
Teknoloji bağımlılığı tek başına da görülebileceği gibi yapılan araştırmalarda sıklıkla eşlik eden bir veya birden fazla ruhsal hastalık olduğu sonucuna varılmış. Mesela, depresyon ve teknoloji bağımlılığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş. Ülkemizde yapılan bir çalışmada teknoloji bağımlılığıyla birlikte depresyonun görülme sıklığının yüzde 38,3 olduğu görülmüş. Depresyon ortaya çıktığında keyif alma ve sosyalleşme ihtiyacı ciddi anlamda düşüş gösterir. Teknoloji kullanımıyla beyindeki keyif alma mekanizmasının etkilenmesi sonucu depresyondaki kişilerin daha fazla teknolojiyle zaman geçirme eğiliminde olduğu düşünülüyor. Yalnızca depresyon ortaya çıktığında teknoloji bağımlılığı riski artmıyor, bunun tam tersi de söz konusu olabiliyor. Sosyal ortamlardan uzak, içe kapanık ve teknoloji başında kontrolsüz zaman geçiren bireylerde de depresyon gelişme riski artıyor. Teknoloji başında uzun saatler geçiren birey, korku ve kaygı gibi duygulara maruz kalma sıklığı arttıkça duygu durum değişiklikleriyle karşı karşıya kalabiliyor. Sonucunda ise anksiyete sorunu yaşamaya başlayabiliyor. Sosyal fobisi olan çocuklar veya gençler dışarıda sosyalleşemedikleri için teknoloji başında zaman geçirme oranları artıyor. Bir başka teknoloji bağımlılığı riskini artıran tanıysa dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu. Yapılan çalışmalarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile teknoloji bağımlılığı arasında ilişki olduğu bulunmuştur. Şöyle özetleyebiliriz; depresyonda olan bireyler haz alma davranışı eksikliğinden dolayı, boş zamanı değerlendirmek için teknolojiyi daha fazla kullanıyor. Teknoloji başında geçen zamanda ani duygu değişimlerinin oluşmasından kaynaklı anksiyetenin ortaya çıkabileceğini, sosyal fobide ise kişilerin sosyal ilişkiyi gerçek yaşamlarında sürdürmekte zorlandıkları için teknolojiyle daha fazla zaman geçirdiğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak teknoloji bağımlığına eşlik eden ruhsal sorunların teknoloji bağımlılığına müdahale sürecinde gözden kaçırılmaması oldukça önemli.
Akran yargısı ve grup baskısı gibi faktörler teknolojinin aşırı kullanımında ne kadar etkili? Bunu engellemek için neler yapılabilir?
Günümüzde akran zorbalığı olarak tanımladığımız bu durumun teknoloji bağımlılığı riskini artırdığına dair çalışmalar bulunuyor. Akran yargısı veya baskısına uğrayan çocuk veya genç, daha çok yalnızlaşır ve sosyalleşme ihtiyacını daha kolay ulaşabileceği ortamlarda aramaya başlar. Bu durumda ilk akla gelen yer tabii ki teknoloji oluyor. Aileler de bu durumu ilk başta fark edemeyebiliyor. Gençler ebeveynlerine akran zorbalığını çocuklara göre daha iyi aktarabiliyor ancak daha küçük yaşlardaki çocuklar bunu aktarma konusunda fazla zorlanabiliyor. Teknoloji başında daha az zaman geçiren çocuk bir süre sonra yargılanmadığını görüyor. Kendini anlatmak için çok çaba göstermediği, zorbalık ihtimalinin daha düşük olduğu teknoloji karşısında geçirdiği süreyi artırmaya başlıyor. Bu süreçte teknoloji kullanımı olumsuz yönde etkilerken, aynı zamanda çocukta bağımlılık riskini de artırmaya başlıyor. Ailelerin çocukla/gençle zaman geçirmesi ve aile içi bağları güçlendirmeye yönelik adımlar atması bu noktada koruyucu olabiliyor. Aynı zamanda ailenin, çocuğa/gence zorlandığı zamanlarda daima onları destekleyip koruyacağı mesajını vermesi önemli. Çocuğun teknoloji başında normalin dışında uzun zamanlar geçirmeye başladığı fark edildiğinde bu sürecin takip edilmesi önleyici olabilir. Ebeveynlerin zorlandığı durumlarda bir uzmandan destek alması da faydalı olacaktır.
“TEKNOLOJİ SAYESİNDE YENİ BİR GRUBA DAHİL OLMAK HEM KOLAY HEM HIZLI”
Gençler arasında teknoloji bağımlılığının bu kadar yaygın olması farklı sebeplerle açıklanıyor. Genellikle dışlanma korkusu, can sıkıntısı, içe kapanıklık gibi sebepler söyleniyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Teknoloji sayesinde yeni bir gruba dahil olmak hem çok daha kolay hem de çok daha hızlı olabiliyor. Dışlanma korkusu yaşayan birisi için kendini çok az ifade ederek hatta sanal hayatın dışındaki dünyada onu zorlayan, korkutan şeylere maruz kalmadan sosyalleşme imkânı sağlayabiliyor. Ancak bu kadar hızlı ve korumasız olan sanal dünyada kişiyi bekleyen riskler de ortaya çıkabiliyor. Tatminsizlik, öz güven kayıpları, ruhsal sorunlar ve yetersiz hissetme bunlardan bazıları… Oyunlar çevrim içi olduğu için insanlar ile yüz yüze iletişim kurmaya çekinenler, çevrim içi ortamlarda kendilerini dışlanma korkusu olmadan gösterebiliyor. Toplum tarafından dışlanma kaygısı yaşayan bir birey için kontrolsüz teknoloji kullanımı, teknoloji bağımlılığı riskini artırabilir. Can sıkıntısı dediğimizde ilk akla gelen keyifsizlik hâlidir. Teknolojiyle sıklıkla zaman geçiren bir genç için can sıkıntısı ortaya çıktığında kendisini hızlı keyiflendirecek ve kolay yoldan ulaşabileceği bir araç seçmesi normaldir. Teknoloji kullanımının insanı keyiflendiren bir etkisi olduğunu da biliyoruz. Bağımlılık süreci tam olarak burada devreye giriyor. Keyif almak isteyen kişi bir süre sonra yalnız teknolojik aletlere yönelmeye başlıyor ve kontrol kaybının ortaya çıkmasıyla bağımlılık riskini yükseltebiliyor. Tek başına dışlanma kaygısı, can sıkıntısı ve içe kapanıklık gibi sebeplerin bağımlılık için yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Teknoloji genellikle kontrolsüz kullanıldığında bağımlılık riski oluşturuyor.
Teknoloji bağımlılığının sadece bireyi değil yaygın olduğu sürece kamusal sağlığı da tehdit eden bir boyutu var. Bu noktada bilgisayar oyunlarını kısıtlamak ya da bunun gibi yasaklar yerine önlem olarak ne önerebilirsiniz?
Teknoloji hepimizin hayatının içinde yer alıyor. Teknoloji bağımlılığını önlemek için tamamen kesmek değil, doğru kullanımı öğrenmek ve öğretmek önleyici olacaktır. Bu yüzden ilk hedefimiz kısıtlamak olmamalı, teknolojiyi doğru kullanmayı öğrenmeliyiz. Bu alanda çalışan uzmanlar tarafından ebeveynlere verilen eğitimler, okullarda yapılan çalışmalar bizlere yol gösterici olacaktır. Tamamen yasaklamak yerine belirli kısıtlamalar faydalı olabilir. Örneğin, bilgisayar oyunlarına çocuğun veya gencin yaşına uygun şekilde zaman kısıtlaması getirmeyi önerebiliriz. Oyun satışları ebeveyn kontrolü altında gerçekleşebilir. Bazı oyunların yaş sınırlaması ve epilepsi hastalığı gibi hastalıkları tetikleme riskleri bulunuyor. Burada en iyi gözlemci ve koruyucu yine aile olacaktır.
“AİLELER TEKNOLOJİYE DÜŞMAN OLMAMALI”
İnternette çok zaman geçirmenin arkasında aileye, sosyal hayata uyum sağlayamama ve gerçek hayatta istenilen arkadaş çevresini bulamama gibi sebepler de yatıyor. Bireyler kendilerine gerçek hayatın dışında sanal bir dünya kuruyor. Çocuklar ve gençleri bundan koruyabilmek için aileler neler yapabilir?
Öncelikle, aileler teknolojiye düşman olmamalı. Teknolojiden korkmak veya onu bir düşman gibi görmek ve bununla birlikte çocuğun veya gencin değişmesini beklemek zor bir süreçtir. Bilmediğimiz şeyden korkarız ve ön yargılı yaklaşma ihtimalimiz artar. Ailenin ne ile karşı karşıya olduğunu anlaması işleri kolaylaştıracaktır. Çocukların oynadıkları oyunları öğrenebilirler; “O oyunda neler var?”, “Çocuk neden o oyunu oynamayı tercih ediyor?”… Bu soruların cevaplarını bulmaları ailelerin daha net bir yol çizmelerine yardımcı olacaktır. Çocuk mutsuzken, keyifsizken ya da aşırı mutluyken sürekli teknolojik aletleri ödül veya ceza olarak kullanmaması gerekir. Teknolojiyi sürekli kısıtlamak, teknolojinin zararlarından sık sık bahsetmek etkili olmayacaktır aksine duyarsızlaşmaya neden olacak ve çocuk teknolojiyle ilgili sorun yaşasa dahi bunu fark etmesi zorlaşacaktır. Bunun yerine çocuğun ne yaptığını merak ederek, teknolojiyle geçirdiği zaman üzerine sohbet etmek önemlidir. Hatta ebeveynler çocuğun oynadığı oyunu oynamayı deneyimleyebilir, deneyimleri üzerine çocuk veya gençle sohbet edebilirler. Çocuk kendini aile üyelerine daha yakın hissetmeye başlar ve sosyal hayata veya aileye uyum sağlayamama kaygısı düşme eğilimi gösterir. Aynı zamanda istenilen arkadaş çevresine sahip olamama kaygısı taşıyan çocuğa veya gence internet ortamında da bir kişiyi tanımanın tam anlamıyla mümkün olmayacağı doğru bir dille, belirli aralıklarla hatırlatılabilir. Burada önemli olan, çatışmaya girmemektir. Teknolojinin hep olumsuz etkileri olmadığını biliyoruz; aile teknolojinin olumlu yönlerinden faydalanması için çocuğu veya genci destekleyebilir, yönlendirebilir veya fikir alışverişinde bulunabilir. Teknoloji başında fazla zaman geçiren çocuğun veya gencin fikri alınarak zaman kısıtlaması kuralı gündeme alınabilir. Teknoloji kullanımına alternatif olarak çocuğun veya gencin hoşuna gidebilecek sanatsal, sportif ve kültürel faaliyetlere yönlendirmek de çok önemlidir. Ailelerin teknoloji bağımlılığıyla ilgili zorlandıkları durumlarda, alanda çalışan uzmanlardan destek almaları kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlarken aynı zamanda motivasyonlarını olumlu yönde etkileyebilmektedir.
KLİNİK PSİKOLOG SALİHA YÜCEBAŞ ARSLAN KİMDİR?
Klinik Psikolog Saliha Yücebaş Arslan, 2017 yılında Üsküdar Üniversitesi İngilizce Psikoloji Bölümü’nden mezun oldu. 2020 yılında uzmanlığını Klinik Psikoloji alanında yüksek onur derecesi ile aldı. 2022 yılında ikinci yüksek lisansını “Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon” alanında tamamladı. “İnternet Bağımlılığını Önleme ve Tedavi Süreçlerinin İncelenmesi” başlıklı teziyle Bağımlılık Danışmanı unvanını aldı. Şema terapi, bilişsel davranışçı terapi, EMDR eğitimlerini tamamlayan Arslan, 2019 yılından itibaren Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nde (YEDAM) Klinik Psikolog olarak çalışmalarına devam ediyor. Arslan aynı zamanda YEDAM bünyesinde bulunan Çalışma Grupları’nın koordinatörlüğünü yürütüyor.