Makaleler
duzenli-aile-sofralari.jpg

Düzenli Aile Sofraları Bağımlılık Riskini Azaltır

Ailelerin çocukların yeme davranışlarını belirlemedeki rolü üzerine görüşlerine başvurduğumuz YEDAM Sosyal Hizmet Uzmanı Betül Şengül Uyanmaz, ailece birlikte ve düzenli yemek yemenin çocuklarda aidiyet ve güven duygusunu pekiştirdiğini vurgularken, yiyeceklerin ödül-ceza aracı yapılmaması ve abur cuburları evden uzak tutulması gerektiğini söylüyor.

Günümüzün tempolu yaşamında, çocukların beslenme alışkanlıkları ve buna bağlı gelişen duygusal süreçler, bağımlılık riskini artıran kritik bir alan olarak öne çıkıyor. Şekerli ve sağlıksız gıdaların evde stoklanmaması ve göz önünde bulundurulmaması en önemli kriterlerden biri. Paketli gıdalar yerine kuruyemiş, meyve ve ev yapımı alternatifler öneriliyor. Özellikle yiyeceklerin ödül, ceza veya sakinleştirme aracı olarak kullanılmasından kesinlikle kaçınılması gerektiği belirtilirken, bu tutumun çocuklarda yiyeceklerle duygusal bağımlılık oluşma riskini artırdığı biliniyor. Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) Sosyal Hizmet Uzmanı Betül Şengül Uyanmaz, ailece birlikte düzenli yemek yemenin çocuklarda aidiyet ve güven duygusunu pekiştirerek, yeme bağımlılığı dâhil olmak üzere birçok bağımlılık riskini azalttığına dikkat çekiyor. Uyanmaz ayrıca, stresle birlikte yeme veya aşırı tatlıya yönelme gibi bağımlılık eğilimi fark edildiğinde, psikolog, çocuk psikiyatristi veya diyetisyen gibi uzmanlardan erken müdahale desteği almanın önemine vurgu yapıyor. Sosyal Hizmet Uzmanı Betül Şengül Uyanmaz ile çocukların bağımlılık riski taşıyan gıdalara erişimi konusunda ailelerin dikkat etmesi gerekenleri konuştuk.

Aileler, yüksek şekerli veya sağlıksız atıştırmalıkların eve girişini ve evde görünür olmasını nasıl kontrol altında tutmalı?
Öncelikle, çocuğun paketli gıdaya ne zaman ihtiyaç duyduğunu belirlemek gerekir. Eğer bu ihtiyaç okulda ortaya çıkıyorsa, yanına sağlıklı alternatifler koymak etkili olacaktır. Evde ise abur cubur stokunu kaldırıp yerine kuruyemiş, meyve, ev yapımı kek veya sağlıklı kurabiyeler bulundurmak; paketli gıda ihtiyacını daha doğal ve besleyici seçeneklerle değiştirmeye yardımcı olur. Ailelerin, şekerli ve sağlıksız atıştırmalıkların yalnızca beslenme değil, duygu düzenleme süreçlerini de etkilediğinin bilincinde olması önemlidir. Şeker tüketimi beyinde dopamin ve serotonin salınımını artırarak kısa süreli bir rahatlama hissi oluşturur; ancak sonrasında kan şekeri hızla düşer ve huzursuzluk, gerginlik ile yeniden yeme isteği ortaya çıkar. Bu durum, bağımlılıklarda görülen “ödül-yoksunluk döngüsüne” benzer bir mekanizmayı tetikler. Öz denetim becerileri henüz gelişmekte olan çocuklarda bu etki daha belirgindir. Bu nedenle aşırı şekerli gıdalar yalnızca fiziksel sağlık sorunlarına değil, duygu durum dalgalanmalarına, odaklanma güçlüğüne ve davranışsal bağımlılık riskine de yol açabilir. Ailelerin ev ortamında “görünürlük kontrolü” sağlaması, yani bu tür gıdaları göz önünde bulundurmaması, alışverişi planlı yapması ve evin temel beslenme kültürünü doğal, sade yiyecekler üzerine kurması önemlidir. Çocuklara yasaklayıcı değil, açıklayıcı bir tutumla yaklaşmak ve neden sağlıklı seçimler yapıldığını anlatmak, farkındalık ve öz denetim gelişimini destekler. Ayrıca ebeveynlerin kendi yeme alışkanlıklarıyla model olmaları, çocukların da benzer şekilde bilinçli seçimler yapmasını sağlar.

“YİYECEKLER ÖDÜL, CEZA YA DA SAKİNLEŞTİRME ARACI OLARAK KULLANILMAMALI”


Aileler, yiyecekleri çocuklarına ödül, ceza veya sakinleştirme aracı olarak kullanmaktan neden kaçınmalı?
Yiyeceklerin ödül, ceza ya da sakinleştirme aracı olarak kullanılması, çocuklarda sağlıksız beslenme alışkanlıklarının yanı sıra duygusal bağımlılık eğilimlerini de artırabilir. Bu tutum, çocukta “iyi gıda–kötü gıda” biçiminde bir koşullanma yaratır. Sağlıklı yiyecekler ceza veya zorunluluk, şekerli ve paketli gıdalar ise ödül ve rahatlama kaynağı olarak algılanabilir. Böyle bir durumda çocuk duygusal ihtiyaçlarını yiyecekle karşılamayı öğrenir ve bu da ilerleyen yaşlarda bağımlılık riskini artırır.

Örneğin, “Ödevini yaparsan sana çikolata vereceğim” gibi ifadeler çocuğun o besini ödül olarak görmesine ve o yiyeceğe karşı aşırı istek geliştirmesine yol açar. Bu nedenle sağlıklı bile olsa yiyecekleri görev karşılığı sunmak doğru değildir. Ailelerin yiyecekleri nötr bir biçimde sunmaları ve besinleri “ödül” ya da “yasak” olarak değil, doğal bir yaşam parçası olarak göstermeleri önemlidir. Bu yaklaşım, çocuğun hem bedeniyle hem duygularıyla sağlıklı bir bağ kurmasına yardımcı olur.

Çocukların dışarıda (okul, arkadaş, reklamlar yoluyla) karşılaştığı sağlıksız gıdalara karşı aileler nasıl yol gösterici olabilir ve çocuklarını nasıl koruyabilir?
Aileler, çocuklarını sağlıksız yiyeceklerden korurken öncelikle bu isteğin ardındaki motivasyonu anlamaya çalışmalıdır. Çocuklar reklamlar, arkadaşları veya renkli ambalajlar nedeniyle bu yiyecekleri cazip bulabilir. Bu durum beynin dopamin salgılamasıyla ilişkilidir; çocuk kısa süreli bir mutluluk hisseder, ardından enerjisi düşer. Bu durumun yargılamadan, sade bir dille açıklanması önemlidir. “Bu yiyecek seni enerjik hissettirebilir ama sonra çabuk yorulursun” gibi ifadeler, çocuğun neden-sonuç ilişkisini kurmasına yardımcı olur. Sağlıksız besinleri yasaklamak yerine zararlarını nedenleriyle açıklamak, çocuğun farkındalığını artırır. Bununla birlikte, alternatif sunmak da önemlidir. Sert ve keskin ifadeler kullanmak yerine, “Bunu her zaman değil, bazen yiyebiliriz” demek çocuğun denge kurmasına yardımcı olur.

Sağlıklı gıdaları sevdirmek için çocuğun damak zevkine uygun doğal alternatifler bulunmalıdır. Meyveleri renkli tabaklarda sunmak, birlikte hazırlamak veya farklı sunumlarla ilgisini çekmek etkili olur. Çocuğa reklamlarda gördüğü yiyecekleri sorgulamayı öğretmek, onu uzun vadede bilinçli bir tüketici hâline getirir.

GERÇEK AÇLIK MI, DUYGUSAL AÇLIK MI?

Aileler, çocuklarının gerçek fiziksel açlık ile can sıkıntısı veya stres gibi nedenlere bağlı duygusal açlığı ayırt etmesine nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların “açlık” olarak tanımladıkları her his, her zaman fiziksel bir ihtiyaçtan kaynaklanmaz; bazen stres, sıkıntı veya duygusal boşluk da bu isteği tetikleyebilir. Özellikle okul çağındaki çocuklarda bu durum, beynin ödül sistemiyle ilişkilidir. Aileler çocuklarını gözlemleyerek onların beden sinyallerini fark etmelerine yardımcı olmalıdır. “Aç mısın, susadın mı, yoksa biraz canın mı sıkıldı?” gibi basit sorular, çocuğun gerçek ihtiyacını ayırt etmesini sağlar. Ayrıca yeterli su tüketimi bu süreçte önemlidir. Açlık hissi çoğu zaman susuzlukla karıştırılabilir. Eğer çocuk yediği ana öğünden kısa süre sonra açlık hissediyorsa bu duygusal açlık olabilir. Bu durumda hemen yiyecek vermek yerine önce bir bardak su içmesini önermek, ardından beş dakika beklemek faydalıdır. Açlık hissi devam ederse fındık, badem, ceviz gibi sağlıklı yağ kaynakları sunulabilir. Doygunluk hissi beynimize yaklaşık 15 dakika sonra ulaşır; bu nedenle kısa bir bekleme süresi çocuğun açlık türünü anlamasını kolaylaştırır. Düzenli öğün planlaması ve dengeli beslenme de bu farkındalığı güçlendirir.

Ailece birlikte yemek yemek bağımlılık riskini azaltma açısından neden önemlidir?
Ailece birlikte yemek yemek, çocuk için aidiyet ve güven duygusunu pekiştiren bir ritüeldir. Düzenli aile sofraları, çocuklarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarının yanı sıra öz güven ve stresle başa çıkma becerilerini de geliştirir. Araştırmalar, birlikte yemek yeme sıklığı arttıkça çocuklarda madde, teknoloji ve yeme bağımlılığı riskinin azaldığını göstermektedir. Sofra, çocuğun yalnızca yemek yediği değil, aynı zamanda duygularını ifade ettiği ve dinlendiği güvenli bir alandır. Bu süreçte sadece konuşmak değil, davranışsal model olmak da önemlidir. Ebeveynlerin dengeli tabak oluşturması, sağlıklı gıdaları tercih etmesi ve yemek sırasında bu tutumu sürdürmesi çocuğa güçlü bir örnek olur. Aile bireylerinin aynı masada, göz teması kurarak, aynı düzen içinde yemek yemesi birlik hissini güçlendirir. Bu şekilde oluşturulan yemek ritüelleri, çocuğun yemeği bir zorunluluk değil, bir bağ kurma ve kendini güvende hissetme alanı olarak görmesini sağlar.

“YEME DAVRANIŞI ÇOK BOYUTLU BİR SÜREÇ”


Ebeveynler, çocuklarının yeme davranışlarında bağımlılık eğilimi veya ciddi bir sorun fark ettiklerinde, hangi uzmana başvurmalı ve yardım almaktan neden çekinmemelidir?
Yeme davranışı fiziksel, duygusal ve sosyal etkenlerin birleştiği çok boyutlu bir süreçtir. Çocukta aşırı tatlıya yönelme, stresle birlikte yeme veya yemek reddi gözlendiğinde, ailelerin bu durumu “geçici bir dönem” olarak görmemesi gerekir. Şekerli ve yağlı gıdalar beyinde dopamin salınımını artırarak kısa süreli rahatlama hissi yaratır ve bu mekanizma bağımlılıkla benzer şekilde işler.

Erken fark edilen bu eğilimler profesyonel destekle ele alınmalıdır. Psikolog veya çocuk psikiyatristi, duygusal regülasyonu güçlendirir; diyetisyen, yaş ve ihtiyaçlara göre beslenme planı oluşturur. Ergoterapist, günlük yaşam rutinlerini düzenlemede destek sağlar. Sosyal hizmet uzmanı ise aile içi dinamikleri değerlendirerek rehberlik eder. Gerekli durumlarda çocuk doktorunun yönlendirmesiyle erken müdahale yapılabilir. Yardım almak, bilinçli ebeveynliğin bir göstergesidir. Destek süreci sadece sorun ortaya çıktığında değil, önleyici bir yaklaşım olarak da önemlidir.

Çocuklar yemek yerken tablet, telefon veya televizyon gibi ekranlara bakmanın beslenme düzenleri ve doygunluk sinyallerini algılama becerileri üzerindeki olumsuz etkisi nedir? Aileler bu alışkanlığı nasıl yönetebilir?
Yemek sırasında ekran kullanımı kısa vadede pratik görünse de uzun vadede çocukların beslenme düzeni ve beyin işleyişi üzerinde olumsuz etkiler yapar. Ekrana odaklanan çocuk, açlık ve tokluk sinyallerini fark edemez; bu da gereğinden fazla yemek yemesine veya yeme davranışının otomatikleşmesine neden olur. Beyin hem yiyecekten hem ekrandan uyarı aldığı için dopamin salınımı artar ve yemekle ekran arasında bir bağ oluşur. Bu alışkanlığı yönetmek için yemek zamanlarının ekranlardan tamamen bağımsız hâle getirilmesi gerekir. Sofrada telefon, televizyon veya tablet bulundurulmaması hem yeme farkındalığını hem aile içi iletişimi güçlendirir. Uzun süredir devam eden bir alışkanlıksa, ekranı kademeli olarak azaltmak daha sağlıklıdır. Sohbet etmek, tabağını birlikte hazırlamak gibi yöntemler süreci kolaylaştırır. Ebeveynin bu konuda model olması, davranış değişikliğinin en güçlü destekçisidir.

Gündelik hayatın temposu nedeniyle aileler sıkça hazır, paketli veya hızlı gıdalara yöneldiğinde, bu durum çocukların uzun vadede bağımlılık geliştirme riskini nasıl artırır?
Hızlı yaşam temposu, özellikle çalışan ebeveynlerin pratik beslenme yöntemlerine yönelmesine neden oldu. Ancak sık tüketilen hazır ve paketli gıdalar hem besin değeri hem de beyin kimyası açısından risklidir. Bu gıdalar, yüksek şeker, tuz ve yağ içerikleri nedeniyle beyindeki ödül merkezini aşırı uyarır. Çocuk kısa süreli bir mutluluk hisseder, ardından enerji düşer ve yeniden yeme isteği oluşur. Bu döngü zamanla bağımlılığa benzer bir mekanizma yaratır.

Bu sürecin önüne geçmek için çocukla birlikte haftalık yemek planı yapmak, sağlıklı gıdaların neden tercih edildiğini anlatmak ve yemeği birlikte hazırlamak etkili bir yöntemdir. Dışarıda yemek yenmesi gerekiyorsa, sağlıklı alternatifleri nedenleriyle birlikte açıklamak farkındalığı artırır. Ebeveynlerin “mükemmel öğün” baskısı yerine dengeli ve sürdürülebilir bir rutin oluşturması önemlidir. Çocuğun alışverişe ve yemek hazırlığına katılması, yiyecekle bağını güçlendirir ve yemeği bir paylaşım alanına dönüştürür. Beslenme alışkanlıkları yalnızca mutfakta değil, beyinde şekillenir. Hazır gıdalar kısa vadede kolaylık sağlasa da uzun vadede bağımlılık riskini artırır. Bilinçli, dengeli ve katılımcı bir aile yaklaşımı bu döngüyü kırmanın en etkili yoludur.